YAZARLAR

Anlaşmadan teslimata S-400

Türkiye Rusya’dan S-400 sistemini alacağını kesinleştirmiş görünüyor. Rusya’nın bu süreçte kaybedecek çok şeyi yok. Ancak olası yaptırımlar Türkiye ve sorunlu ekonomisinde önemli sorunlar yaratabilir.

Türkiye’nin 2017’de Rusya ile ilişkileri Suriye konusunda İran, Türkiye ve Rusya arasında Astana Üçlüsü toplantılarıyla hızlandı. Aynı yılın Eylül’ünde Türkiye’nin S-400 için kaporayı ödediği duyuruldu. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2017’den itibaren en sık görüştüğü liderin başında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin vardı. İki ülke Suriye gündeminin yanında ekonomik alanda da iş birliğini genişletti. Öyle ki defalarca açılışı yapılan Mersin Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin açılışını iki ülke cumhurbaşkanı beraber yaptı, ancak Mersin’de değil, Ankara’da açılışı yapmaları ayrı bir tartışma konusu oldu. Liderlerin telefon görüşmeleri, ziyaretleri devam etti. Erdoğan’ın 8 Nisan 2019’da Moskova ziyaretiyle Türkiye Varlık Fonu ile Rusya Doğrudan Yatırım Fonu arasında kurulan “Türkiye-Rusya Ortak Yatırım Fonu” anlaşması 1 milyar dolarlık bütçeyle aktif hale geldi.

Anlaşma imzalandıktan sonra basına açıklama yapan Rusya Doğrudan Yatırım Fonu Başkanı Kirill Dmitriyev, Rusya-Türkiye Yatırım Fonu’nun Rusya tarafından sermayesinin yüzde 51’i sağlanan ve sermaye sorunu yaşan Akkuyu Nükleer Santrali Projesi’ne dahil olabileceklerini söyledi. Bu, Rusya ile Türkiye arasındaki ekonomi ve siyasi bağlardaki yoğunlaşma konusunda önemli ipuçları verdi. Aynı toplantıda S-400 konusunda ilerle kaydedildiği ve teslimin yaz aylarında yapılacağı ifade edildi.

Nihayetinde yapılan son görüşmeler uyarınca S-400’lerin Temmuz itibariyle Türkiye’ye teslim edileceğini, teslimatta bir sorun olmadığını Rusya makamları tescil etti. Rusya ile Türkiye arasında S-400 konusunda böylesi bir trafik yaşanırken ABD ve NATO kanadından uyarılar gelmeye devam ediyordu.

Türkiye’nin yaşadığı bu gerilimde ABD ile Rusya arasındaki savunma sanayisi ihracatının payı var mı? ABD hangi ülkelere yaptırım hazırlığında? Rusya menşeli savunma sistemine sahip kaç NATO üyesi var? Onlara da yaptırım uygulanıyor mu? Bu yazıda bu sorulara yanıt arayacağız.

KİM SATIYOR KİM ALIYOR: KÜRESEL SAVUNMA SANAYİSİ

Küresel savunma sanayisi yaklaşık 100 milyar dolarlık hacme sahip. Söz konusu piyasada büyük satıcılar ve alıcılar var. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü 2019 Raporu’na küresel silah piyasasındaki beş etkin aktör; ABD, Rusya, Fransa, Almanya ve Çin. Bu grup, dünyadaki savunma ihracatının yüzde 75’nin sahibi. ABD, grup içinde pazar payını artıran en büyük aktör. Beş yıl öncesine göre ABD’nin pazar payı yüzde 29’dan yüzden 36’ya çıktı. Öte yandan ikinci en büyük ihracatçı Rusya’nın payındaysa düşüş dikkat çekiyor. Düşüşün en önemli nedeni Venezuela ve Hindistan gibi ülkelerin alımındaki düşüş. Rusya’nın küresel payı yüzde 17 düzeyinde. Küresel olarak savunma sanayisini paylaşan ülkeler, piyasada payını artırmak için kendi aralarında da çetin bir rekabet yaşıyor.

