YAZARLAR

Onur Haftası sergileri: Daralan politik alana tepki

İlhan Sayın ve Metin Akdemir de uzun yıllardır hem sanatçı hem küratör olarak Onur Haftası sergilerinin ve Sınır/sız ekibinin içindeler. İleride sergilerde bir şekilde yer almış kişilerle görüşüp diziye dönüştürmeyi planladığım röportaj serisinin ilkini de bu iki isme ayırdım. Yakın tarihli olsa da kaybolma tehlikesi bulunan bu tarihi kayıt altına almak istedim.

Bu sene 17’ncisi düzenlenen İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası paneller, forumlar, tartışmalar ve partilerle geride kaldı. Onur Haftası her yıl Türkiye’de LGBTİ+’ların sorunlarının masaya yatırıldığı, akademik çalışmaların kamuya sunulduğu, medya görünürlüğüne yönelik çalışmaların arttığı ve en önemlisi de köşelerine çekilmek zorunda bırakılan LGBTİ+’ların tekrar birbirini bulduğu bir platform işlevi görüyor. Onur Haftası’nın yıllar boyunca oluşturduğu geleneklerden biri de Onur Haftası sergileri. İlki 2008 yılında Hafriyat’ta Makul ismiyle düzenlenen sergiler son iki yıldır Onur Haftası komisyonundan bağımsız aktivist bir ekip tarafından Sınır/sız ismiyle devam ediyor.

İlhan Sayın ve Metin Akdemir de uzun yıllardır hem sanatçı hem küratör olarak Onur Haftası sergilerinin ve Sınır/sız ekibinin içindeler. İleride sergilerde bir şekilde yer almış kişilerle görüşüp diziye dönüştürmeyi planladığım röportaj serisinin ilkini de bu iki isme ayırdım. Yakın tarihli olsa da kaybolma tehlikesi bulunan bu tarihi kayıt altına almak istedim.

.

Öncelikle 2008 yılı öncesine bakalım. Queer sanat açısından neler vardı, neler görmüştün?

İlhan Sayın: 2008 öncesinde çok bir şey görmüyordum. Queer kavramı zaten çok bilinen bir kavram değildi. Yeni yeni ortalığa dökülmeye başlamıştı. Herkes tam olarak anlamıyordu. Ele gelmiyor, herkes başka şeyler söylüyordu. Cüneyt Çakırlar ve Serkan Delice’nin hazırladığı kitap benim için önemlidir. ‘Kuir’ hızla sahiplenilmeye başlandı

Peki queer kavramı üzerinden değil de LGBTİ+ sanatı olarak niye bir şeyler yoktu?

Sayın: Biraz çekingenlik vardı herhalde. Alttan alta küçük bir şeyler gidiyordu. Murat Morova’nın 80’ler sonunda yaptığı sergi olay olmuş. Şimdi baktığımızda çok sert görüntüler yok. Çıplak erkek bedenleri, soyutlanmış. Şu an daha cesur işler görebiliyoruz. Ama o dönem gazetelerin magazin haberlerine çıkmış olumsuz anlamda. Bu ne rezalet vs. diye. Eşcinselliği kenarından köşesinden de gösterdiği için skandal gibi bir şey olmuş sanat dünyasında. O dönem AIDS krizi de vardı. Ortaokuldaydım, ben de gazete okumaya başlamıştım. AIDS eşcinsel hastalığı olarak biliniyordu. Ve bütün eşcinsellere de AIDS olmuş gibi bakılıyordu. Homofobinin içinde bu da vardı.

Metin Akdemir: Morova 89’da Urart Sanat Galerisi'nde sergi açtığında gazetelerde ilginç yorumlar var. Hafta sonu gazetesi sekiz sütunluk manşet atıyor. “Atam mezarından kalk. Alnında ışığı ilk gördüğünü söylediğin adamlar ne tür sapkınlıklara girişmişler. Türk sanatı bu durumlara düşecek miydi?” diye yazmışlar.

Senin derneklerle olan ilişkin nasıl başladı?

Sayın: Benim kendi dernek maceram 94-95 gibi Lambdaistanbul’a gidip gelmemle başladı. Dernek değildi, hatta Lambdaistanbul ismi de yoktu. Sohbet toplantılarına biraz ürkerek, çekinerek gidip bir araya geliyorduk. Üniversite öğrencisiydim. O dönem kıpırtılar başlamıştı ama Onur Yürüyüşleri daha başlamamıştı. Beş on kişi toplanıp yürüyebilir miyiz diye konuşulurdu.

