YAZARLAR

SARAT Proje Koordinatörü Dr. Gül Pulhan: Arkeolojiye ilgi var ama bilgi az

SARAT Proje Koordinatörü Dr. Gül Pulhan: "Toplum ve arkeoloji ilişkisi üzerine böyle bir kamuoyu araştırması Türkiye’de ilk defa yapıldı. Soruları KONDA ekibi ve SARAT ekibi ortak hazırladı. Arkeoloji Türkiye’de hayatın içinde bir konu. Ama aynı zamanda entelektüel olarak yüksek bir konu ve arkeoloji kimin derdi olacak ki, denirdi. Biz de günümüz Türkiye’sinde biraz olsun toplumun arkeolojiye bakışını görmeye çalıştık."

Türkiye’de arkeoloji deyince insanların aklına ne geliyor? Definecilik mi, yoksa tarih mi? Arkeolojik obje mi, yoksa kazı alanlarında ellerinde fırçalarıyla çalışan arkeologlar mı? Ya da toplumumuz arkeolojiye değer veriyor mu? Cevap evetse, hangi saiklerle değer veriyor? Bu sorulara dair herkesin aklında çeşitli cevaplar vardı. Ancak kesin bilgiler elimizde pek yoktu. Şu ana kadar.

Türkiye’deki arkeolojik varlıkların korunmasını amaç edinen SARAT Projesi bu meseleleri önüne alarak KONDA araştırma şirketiyle bir araştırma hazırladı. Toplumun arkeolojiye dair bilgi, ilgi ve merak düzeyini ortaya koydu. Çıkan sonuçlar birçok kişinin tahmininin aksine olumlu yönde.

SARAT Projesi ekibi bunun yanında başka çalışmalar da yapıyor. Kültürel mirasın risk durumlarında korunmasına dair profesyonellere eğitim veriyor, medyada arkeolojinin doğru yansıtılmasına dair gazetecilerle atölyeler düzenliyor, eski eser sahipleriyle görüşmeler yapıyor. Bütün bu çalışmaların amacı da Türkiye’deki arkeolojik varlıkların kamu, medya, profesyoneller gibi farklı bileşenler tarafından sahiplenilmesini ve korunmasını sağlamak. SARAT Projesi'nin çalışmalarını Proje Koordinatörü Dr. Gül Pulhan’la konuştuk.

SARAT Proje Koordinatörü Dr. Gül Pulhan

Öncelikle SARAT Projesini kısaca tanıtır mısınız? İsmi ne anlama geliyor? Projeyi kimler yürütüyor? Ve amaçlarınız neler?

SARAT Projesi ismini Safeguarding Archaeological Assets of Turkey (Türkiye’nin Arkeolojik Varlıklarının Korunması) ifadesinin kısaltmasından alıyor. Çift isminden dolayı kafa karışıklığı olmasını istemedik, SARAT da akılda kalıcı bir kısaltma olduğundan bunda karar kıldık.

Projenin esas yürütücüsü Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsü (BIAA). Bunun yanında projenin iki ortağı var. Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (ANAMED) ve Uluslararası Müzeler Konseyi İngiltere Şubesi (ICOM UK).

En genel amaç Türkiye’deki arkeolojik varlıkların korunması. Bunun için kendimize hedefler saptadık. Birincisi, bu konudaki çalışan insanlarda profesyonel kapasitenin artırılması. Bir diğeri genel olarak toplumda arkeolojik varlıklarla ilgili farkındalığı artırmak. Bu sadece korumaya yönelik bir şey değil, insanların arkeolojik varlıkları sevmesini, değer vermesini ve bilgilerinin artmasını sağlamak. Bütün bu yaptıklarımızın çerçevesi olarak da, arkeolojik kalıntıların, arkeolojik kayıtların, geçmişe yönelik bilgileri araştırmamızı sağlayan malzemenin bütünlüğünün korunmasının önemini vurguluyoruz.

Türkiye’de Osmanlı’dan beri eski esere, arkeolojik objeye, malzemeye yönelik bir ilgi var. Bir eseri korumak, bir eseri bir yerden getirmek gibi nesne odaklı yaygın bir tarz var. Bizim söylemeye çalıştığımız şeylerden biri ise, arkeolojik bilgiye tam olarak erişilebilmesi için kalıntının tümünün korunması gerektiği.