Alımlar çerçevesinde haritaya bakacak olursak, Ortadoğu’daki silah talebi önceki beş yıla nazaran iki kat arttı. Suudi Arabistan bölgenin ve dünyanın en büyük silah alıcısı. Onu Rusya’dan alımlarıyla da dikkat çeken Mısır izliyor. Bölgenin toplam silah alımı yüzde 35 düzeyinde. Silah alımında ilk sırada yer alan bölge, yüzde 40’lık payla Asya-Pasifik. Hindistan, Avustralya, Çin, Güney Kore ve Vietnam önde gelen ithalatçılar.

ABD-RUSYA: ÇEKİŞME, RESTLEŞME, YAPTIRIM

ABD ile Çin arasında süren ticari savaş iki ülkenin küresel ekonomideki payıyla ilişkili. Ancak ABD’nin küresel mücadelede rakip gördüğü tek ülke Çin değil. Savunma sanayisindeki iki büyük aktör ABD ile Rusya. Soğuk Savaş’tan bu yana iki merkez arasındaki çekişme sürüyor. Rusya’nın 2000’lerde ekonomisini hızla toparlaması ülkenin silah ihracatına da yansıdı. Örneğin Türkiye’nin de alacağı S-400 sisteminin satışı Putin iktidarının en ihtişamlı dönemi 2007’de başladı. Rusya’nın SSCB’den devraldığı alıcılarıyla ticari ilişkileri 2000’lerde hız kazandı.

Rusya’nın 1990’larda pusula muamelesi yaptığı ABD ile ilişkilerinde 2000’lerde ayrışmalar başladı. Irak İşgali, Renkli Devrimler, Arap Baharı, Libya, Suriye ve Ukrayna başlıkları sivrilen sorunlardı. Ukrayna krizi paralelinde ABD ile Rusya arasındaki gerilim yaptırımlarla karşılık buldu. ABD 2014’ten itibaren Rusya’ya ekonomiden savunmaya pek çok alanda sık sık yaptırım uyguladı.

Rusya'ya uygulanan ve Türkiye’yi de yakından ilgilendiren önemli yaptırım alanlarından biri Amerika’nın Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası (The Countering America’s Through Sanctions Act-CAATSA). Trump tarafından 2 Ağustos 2017’de imzalanan bu yasa, Rusya, İran ve Kuzey Kore’ye uygulanıyor.

ÖNÜM ARKAM SAĞIM SOLUM YAPTIRIM: CAATSA

ABD, CAATSA yaptırımlarıyla Rusya savunma sanayisini hedef alıyor. Yaptırım listesi incelendiğinde 12 maddede toplandığı görülüyor. Bu maddeler savunma sektörü odakta olacak şekilde ekonomi, finans, kredi alımları, ticaret, mülk edinme, vize başvuruları gibi pek çok alana kısıtlama getiriyor. Üstelik IMF’den kredi alım sürecinde karşı oy kullanma da bu sepette var. ABD, IMF kota sisteminde en fazla katkı veren en fazla kotası olan ülke. Yani ABD küresel ekonomideki gücünü uluslararası kuruluşlar üzerinden yaptırım uygulanan ülkeye dayatabiliyor.

