YAZARLAR

Bu mega projeler sonra ne olacak?

Yanlış yere yapılan, tehlikeli ve kullanışsız devasa havalimanını ne yapacağız? Yıksan yıkılmaz, yenisini yapsan, zaten bir yandan yolcu garanti parasını ödüyorsun. Aynısı geçiş garantili köprüler için de geçerli. Kentin içindeki hastanelerin arsalarına konutlar, ofisler, AVM’ler yapıldı. Elimizde kalan şehir hastaneleri ne olacak?

Mega proje kavramı, siyasal alana AKP iktidarı döneminde girdi. 17 yıllık iktidarı boyunca, kurduğu inşaat imparatorluğunun sürekliliğinin önemli unsurlarından biri oldu. Her biri göz kamaştırıcı, daha önce telaffuz edilememiş ve ülkeyi geleceğe taşıyacak projeler olarak sunuldu. Bu projelerle beraber ülke zincirlerinden kurtulacak, dünyanın en büyük ekonomilerinden biri haline gelecek ve bölgesinde lider konumuna yükselecekti.

Ekrem İmamoğlu'na, 26 Mayıs’da Didem Arslan Yılmaz'ın moderatörlüğünde Habertürk TV’de katıldığı programda, gazeteci Mehmet Akif Ersoy, dönemin ruhuna uygun olarak “Hiç mega projeniz yok mu?” diye sordu. Bir an dehşete kapıldım, “Acaba yeni ne gelecek” diye gözlerimi kısarak bekledim. Cevabı basitçe “mutlu bir kent yaratmak” oldu. Zihinlerimize kazınan “mega proje şöyle olmalı böyle olmalı” karşısında, söyledikleri hiç de sönük kalmadı, tam tersine etkileyiciydi. İmamoğlu, bunu boş yere söylememişti, sağlam argümanlarla nedenini açıklamayı da başardı.

Mega projelerin asıl işlevi, küresel sermayeyi ülkeye çekmekti. Ancak mega projeler dönemi yavaş yavaş kapanıyor, yarattıkları refah illüzyonu çözülüyor ve iktidarın taşıyıcıları olmaktan çıkıyorlar. Hatta yarattıkları sorunlar ile birer yük haline geldiler. Havaalanlarından, köprü ve tünellere, şehir hastanelerinden savunma sistemlerine ve nükleer santrala hepsi yap-işlet-devret modeli ile olağanüstü hızla yapıldılar, yapılmaya devam ediyorlar. Bu modeldeki kullanıcı garantisi ve aradaki farkı devletin ödemesi büyük bir ekonomik yük haline geldi. AKP inşaat imparatorluğunun dişlileri artık dönmekte zorlanıyor.

Aslında bu model yeni değil. 23 Eylül 1856’da Anadolu’daki ilk demiryolu olacak İzmir-Aydın hattı için İngiliz Ottoman Railway Company (ORC) firmasına imtiyaz verildi. Firma, hattın her iki yanında 30’ar millik sahada kömür madeni, taş ocağı ve ormanları kullanma hakkı aldı. Genele bakacak olursak Osmanlı döneminde yabancı şirketlerin yaptığı 6 bin 778 kilometrelik demiryolu hattı çeşitli imtiyazlarla İngiliz, Fransız ve Alman şirketlere verildi. Benzer şekilde kullanım garantili demiryolunun son borcu ancak 1970’lerde bitti.

Zaman çabuk geçiyor. 2023 yılına şurada dört yıl kaldı. 100 maddelik 2023 hedefleri içinde neler yok ki; 500 milyar dolarlık ihracat yapmak, AB’ye tam üyelik, kişi başı milli geliri 20 bin doların üstüne çıkarmak, dünya çapında turizm kentleri kurmak, havacılık üssü olmak, kendi savaş uçağını yapmak ve uydusunu yörüngeye yerleştirmek, demokrasi ve hukuk ilkelerini tam işler hale getirmek, işsizliği yüzde 5’in altına çekmek, 10 milyar dolarlık yaş sebze ve meyve ihraç etmek, ileri teknoloji ürünlerde Avrasya’nın üretim merkezi olmak ve diğerleri.

Hepsi kulağa hoş geliyor ama dış ve iç siyaset ile ekonomi böyle gelişmedi. 2023 hedeflerinin çok uzağına düştük. Mega projeler hiç aklıselim bir şekilde düşünülmeden, çılgın projeler olarak inşa edildiler. Şimdi bu çılgınlığın yarattığı sorunlarla uğraşıyoruz, uğraşmaya da devam edeceğiz. Meğer hepsi birer hayalden ibaretmiş. Aslında mega projelerin ekonomiye ciddi bir yük getirdiği, iktidarın kendi bekasının araçları olarak kullanıldığı ve asıl olarak insanı dahil etmediği ortada apaçık duruyor.

En bilinen ve başarısız olan birkaçını sıralayayım.