Sanat burada kendine yer bulabiliyor muydu?

Sayın: Yok, pek bulmuyordu.

Ne zaman sanat konuşulmaya başlandı?

Sayın: 2002’den sonra konuşulmaya başlandı. AKP yeni iktidara gelmişti, neo-liberalizasyon rüzgarı esiyordu. Yeni bir dönem başlıyor gibiydi. İstanbul’a yönelik de ilgi başlamıştı. Vasıf Kortun’un İstanbul’a dönmesi, daha sonraları Pilevneli’nin yeni bir anlayışla galeri açması ve tabii Hafriyat gibi inisiyatiflerin açılması heyecanlı ve önemliydi. Sanat alanında da açılma başlamıştı. Bir yandan da Onur Yürüyüşleri çekingen değil daha atak yapılır oldu. 2004’ten sonra başladı hareketlilik. O dönemki sözde özgürlük ortamı sanatçıların üretimlerine de yansıdı.

Sanat alanında neler yapmayı düşünüyordunuz peki? Nasıl bir araya geliyordunuz?

Sayın: Çok sık bir araya gelmiyorduk. Daha çok aktivizm konuları konuşuluyordu. Lambdaistanbul ilk açıldığında dernek olarak, yasaklandı. Biz mahkemelere destek olmaya giderdik.

.

2008’de Lambdaistanbul, Hafriyat’ta sergi açıyor Makul isminde. Sergi yapalım kararı nasıl çıktı?

Sayın: O kararı veren ekibin içinde değildim. Ben sanatçı olarak davet edildim.

Akdemir: Aslında bu dediğin önemli. İlk ne oldu da buna karar verdiler sormak gerek. İhtiyaç temelli miydi? Biz hem sanatçıyız hem de aktivistiz, sergi neden yapmıyoruz mu dediler?

Sayın: LGBTİ+ ortamına güven geldi. Erinç Seymen, Aykan Safoğlu o dönem sergiyi hazırlayan ekibin içindeydi. Onlar daha ayrıntılı anlatabilir bu süreci.

Genç kuşak ama bunlar değil mi? Eski kuşaktan bir güç alıp buraya yansıtmadılar...

Sayın: Evet genç kuşaklar daha cesaretliydi bu konuda. Eski kuşak cümleleri alttan alta söylüyordu. Ben queer sergi açıyorum diye bir şey yoktu tabii.

Peki gelen tepkiler nasıldı?

Sayın: Genel olarak iyi tepkiler aldığımızı hatırlıyorum. Murat’ın başına gelenler gelmedi. Sanat dünyasından olumsuz tepkiler aldığımızı hatırlamıyorum. O alanın aslında sadece birilerine ait olmadığı anlaşıldı. Atak davranınca olabiliyormuş demek ki. Yazılar çıkmıştı, Radikal 2’de röportaj yapılmıştı. Ben, Canan, Murat Morova’yla Ayşegül Oğuz röportaj yapmıştı. Radikal 2 gibi dönemin etkili yayınında çıkmıştık. Ama yer yerinden oynamamıştı tabii ki. Sergi bizim çevremiz açısından da önemli bir motivasyon oluşturmuştu.

2009 yılındaki sergide var mıydın?

Sayın: 2009 sergisinde ben yoktum. O ekibi çok bilmiyorum.

Akdemir: Komisyon değişince ekip de değişti.

Sayın: İnsanlar değişti ve başka bir sergi yaptılar. Ki bence bu güzel bir şey. Farklı kişiler de eklenmiş oldu. Böylece Onur Haftası sergilerini düzenli yapma fikri ortaya çıktı

2010’daki Aile Salonu sergisinde var mıydınız?

Sayın: Aile Salonu ekibinde yoktum. O daha çok yabancı sanatçıların olduğu bir sergiydi.

Akdemir: SOGEP Derneği'nin Erkek Muhabbeti projesinin 2011’de Cezayir’de yaptığı bir sergi vardı. Onur Haftası’nın yaptığı bir sergi değildi. Ama böyle araya kaynayan işler de var, onları da hesaba katmak gerek.

