YAZARLAR

Parasını verdik yine de gelmediler

Son üç yılda TUR için ne yapıldı? İhaleler yıllık ve son anda düzenlendi. Bu yüzden takımlar hangi parkurda yarışacaklarını, hangi otelde konaklayacaklarını ve Türkiye’ye geldiğinde kimlerle karşılaşıp kimlerle diyalog içine gireceklerini bilememeye başladılar. Kurum ve organizasyon hafızası sıfırlandı. Layık olan gidip yandaş olan gelince takımlarla ilişki kurma devri ‘Veririz parasını getiririz, ne olacak ki’ye evrildi. Sonuçta para bastırıldı, ihaleler son anda ‘ihtiyacı’ olana verildi ve TUR, prestiji olan Dünya Turu kategorisini kaybetti.

Rüya gibiydi ama sanırım artık uyanma vakti. Güzeldi, daha da güzel olabilirdi ama işte zil çaldı, harç bitti, yapı paydos. Tabii ki mevzu Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu. Tarihi 1960’lara kadar giden, Türkiye’de bisiklet kültürünün oluşması, oturması ve gelişmesi için olağanüstü bir misyon edinen nam-ı diğer TUR, belli ki artık duraklama döneminden gerileme dönemine geçiyor. Neden mi? Uluslararası Bisiklet Birliği (UCI), büyük emeklerle Dünya Turu kapsamına giren Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nun artık bu kategoride olamayacağını şu cümlelerle duyurdu: “Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu 2020 UCI World Tour takvimine kayıt edilmeyecektir. Bu karar, UCI Talimatları’nca (2.15.192) Katılımı gereken en az 10 UCI World Tour takımından daha az sayıda World Tour takımının son iki yıldır [yarışa] katılması nedeniyle alınmıştır. Ancak, organizasyonun kalitesi ve Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nun bisiklet sporunun gelişimi için önemini dikkate alarak, etkinliğin, 2020’de başlayacak UCI ProSries gibi, başka bir [yarış] sınıfına kayıt edilmesine UCI açıktır.”*

Kuşkusuz ki bu dünyanın sonu değil. Türkiye, TUR’un Dünya Turu kapsamında olmadığı dönemde de çok ama çok başarılı dünya yıldızı bisikletçileri izledi. Peki sorun ne? UCI’ın açık kapı bıraktığı bisiklet sporunun gelişmesi ve organizasyon kalitesi. Asıl sorun tam da burada başlıyor. Çünkü Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu, yeni federasyon başkanı ile yükselişe geçmesi gerekirken önce duraklama, sonra da çok kısa bir sürede gerileme dönemine geçti. Dünya Turu’nda düşmek evet prestij dışında çok büyük bir önem arz etmez. Ama hem bu kategori düşmesinin nedenleri hem de Türkiye gerçeklerini bilenler için durumun analizi, zor bir noktaya taşındığımızı gösteriyor.

SİYASET ARASI SPOR OLMAZ

Sevgili Metin Aktaşoğlu, Sözcü gazetesinin internet sitesi için bir derleme haber yaptığında ona şu görüşlerimi iletmiştim:

“Hayatın her alanında olduğu gibi sporda da kalite her şeydir. Ve illa da pahalı olmasına gerek yok. Eğer bir şeyde kaliteden ödün verirseniz sonuçlarına da şaşıramazsınız. TUR için de yaşanan bu oldu. Siyasi nedenlerle, Türkiye’de emsaline zor rastlanacak şekilde müthiş işleyen bir çarkı bozduğunuz, suyu bulandırdığınız anda bu ‘düşüş’ kaçınılmaz olacaktı.

Ne oldu? Önce yarış direktörüne, sonra organizasyon ekibine, daha sonra çekim yapan ekibine bile karışan bir siyasi irade karşısında sporun doğa anası devreye girdi. Tarih boyunca olduğu gibi spor bir siyasi propaganda aracı olarak kullanılabilir, ama siyasi propaganda arası spor kullanamazsınız.

Çok değil bundan birkaç yıl önce dünyanın en iyi sprinterlerinin koşa koşa geldiği, İtalya Bisiklet Turu’na en iyi hazırlık noktası olarak gördükleri TUR’un parkurlarını, sorunlarla dolu mega projelere evirip, sadece onların reklamını yapabileceğinizi düşününce, bir bakıyorsunuz elde hiçbir şey kalmamış. 2008’den bu yana bu organizasyonu bu seviyeye taşıyan tüm hafıza, kısa bir süre içinde silindi. Kalite ve liyakat yerini yine bizim çocuk, bizim ekibe bıraktı. Dolayısıyla da bu son kaçınılmaz oldu. Ama tabii yine olan sporseverlere oldu.”