Peki bu amaçları gerçekleştirmek için neler yapıyorsunuz?

Tabii ki bu hedeflerimiz sonsuza dek sürebilir. Ama her proje gibi bunun da belli bir zamanı ve bütçesi var. Birbiriyle bağlantılı dört tane program hazırladık. Bunlardan en çok emek verdiğimiz çalışmamız Arkeolojik Varlıkların Korunması ve Kurtarılması isimli online sertifika programı. Profesyonellerin mesleki kapasitesinin artırılması için en büyük çalışmamız bu.

Bu sertifika programı neleri kapsıyor?

20 bölümlük bir dersten oluşuyor. Genel derslerin yanında son dönemde gündemde olan kültürel mirasa acil yardım, ilk yardım tarzı bir eğitimimiz var. Kültürel mirasta risk nasıl yönetilir? Bölgemizdeki çatışmalar, doğal afetler, hepsi bunun içine giriyor. Felaketler önlenemiyor ama bu sırada nasıl davranmanız gerektiğini, felaket geçtikten sonra neler yapmanız gerektiğini bilmelisiniz. Roma’daki ICCROM’un bu konuyla ilgili hazırladığı bir eğitim programı var. Bundan yararlandık. Ayrıca, daha iyi fotoğraf çekmek, temel konservasyon gibi dersler de var. Bunu Koç Üniversitesi’nin online ders platformu üzerinden sunuyoruz. Şu an biz konuşurken 1200 kişi bu dersi alıyor. Yeni dönemler de açılacak.

Tam olarak kimlere hitap ediyor bu dersler? Hali hazırda akademik arkeoloji eğitiminin dışında neler var bu programda? Neyi tamamlıyorsunuz?

Dersin içeriği yüksek lisans seviyesinde. Hobi dersi değil bu, mesleki bir ders. Kültürel varlıklar için risk yönetimi Türkiye’de de, dünyada da arkeoloji bölümlerinin ders programlarında olan bir konu değil. Bugün arkeolojik varlıkların karşılaştıkları tehditler, koruma mekanizmaları, hukuki boyut, kavramlar çoğu zaman bir dersin parçası olabiliyor sadece. Biz tüm bunları tek bir ders altında, bütüncül bir yaklaşımla veriyoruz.

Bir de gazetecilerle atölyeler yapıyorsunuz? Bunun amacı nedir?

Arkeoloji ve kültür varlıkları konusunda yazı yazan gazetecilerle günübirlik çalıştaylar yapıyoruz. Gazetelerdeki arkeoloji haberlerinin yazımında farklı bir dil kullanılıyor. Amaç genelde arkeolojiye dikkat çekmek oluyor ama arkeolojiye zarar veren ifadeler de kullanılabiliyor. Biraz arkeologlar yönünden sakıncaları anlatan, biraz da gazetecilerin karşılaştıkları sıkıntıları dinlediğimiz ve gidermeye çalıştığımız atölyeler düzenliyoruz farklı şehirlerde. Arkeologlarla gazetecileri bir araya getiriyoruz. Bu atölyeler için bir kitapçık hazırladık mesela. Web sitemizde de bulabilirsiniz.

Diğer çalışmanız da eski eser koleksiyonerlerine yönelik buluşmalar. Bunu biraz açabilir misiniz?

Türkiye’deki kayıtlı eski eser koleksiyonerleriyle teke tek görüşmeler yapıyoruz. Biz SARAT projesi olarak onlara arkeolojik dolgunun bütününü korumanın önemini ve arkeolojik eserlerin bilimsel değerini anlatıyoruz. Bir eser, kontekstinde bilimsel şekilde kazılıp ortaya çıkarılırsa gerçek bilgiyi verir diyoruz. Öte yandan dünyada ve özellikle Ortadoğu’da arkeolojik eser talanının ulaştığı tehdit edici boyutu anlatıyoruz. Arkeolojik dokuya verilen zararı ve eski eser kaçakçılığının çapını konuşuyoruz, bu konulardan haberdar olup olmadıklarını anlamaya çalışıyorum.