ABD, Rusya’nın küresel etkisini sınırlandırmakta kullandığı bu yaptırım sepetini yalnızca Rusya ile sınırlandırmıyor. Rusya’dan silah alan ya da alacak olan ülkelere de uygulamayı planlıyor. Türkiye, Rusya’dan savunma sistemi alacağı için CAATSA yaptırımlarına uğrayabilir. Örneğin Rusya ile yakın ilişkileri olan Mısır 2018’den bu yana Rusya’dan alınan SU-35 jetleri için, Hindistan da S-400 alma girişimiyle CAATSA yaptırımlarının hedefinde. Diğer iki ülkeden farklı olarak, Türkiye’nin NATO üyesi olması ve Batı savunma ittifakıyla olan yakın bağları tepkinin sadece ABD değil, aralarında Almanya’nın da olduğu Avrupalı ülkelere de yayılmasına neden oldu. Almanya Federal Hükümet Sözcü Vekili Ulrike Demmer, geçtiğimiz hafta “Alman hükümeti, Türkiye’nin kararını transatlantik ittifaktaki konumu çerçevesinde bir kez daha gözden geçirmesinden memnuniyet duyacaktır” açıklamasını yaptı. NATO içerisinde en fazla tartışılan konu Türkiye’nin S-400 alması. Bu durumun NATO üyeleriyle Türkiye’nin ilişkilerine zarar verebileceği Avrupa’da sık sık gündeme geliyor. Peki NATO içerisinde yalnızca Türkiye mi Rusya menşeli savunma sistemine sahip?

TÜRKİYE: ONLARA VAR DA BANA YOK MU?

NATO içerisinde hali hazırda üç üyenin kesin olarak S-300 savunma sistemi var. Bunun yanında ABD’nin de öğrenme amacıyla S-300 aldığı ifade ediliyor. Diğer üç ülkeye dönersek bunlar Yunanistan, Bulgaristan ve Slovakya. Öncelikle her üç üyenin kendisine özgü bir tarihsel koşulu var. Bulgaristan ve Slovakya (Çekoslovakya’dan miras kaldı) S-300’leri 1978’de başlayan teslimatla aldı. Bu ülkeler S-300 aldıklarında Varşova Paktı üyesiydi.

Yunanistan’sa 1997’deki Türkiye ile Güney Kıbrıs arasında yaşanan füze krizi sebebiyle S-300’leri aldı. Söz konusu dönemde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Rusya’dan S-300 bataryaları almış ve Türkiye Kıbrıs adasına bataryalar yerleştirilmesi durumda bunları yok edeceğini ifade etmişti. Tırmanan kriz neticesinde bataryalar, GKRY’e değil, Yunanistan’a teslim edildi. Yunanistan bataryaları Girit adasında depoya kaldırdı. Ancak füzeler 2013’te bir NATO tatbikatı sırasında aktif hale getirildi. Atina, gerekçe olarak Rusya’nın Akdeniz’de artan varlığı göstermişti.

Bulgaristan ve Slovakya’nın sistemlerinin Soğuk Savaş döneminden kalması, diğer üyenin aldığı sistemi NATO onayıyla kullanması dikkat edilmesi gereken bir durum. Burada üzerinde durulması gereken aktör Yunanistan. Ancak söz konusu dönemde hem Atina hem de NATO, S-300 konusunda aynı zemindeydi. Dolayısıyla Türkiye açısından Yunanistan bir örnek midir evet, ancak Türkiye’nin elini güçlendirir mi, şüpheli.

Sonuç olarak, Türkiye Rusya’dan S-400 sistemini alacağını kesinleştirmiş görünüyor. Hatta bazı bakanlar alınan S-400’leri bağımsızlığın kanıtı olarak görüyor. Rusya’nın bu süreçte kaybedecek çok şeyi yok. Ancak olası yaptırımlar Türkiye ve sorunlu ekonomisinde önemli sorunlar yaratabilir. Bu noktada soğukkanlılıkla bağımsızlığın kafanın dikine gitmek olmadığı diplomasi kanallarının etkin kullanılarak ABD ile orta yolun bulunmasına çalışması gerekiyor. Unutulmamalı ki Türkiye, NATO ve ABD ile müzakereleri ABD için değil kendisi için yapacak, zira müzakerelerin yapılmadığı bir süreçten en fazla zarar görecek olan yine Türkiye ve Türkiye toplumu.


Mühdan Sağlam Kimdir?

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzadığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir.