YAZARLAR

İmamoğlu artık belediye başkanı değil!

31 Mart seçimlerine Millet İttifakı ve onu destekleyen HDP’nin belediye başkan adayı olarak giren ve kazanan Ekrem İmamoğlu, YSK kararıyla başlayan ve 23 Haziran’da sonuçlanan kısa siyasi serüveninde artık bir belediye başkanı olmanın ötesine geçmiş durumda.

AKP, 7 Haziran 2015'ten bu yana üçüncü ama en ağır yenilgisini aldı. Bu sonuçlar hem iktidar hem de muhalefet bloku açısından hiçbir şeyin 31 Mart öncesiyle aynı olmayacağını gösteriyor. Resmi olarak tekrarlanan bir seçim yapılsa da, Türkiye açısından yeni bir siyasi durum ortaya çıkmış durumda.

Öncelikle AKP-MHP iktidar bloku bir yıl gibi kısa bir zaman diliminde herhangi bir başarı kazanamadan, girdiği ilk seçimde yenilgiye uğradı. Bu bakımdan başkanlık rejiminin iki partinin ortaklığında sürdürülmesinin neredeyse imkansız olduğunu söylemek mümkün. Burada esas darbeyi AKP’nin aldığı görülüyor. Zira MHP başkanlık rejimini ‘oy meşruiyeti’nden ziyade ‘kırmızı çizgilerin korunması’ ekseninde anlamlandırıyor. 7 Haziran 2015 seçimlerinden başlayarak 2017 referandumu, 24 Haziran 2018 seçimi ve 31 Mart yerel seçimlerini de hep bu çerçevede ele aldı. Dolayısıyla MHP açısından tartışmanın bir meşruiyet kaybından ziyade, AKP ile ittifakın ‘getirisi-götürüsü’ üzerinden tartışılmasını beklemek daha güçlü ihtimal.

AKP cephesinde ise tam anlamıyla bir meşruiyet krizinin söz konusu olduğunu söylemek mümkün. 23 Haziran seçiminde oy farkının kabullenilebilir düzeyin üzerinde olması partinin yaşadığı krizi de farklı saiklerle; kadrolar, yanlış aday veya adayın kötü performansı, söylem sıkıntısı vs. üzerinden tartışma imkanını tamamen ortadan kaldırdır. Meselenin odağının doğrudan partinin çizgisine, hatta başkanlık rejimine kayması sürpriz olmaz. Sonuçlar Recep Tayyip Erdoğan’ı da bir Gordion düğümüyle karşı karşıya bırakıyor. 4.5 yılı seçimsiz geçirme lüksü ortadan kalktı. Buna karşın bir erken seçimin de AKP’nin siyasi krizine çare olması zor görünüyor. 23 Haziran bambaşka bir siyasi mimarinin inşa edildiğine işaret ediyor çünkü.

Aslında Gezi sürecinden başlayan, oraya buraya çarpa çarpa ilerleyen, ağır siyasi ve hukuki baskılara maruz kalan, her zaman her konuda beraber hareket edemeyen, kimi zaman çatışan, ayrışan ama asla tam anlamıyla kopmayan muhalif dinamikler; referandumla başlayan ittifak tecrübesini oldukça kısa sürede iddialı bir iktidar alternatifine çevirebildi. 31 Mart’ta AKP’yi geriletme ve büyük şehirlerde belediyeler üzerinden iktidar blokuna etkili bir darbe vurma hedefiyle yola çıkan muhalefet partileri, 23 Haziran’la beraber yeni bir iktidarın ‘kurucu unsuru’ olma olanağına kavuştu.

31 Mart seçimlerine Millet İttifakı ve onu destekleyen HDP’nin belediye başkan adayı olarak giren ve kazanan Ekrem İmamoğlu, YSK kararıyla başlayan ve 23 Haziran’da sonuçlanan kısa siyasi serüveninde artık bir belediye başkanı olmanın ötesine geçmiş durumda.

Dolayısıyla muhalefet cephesi açısından belki de şu mesele öne çıkıyor: İmamoğlu’nun kendisini destekleyen partilerin doğal sınırlarını da aşan siyasi etkisini kurumsallaştırabilecek, iktidar olanağına çevirebilecek, kapsayıcı, demokratik bir muhalefet blokunun oluşturulup oluşturulamayacağı. Erdoğan'ın alternatifi yerel seçimi de aşarak sandıktan gerekli yetkiyi aldı, lakin onu iktidara taşıyacak partilerin yerel seçimin ötesinde bir ittifakı inşa edip edemeyecekleri şimdilik soru işareti.