Sayın: Trans ve Onurlu sergisi de vardı arada. Amnesty desteğiyle yapılmıştı. Sonra Onur Haftası sergilerine dönülsün denildi ve Baskı, Haz, Beden sergisi yapıldı. Güzel bir sergiydi ama motivasyon düşüktü. Aslında Hayaka Artı’da Iskarta sergisi de oldu. Queer feminist bir sergiydi. 2010-2011 gibiydi. Daha önce Hafriyat’ın yürütücülüğünü yapmış olan Deniz Erbaş beni davet etmişti.

Akdemir: Iskarta’yı ben ilk defa duyuyorum. Bütün bu sergileri bir araya toplamak gerek. Tumblr hesabında bir şeyler yapmaya çalıştık ancak eksikler var. Çok az görsel var, afişler duruyor sadece.

Sonrasında Metin sen 'Nerdeen Nereye?' ismiyle Onur Haftası sergilerini devam ettiriyorsun. Sen nasıl girdin işin içine?

Akdemir: Ben 2010’dan beri her şeye gidiyordum ama 2014 yılında ilk kez komisyona girmiştim. Bir önceki sergi beni heyecanlandırmıştı, o yüzden sergi yapalım demiştim. Efe Songun da katıldı ekibe. Nerdeen Nereye ismiyle başladık. Açık çağrı yapalım, mekana sığabilecek kadar işi seçelim, dedik. Depo’da gönderilen işleri oturup bakarak seçmiştik. Asena Günal, Fatih Özgüven, Erinç Seymen, İlhan ve ben. 60’a yakın iş geldi, biz de 15 iş seçmiştik. İlhan sanatçı olarak da vardı. Ben gel yardım da edersin diye çekiştirmiştim.

.

İlk defa burada sürdürülebilir kelimesini kullanmışsınız. Bunun sebebi neydi?

Akdemir: Dedik ki yıl atlamadan yapmaya çalışalım. Arada bir yıl boşluk vardı. Bundan sonra devamlı getirelim dedik. Hatta şöyle komik bir şey var. Gayhane’den dayanışma parası geldi, dediler. Ama kimse gidip almıyordu bile. Kasımpaşa’da bir evde oturuyordu ilgilenen kişi. Ben Efe’ye dedim ki gidip alalım, o bizim sergi paramız olsun. Gittim tanıştım, çay kahve içtik. Bana da zarf içinde dayanışma parasını vermişti. Biz de o parayla sergiyi yapabildik. Güzellik Kraliçesi diye bir performans işi vardı. Sonra yine devam ettik.

İlhan sen bazen organizasyondasın, bazen sanatçı olarak yer alıyorsun, bazen de jüridesin. Nerede olacağına nasıl karar veriyorsun?

Sayın: Sen de katıl dediklerinde ben sanatçı olarak yer almayayım, ayıp oluyor artık, başka insanlar da yer alsın, demiştim. Başka işlerin ucundan tutmak istiyordum. Ama sergi ekibinden hadi sen de bir iş göster diye ısrar oluyordu.

2015 yılındaki sergi nasıl oldu?

Akdemir: Yine benzer bir şey yaptık. Artwalk gibi olsun dedik, iki yakın mekanda yaptık. Devam edebilmiştik. Biraz paramız olduğu için katalog da bastırabilmiştik. İkincisini de yapabilince devamı geliyor dedik. Alanı boş bırakmamak gerek. Israrcı olmak ve devam edebilmek iyi geldi.

Sizce Onur Haftası queer ortama nasıl bir katkı sağladı?

Akdemir: Bence güzel örnekler var. Sergilere katılıp sonra başka sergilere sıçrayan, sergiler aracılığıyla bağlantılar kuran sanatçılar oldu.

Sayın: Genç nesle alan açma ve teşvik etme fikri vardı.Tanınan bilinen sanatçılar kadar kendini pek fazla gösterememiş sanatçıların işlerini de görebiliyordunuz.

Biraz daha genel bir çerçeveden bakalım. Onur Haftası sergilerinin 10 yılı geçkin bir tarihi var. Bu 10 yılı nasıl değerlendirirsin?

Sayın: Geçmiş 10 yılda neler oldu, zihniyet dünyasında ne gibi değişimler oldu diye toptan bakmak gerek. Sadece Onur Haftası sergilerine değil. Motivasyon düşüklüğü oldu. Yılgınlık diyebiliriz buna. İstanbul sanat çevresinin tamamında oldu. Taksim’e yönelik bir küskünlük var.

Akdemir: İnsanları birbirleriyle kırgınlıkları da bunda sebep oldu.

Taksim’e küskünlük var, dedin. Ancak bu sergileri Taksim çevresinde yapmaya devam ettiniz. Neden peki?

Sayın: Direnme isteğimiz var. Bu alanları bırakmamak gerek dedik. Ama politik atmosferden dolayı yılgınlık oluyordu.

Akdemir: Üç sene içinde başvuran iş sayısı devamlı arttı. Sergilerin bilinirliği arttıkça başvurular da arttı.

Peki, gelelim Sınır/sız sergilerine. Onur Haftası komisyonu sergi yapmayacaklarını açıkladı ve siz devreye girdiniz. Sence Onur Haftası’nın komisyon ettiği sergilerle Sınır/sız sergilerinin ne gibi farkları var?

Sayın: Onur haftası sergilerinde şöyle şeyler oluyordu: Sen seçiyorsun ve sana soruyorlardı, neye göre seçiyorsunuz diye. Herkes gelebilse keşke diye denge tutturmaya çalışıyorduk.

Akdemir: Bir nüve gördüğümüzde o işi alıyorduk. Bir fikir varsa alıyorduk.

Sayın: Teknik olarak çözülmemiş işlerdi ama alıyorduk. Sınırsız sergilerinde içimize sinsin, teknik olarak da kuvvetli olsun kaygısı güdüyoruz.

Daha önce mekan sorununu nasıl çözüyordunuz?

Akdemir: Mekan belirleyici oluyordu. Mekanın kapasitesine göre iş seçiyorduk. Elimizden geleni yapıyorduk.

Sayın: Mekana elbet bir şekilde sığarız diye de zorluyorduk kendimizi.

Peki sizi Sınır/sız sergilerine motive eden neydi?

Sayın: Aslında bu işin altında Sinan Göknur var. Biz yapmak istemiyorduk. Sinan bu alanı bırakmayalım diye ısrarcı oldu.

Siz niye yapmak istemiyordunuz? Sinan hangi açıdan etkili oldu?

Akdemir: Yorulmuştuk.

Sayın: Sinan her zaman enerjiktir. Olmazcı değildir. Yapalım ısrarı vardır.

Akdemir: Bir de o Türkiye’de yaşamıyor. Buranın yılgınlığının ve madiliklerinin dışında.

Peki, nasıl kurguladınız sergiyi?

Sayın: Yapalım dedik ama şuna karar verdik. Zaten zaman da azdı. Çağrılı sergi yapmayalım, biz sanatçıları çağıralım dedik. Çok mekan aradık, vakit de az olduğu için mekan bulmakta zorlandık. Yapamayacağız gibi oldu. Son anda Kıraathane’den davet geldi.

Akdemir: Toplandık bir gün. Herkes kafasındaki ismi ortaya döktü. Onları içinden de tekrar seçtik.

Sınır/sız ismine nasıl karar verdiniz?

Sayın: Onur Haftası'nın teması “sınır”dı. Biz de sınır isminden sınırsızı türettik.

Akdemir: O sene Denizli’de yaşayan iki mülteci sanatçıya da yer verdik.

Sayın: Aslında temel olarak şundan çıktı: Birincisi Onur Yürüyüşü yasaklamaları. İkincisi mülteci meselesi. Ve üçüncüsü de politik ortam yüzünden insanların kabuğuna çekilmesi. Daralan politik ortama tepki olarak bu ismi bulduk. Bir anahtar kelimeydi.

Peki bu sergilerin tamamına baktığımızda sanat ortamına nasıl bir katkı sundular sizce?

Sayın: Büyük bir soru. Ben henüz ölçemiyorum. Genç sanatçıların üretiyor olması önemli.

Akdemir: Ben temas senesinde de hissetmiştim. Yan yana gelmesi zor sanatçılar bir araya geliyor bu sayede.

Sayın: İstanbul sanat ortamında da bu tarz sanatçılar görünüyor mu diye bakmak gerek. Buradan çıkıp başka sergilere katılan queer sanatçılar var mı diye bakmalı. Ancak çok fazla da göremiyoruz.

Daha önceki sergilere göz atmak isterseniz: https://nerdeennereye.tumblr.com/

Röportaja katkıları için Leman Sevda Darıcıoğlu'na teşekkürler.