Diğer yandan koleksiyonerleri tanımaya ve eser toplamaktaki motivasyonlarını anlamaya çalışıyorum. Onların sorunlarını, karşılaştıkları zorlukları dinliyorum, koleksiyonlarıyla ileride ne yapmak istediklerini soruyorum. Çok samimi, güzel sohbetler oluyor. Bu görüşmelerin sonunda eski eser koleksiyonerleri açısından da, arkeologlar açısından da yeni bir çok bilginin ve bakış açısının ortaya çıkacağını ve paylaşılacağını düşünüyorum.

.

“Türkiye’de toplumun arkeolojiyle ve yaşadığı ülkenin arkeolojik mirasıyla kurduğu ilişkiyi anlamak ve bu ilişkinin geliştirilmesi için yeni fikirler üretmek,” hedefleriniz arasında. Bu kapsamda KONDA Araştırma Şirketi’yle bir kamuoyu araştırması hazırladınız. Bu araştırmanın sonuçlarını ayrıntılı konuşalım. Öncelikle nasıl bir metodoloji uyguladınız?

Toplum ve arkeoloji ilişkisi üzerine böyle bir kamuoyu araştırması Türkiye’de ilk defa yapıldı. Aslında bu çapta bir kamuoyu araştırmasının benzeri dünyada da yok. Tabii ki Avrupa’da ve ABD’de anketler yapılmış. Ama biz yüz yüze görüşmeler yaptık. Anketörler tek tek kapıları çalarak soruları sordu. Dünyada çok pahalıya mal olduğu için artık yapılamayan bir yöntem bu. Biz anket çalışmasında 3 bin 601 kişiyle görüştük, 65 soru yönelttik. Soruları KONDA ekibi ve SARAT ekibi ortak hazırladı. Anketin amacı Türkiye’de yaşayan insanların arkeolojiyle ve arkeolojik varlıklarla nasıl bir ilişkisi var, ilgileri ve bilgileri ne noktada, bunları anlamaya yönelikti. Özellikle arkeoloji gibi alanlarda arkeologlar, akademisyenler, bürokratlar, müzeciler, turizmciler genelde kanaatlerle hareket ediyordu. Herhalde şöyle düşünülüyor, böyle oluyor, deniliyordu. Arkeoloji Türkiye’de hayatın içinde bir konu. Ama aynı zamanda entelektüel olarak yüksek bir konu ve arkeoloji kimin derdi olacak ki, denirdi. Biz de günümüz Türkiye’sinde biraz olsun toplumun arkeolojiye bakışını görmeye çalıştık.

“Arkeoloji kelimesini duyduğunuzda aklınıza ilk ne geliyor?” sorusuna gelen yanıtlar kendi aralarında grupladığında Türkiye genelinde görüşülenlerin yüzde 36’sı arkeoloji denilince akıllarına ilk gelenin kazıya ilişkin şeyler, yüzde 20’si tarihi eser ve yüzde 13’ü de tarihle ilişkili şeyler olduğunu söyledi. Bunun yanı sıra yüzde 4’ü araştırma ve bilim, yüzde 3’ü ören yeri ve müzeler, yüzde 2’si de antika ve define ile ilişkilendirdi. Bir fikri olmadığını söyleyenlerin oranı yüzde 4 ve yanıt vermeyenlerin oranı ise yüzde 15.

Bu cevaplar size ne gösteriyor? Nasıl bir arkeoloji algımız var?

Bu sorudaki cevap şıkları bizim hazırladığımız cevaplar. Ankete katılanlar oradan seçtiler. Ben kendi adıma şöyle düşünüyordum. Türkiye’nin her yeri arkeolojik kalıntılarla dolu olduğu için herkesin bir define hikayesi var. Okumuş kesimde de var, okumamış kesimde de var. Türkiye’nin her yerinde çalışmış bir arkeolog olarak ben de bununla karşılaşıyordum. Anketin sonuçları da tam tahmin ettiğim gibi çıktı. Arkeolojinin ne olduğunu herkes biliyor. Bunun kazı yapmakla ilgili olduğunu, geçmişe dair bilim olduğunu biliyor. Bu yönde farkındalık yüksek. Çok düşük olan bilgi seviyesi. Arkeoloji nedir dediğiniz zaman doğru tarif edebiliyor. Birçok akademisyen, insanların arkeoloji kelimesine dili bile dönmüyor, ne anlayacaklar, der. Kelimeyi doğru söyleyemeyebilir ama ne olduğunu biliyor. Az olan şey bilgi. Bu topraklarda yaşamış eski bir uygarlığın adını söyleyin dediğimiz zaman yüzde 12’lik kesim bir isim söyleyebiliyor. Farkındalık var, ilgi de var. Ama bilgi az.