Şimdi bu görüşü biraz daha açmak gerekirse, 2008 ama özellikle de 2010’dan itibaren büyük bir yükselişe geçen Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nun en önemli özelliği ve artısı ekipti. Bu ekip yıl boyunca hem UCI hem de takımlarla iletişim halinde kalıyor, etapları büyük bir titizlikle belirliyordu. En önemlisi de, istikrarlı ve başarılı bir bisiklet organizasyonu olmak istiyorsanız etapların çok da fazla değiştirilmemesi gerektiğini biliyorlardı.

‘PARASINI VERİRİZ GELİR’ MANTIĞI TUTMADI

Emin Müftüoğlu yönetimi, Abdurrahman Açıkalın direktörlüğü ve Aydın Ayhan Güney’in organizasyonundaki ekip, yıl boyunca yaptığı koordineli çalışmanın meyvelerini harika organizasyonlar, UCI’dan alınan övgüler, ve TUR’un kategorisinin yükselmesiyle aldılar. Bu dönemde son üç yılda yapıldığı gibi ihaleler yıllık ve son anda yapılmıyordu. Bu sayede takımlar hangi parkurda yarışacaklarını, hangi otelde konaklayacaklarını ve Türkiye’ye geldiğinde kimlerle karşılaşıp kimlerle diyalog içine gireceklerini çok önceden biliyorlardı.

Ama dedim ya sonradan hafıza sıfırlandı. Layık olan gidip yandaş olan gelince ihaleler neredeyse yarışa 1 ay kala açılmaya, takımlarla ilişki kurma devri ‘Veririz parasını getiririz, ne olacak ki’ ye evrildi. Sonuçta para bastırıldı, ihaleler son anda ‘ihtiyacı’ olana verildi ve geçen sene gördük ki sadece altı Dünya Turu takımını getirebildik.

ETAPLARI BİLEN VAR MI?

Yap boz tablosuna dönen parkurlarla, bisikletçilerin seyircilerle olan ilişkisi kesildi. Sporculara bazen tehlikeli de olsa dokunabilecek noktada duran seyirciler, otobanları (ve tabii ki otoyolların) bariyerlerinin gerisine itildi. Güzel doğa, güneş, keyifli parkur arayan bisikletçiler, özellikle kendilerini son yılda, her an siyasi malzeme olarak kullanılan mega projelerde buldular.

ÇÖZÜM SORUNUN TEŞHİSİNDEN BAŞLAR

Neticede İslam abinin de dediği gibi aslında ‘Olaylar, sağ bekin lahana dolmasını yemesiyle başladı.’ En azından Türkiye Bisiklet Federasyonu’nun yaptığı açıklamadan anladığımız bu. Peki bu maç buradan döner mi? Eğer gerçek sorunları görebilen yöneticilere sahip olsaydık neden olmasın. Buna dair inanç var mı? Az. Ama kim bilir, belki de ben yanılıyorumdur. Sonuçta dedim ya bu organizasyonun Dünya Turu’nda olmadığı zamanlarda da çok önemli bisikletçilerin katılımıyla çok iyi TUR’lar yapmış bir ülkeyiz. Yine yapabiliriz. Tabii önce sorunu doğru teşhis edecek yöneticilere sahip olmak lazım.

* Sevgili Sarper Günsal’ın çevirisinden alınmıştır.


Onur Salman Kimdir?

Basına 2006 yılında Cumhuriyet gazetesinde stajyer olarak adım attı. İki aylık staj ve Cumhuriyet’in spor ekindeki yazılarda sonra Eurosport Türkiye’de spiker ve editör olarak çalıştı. 2009 yılında Radikal gazetesine editör olarak geçerken, Eurosport’ta da yarı zamanlı spikerlik yapmaya devam etti. Medya macerasına 2012-2016 yılında Hürriyet’te devam etti. 2016 yazından beri Gazete Duvar’da çocukluk hayalini sürdürüyor. Köken Eurosport olunca tahmin etmesi kolay. Asıl ilgi alanı ‘başka sporlar.’