“Türkiye’de yaşamış eski uygarlıklardan hangilerini biliyorsunuz?” şeklinde açık uçlu olarak sorulduğunda her iki kişiden biri en az bir uygarlık ismi söylerken geri kalanlar ya bilmediklerini söyledi ya da herhangi bir yanıt vermedi. Açık uçlu olarak sorulan bu soruya verilen cevaplar gruplandığında ilk sırayı yüzde 13 ile Etiler almakta. Sonrasında öne çıkan sonuçlar, yüzde 9 Osmanlılar, yüzde 5 Lidyalılar, yüzde 4 Bizanslılar, yüzde 4 Sümerler, yüzde 4 Selçuklular olmuştur.’’

En yüksek oranda söylenen uygarlık Etiler. Bu cevabın verilmesine şaşırdım. Etiler’in yüksek çıkmasının sebebi nedir sizce?

Etiler cevabı şu açıdan ilginç. Aslında Etiler dedikleri Hititler. Anadolu’dan en çok bilinen uygarlığın Hititler olması şaşılacak bir şey değil. Hititler, Anadolu topraklarında kurulan ilk imparatorluk. İlginç olan bunu Hitit değil Eti diye tanımlamaları. Etiler, Cumhuriyet’in ilk yıllarında devlet politikası olarak arkeoloji desteklenirken, Fransızcada Hitit’e Eti dendiği için Türkçeye girmiş bir kavram. Bugün akademide, yayınlarda Hitit olarak kullanılıyor. Bu kısmı reklama girecek ama Eti bisküvileri var. Onların etkisi de büyük. Onlar da Hitit sembolünü kullanıyor. Bu da bir çağrışım yapıyor diye düşünüyoruz. Bu ucu açık sorulardan biriydi, biz uygarlık adı vermedik. Mesela çok küçük bir yüzde olarak Sümerler de çıktı. Halbuki Sümerler Türkiye topraklarında olan bir uygarlık değil. Günay Irak’ta.

Sanırım Muazzez İlmiye Çığ’ın etkisi var burada.

Tabii ki. Sümerler Türkiye’deki Eski Çağ Tarihinin, arkeoloji konuşmalarının gündemine girmiş bir uygarlık. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Sümerceyle Türkçe arasında bağlar kurulmuş. Ama Anadolu’da hiçbir zaman yaşamadılar.

Türkiye genelinde arkeolojik kalıntılar en çok manevi değerleriyle benimseniyor. Görüşülenlerin tercihlerine/cevaplarına göre arkeolojik kalıntılara yüzde 60 manevi, yüzde 50 sanatsal, yüzde 47 bilimsel ve yüzde 32 ekonomik değer veriliyor.

Bu soruya gelen cevaplar arkeolojiye yönelik algımıza dair neler söyleyebilir? Manevi değerler derken ne kast ediliyor mesela?

Aslında manevi değerlerden ne kast edildiğini biz de merak ediyoruz. Bu da şıklarını verdiğimiz sorulardan biriydi ve birden fazla cevap seçilebiliyordu. Türkiye’de definecilik, eski eser kaçaklığı yaygın bir şey. Gazetelerdeki polis baskın yaptı, şu kadar milyon liralık eski esere el kondu haberlerini görüyoruz. Birçoğu da gerçeği yansıtmayan, astronomik değerler. Ama insanlara sorduğunuzda arkeolojik varlıkların ekonomik değeri geride kalıyor. Bu cevabı verirlerken samimiler miydi, yoksa ankete verilmesi gereken cevabı mı verdiler? Bu tartışılabilir. Biz de manevi değerden neyi kast ettiklerini önümüzdeki dönemlerde derinlikli görüşmelerle açmak istiyoruz. Manevi değer deyince bir şeye kıymet vermiş oluyorsunuz, onun dokunulmaması, değerinin korunması gerektiği gibi pozitif anlamlar çıkıyor. Bu açıdan arkeolojiye yüksek değer verildiği anlamı çıkıyor.

Peki, burada İslam öncesi uygarlıklarla İslam sonrası uygarlıklara verilen değer arasında bir fark var mı?

Anketin olumlu anlamda şaşırtıcı sonuçlarından bir tanesi de böyle bir farkın görülmemesi. İnsanlar genel olarak bunların hepsini kendi geçmişinin bir parçası olarak görüyor. İdeolojik çizgileri biz kendi zihnimizde çekiyoruz. Ama bu ankette olduğu gibi gidip kapıyı çaldığınızda insanlar bu önyargılarla cevap vermiyor. "Sizce bugün yaşadığımız Türkiye’yi yaratanlar kimlerdir" sorumuz vardı. Orada şıklarda Selçuklular, Osmanlılar, Türkler de vardı. Bir şıkkımız da ‘bu topraklarda binlerce yıldır yaşayan tüm uygarlıklardır’ oldu. En yüksek oranda seçilen şık bu oldu. Bunların hepsi bize, bu konuda çalışanlara iyi ipuçları veriyor. Zaten anketi de bu sebeple yaptık.

.

Arkeoloji bilimi turizme hizmet etmelidir diyenlerin oranı ise yüzde 76. Bu cevap bir öndeki sorudaki ekonomik değerin yüzde 32 oranında çıkmasıyla çelişiyor mu sizce?

Biz ilk soruda arkeolojik varlığın anlamını sorduk, ona doğrudan para diye bakmıyorlar demek ki. Arkeolojik değere ekonomik değer olarak bakmıyor. Ama turizmle ilişkilendiği zaman böyle sonuç çıkıyor. Arkeolojik alanlara kimler gidiyor? Turistler gidiyor. Ya da ne zaman arkeolojik alanlara gidiyoruz? Tatilde gidiyoruz. Böyle bir devlet politikası da var. Arkeolojiyi turizmle bağdaştırmalarında bir çelişki yok.

Arkeoloji ile ilgili bilgiye en çok televizyon, müzeler ve internetten ulaşılıyor. Televizyon yüzde 37, müzeler yüzde 35, internet yüzde 34 olmak üzere oldukça benzer oranlarda en çok kullanılan kaynaklarken yüzde 18’i kitapları ve yüzde 17’si de seyahati kaynak olarak kullanıyor. En az kullanılan bilgi kaynağı ise yüzde 2 cevap oranıyla okullar.

Televizyon cevabı en yüksek olan, halbuki televizyonda pek arkeolojiye yer verilmediğini düşünürüz. Sizce bilgiye dair bu oranlar ne anlatıyor? Televizyonun ve internetin geliştirilmesi için ne yapılabilir?

Hem televizyon hem internetin en çok bilgi alınan yer olması çok şaşırtıcı değil. Hepimizin hayatında böyle. Arkeoloji kitabından bilgi alıyorum diyen kaç kişi çıkabilir? Biz kendimiz SARAT Projesi'nde de sosyal medyayı kullanıyoruz. Bunu geliştirecek şeyler de yapmayı planlıyoruz. Televizyona gelince… Televizyon çok kolay girilebilen bir alan değil. Bir program yapmak ya da bir programın içinde arkeolojiyle ilgili olumlu ya da doğru bilgi aktarmak bugünden yarına yapılacak iş değil. Ama bunun üzerine düşünmeye başladık. Mesela diziler Türkiye’de çok izleniyor. Acaba dizilerden birinde doğru anlatılmış bir arkeolog karakteri ekleyebilir miyiz diye düşünüyoruz.

Türkiye’de kendini ev kadını diye tanımlayan insan sayısı çok yüksek. Bu insanlar günün büyük bir kısmını evde geçiriyorlar ve televizyon izliyorlar. Bu kitleye ulaşabilmenin yolu televizyondan geçiyor.

Ama bu yol arkeolojiyle ilgili açık oturum yapmak ya da belgesel yayınlamak değil. Herkese hitap edebilecek farklı, yaratıcı yollar üzerine düşünmeye başladık. Heyecanlı bir konu ve kendi başına büyük bir proje.

Genel olarak baktığımızda nasıl bir tablo çıkıyor? Arkeolojiyle ilgilenenler nasıl bir sonuç çıkarabilir?

Bence genelinde çıkan tablo gayet olumlu. Bize, daha nasıl iyi yapılabilir konusunda birçok ipucu veriyor. Temel kavramlar insanlarda doğru biliniyor. Mesela Türkiye’de arkeolojik varlıkların sahibinin devlet olduğu biliniyor. Ama bunu bilmelerine rağmen definecilik Türkiye’de yüzyıllardır yapılıyor ve medyaya da artarak yer buluyor. Definecilik yaygınlaştığına göre bunu yapan insan sayısı da artıyor. Ancak ankette kaçak kazı görsen ne yaparsın diye sorulduğunda jandarmaya, muhtara haber verilmesi gerektiğini söylüyor. Bunu gerçekten yapar mı başka bir konu. Ama doğrusunu, engel olunması ve bir otoriteye haber verilmesi gerektiğini biliyor.

Türkiye’de arkeolojik varlıkların korunmasından kim sorumlu sorusuna Kültür ve Turizm Bakanlığı deniyor. Ama aynı şekilde, sevindirici bir cevap olarak benim de sorumluluğum var da deniyor. Üstünde işlenecek birçok pozitif sonuç çıkıyor. Bana ne, demiyor insanlar. Ben karnımı doyurmakla uğraşıyorum, bana ne arkeolojik varlıklardan, demiyor. Herkeste bir fikir, bir sezgi var. Bunları söylemeleriyle manevi değer cevabı vermeleri arasında da bağ var.

Arkeolojik alanları gezenlerin oranı ne durumda?

İmkanınız olsa arkeolojik alan gezmek ister misiniz sorusuna evet diyen yüksek. Gezen insan sayısı az ama gezmek isteyen çok. Giriş ücretleri az da olsa Türkiye’de insanlar ailecek yapıyorlar etkinlikleri. Aileyle müzeye, ören yerlerine gidilmek istendiğinde ortaya yüksek bir fiyat çıkıyor. Okullar çok kritik yine, okullarla işbirliği yapılmalı. Ders programlarında Anadolu uygarlıklarına daha çok yer verilmeli.

Bilgi almak konusunda okul yüzde 2 oranında çıkmış. Çok az bir oran. Bu nasıl geliştirilebilir?

Ders kitapları çok sık değişiyor, ben de şu anki tarih kitaplarında Anadolu uygarlıklarıyla ilgili ne kadar bilgi var, bilemiyorum. Ama oran az. Her zaman azdı. Ama anketler gösteriyor ki bilgiyi ulaştırmanın tek yolu okul değil. Televizyon, internet, sosyal medya etkili şekilde kullanıldığında bilgi artabilir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı başta olmak üzere devlet kurumları bu anketten ne öğrenebilir?

Biz Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bir rapor hazırlayıp sunduk. Artık nasıl kullanacakları onların takdirinde. Ama bence Türkiye’de karar verici noktada olan insanlar için aydınlatıcı bir çalışma.

Bundan sonra başka neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Bizim önümüzdeki aylarda gerçekleştireceğimiz faaliyetler arasında altı ilde, o kentte arkeolojiyle ve kültürel mirasla uğraşan kişileri bir araya getireceğimiz toplantılar var. Kentteki dernekler, müzeler, belediye çalışanları, kentte üniversite varsa oradaki hocalar, turizmcilerle o bölge özelindeki anket sonuçlarını paylaşacağız. O bölgedeki arkeolojik varlıklardan sosyal ve ekonomik olarak nasıl daha fazla fayda yaratılabilir diye öneriler sunacağız. Bu toplantıları sonbaharda yapacağız. Birebir yereldeki insanlarla bu sonuçlardan nasıl yararlı fikirler üretilebilir diye tartışacağız.

SARAT Projesi'nin çalışmalarıyla ilgili daha fazla bilgi almak için:

https://www.saratprojesi.com/tr

https://www.facebook.com/saratprojesi/

https://twitter.com/saratprojesi

https://www.instagram.com/saratprojesi/

Playlist: https://www.youtube.com/playlist?list=PLbei-sAWFFVqiQHA-HaHDAgug2ZoC1OuU

Ders videosu: https://www.youtube.com/watch?v=A0XMwZJUzsk&list=PLbei-sAWFFVqiQHA-HaHDAgug2ZoC1OuU&index=2&t=34s