İstanbul Havalimanı, öncesindeki tüm raporlarda yeri yanlış denilmesine rağmen inatla inşa edildi. Sadece bir havalimanı değil, bir zafer anıtıydı. Hemen önündeki Airportcity, bir transfer noktası olacağı düşüncesi ile halen hummalı bir şekilde inşa ediliyor. Ama daha ilk günden sorunlar ardı ardına sıralanmaya başladı. İstanbul’a uzaklığı bir dert; uçakların taksi süresi 40 dakikayı buluyor; leylek, avcı kuşlar gibi büyük kuşlar ciddi bir tehlike ve geçenlerde bir fırtına ile uçaklar etrafa savruldular ya havada beklediler ya da diğer havalimanlarına inmek zorunda kaldılar. Bu haliyle bölgenin en büyük transfer noktası olacağa hiç benzemiyor.

Ya şehir hastaneleri? Doktorlar da, hastalar da mutsuz. Kentin çok dışındalar ve ulaşım sorun. İnsanlar hastanenin içinde kayboluyorlar. Doktorların üzerinde aşırı performans baskısı var. Sağlık sorununun çözümü olacak şehir hastanelerinin şimdi kendileri bir çözüm bekliyor.

Ülkeyi baştan sona donatan hızlı tren hatlarının emniyetli olmadığı art arda gelen kazalar ile acı bir şekilde görüldü. Her ne kadar suç çalışanlara yüklense de, ortada doğru düzgün bakımı yapılmayan, sinyalizasyonu olmayan bir demiryolu ulaşım sistemine sahibiz.

Kullanılmayan köprüler, tüneller, her kente yapılan ve yolcusu olmayan havalimanları, Akkuyu nükleer santrali (şimdiden iki defa beton temeli çatladı) ve şu an aklıma gelmeyen niceleri. Farkındaysanız hiçbirinde insana yer yok. Hepsi megalar ve ölçekleri ile insanı yok sayıyorlar. AKP iktidarı 17 yılda ülkenin tüm altyapısını değiştirdi. Altyapı derken, ülkenin maddi ve kalıcı yapısını kastediyorum. Hava, demiryolu, karayolu ve deniz ulaşımı, hastaneler, enerji yapıları, askeri savunma sistemi ve kentlerin birer beton yığınına çevrilmesi gibi.

Altyapı ülkenin maddi varlığının kendisi demektir. Gözle görülen kısmıdır. İnsanlar, toplumsal değişimler, kültür, siyaset gibi üstyapıyı oluşturan bileşenler, altyapı tarafından belirlenir ve ortaya ülkenin kendisi çıkar.

Elimizde kullanışsız, her yönüyle aksayan bir altyapı var. Geri dönüşsüz bir şekilde yaşadığımız çevreyi değiştirdiler. Yorgun, mutsuz, ayrışmış, ekonomik sorunlara boğulmuş bir ülkede yaşıyoruz. Siyasetin zemini çok kaygandır. Birden her şey tersine dönebilir. Her iktidarın zaafiyeti bunu görememesidir. AKP iktidarı zirve noktasını aştı ve şu an inişe geçmiş durumda. Artık sonrasını tahayyül etmenin vakti geldi.

Siyasal geleceğin yeniden nasıl şekilleneceğini bilemem. Ancak AKP iktidarı son bulduğunda, geriye kalan altyapı, toplumsal gelişmeler, kültür, demokrasi ve özgürlükler gibi üstyapıyı güçlü bir şekilde etkileyecek. Ekonomistler yap-işlet-devret modeli ile kullanıcı garantili yapılan mega projelerin verimsizliği nedeniyle 2050 yılına kadar borçlarını ödeyeceğimizi söylüyorlar. Yani ülkenin maddi varlığı bize ait değil. Üzerlerinde hiçbir tasarruf hakkımız yok.

II. Dünya Savaşı’nın asker- sivil ayrımı yapılmayan aklı, iki tarafın da birbirlerinin altyapısını yok etmek üzerine kuruluydu. Türkiye’nin altyapısı ise herhangi bir savaş olmadan teslim edilmiş durumda. Yakın ve orta vadede ülkenin en büyük sorunu bu olacak. Lise tarih dersinde vasat bir şekilde sadece antlaşmaların tarih ve maddelerini ezberleyerek bir imparatorluğun nasıl geliştiğini, zirve noktasına çıktığını, sonra gerilediğini ve dağıldığını öğrendik. Ancak şimdi bir “canlı tarih dersi”ndeymişçesine bunun nasıl gerçekleştiğini kavrayabiliyorum.

Peki girdiğimiz bu yoldan nasıl çıkacağız, hangi siyasi irade bunu başaracak, yoksa altyapıya tümüyle tabi bir ülke olarak böyle devam mı edeceğiz?

Atatürk Orman Çiftliği'ne, hukuksuz bir şekilde Ak Saray (şimdi külliye oldu) inşa edildiğinde, muhalefet, iktidara geldikleri takdirde burayı kullanmayacaklarını, bir üniversite ve bilim merkezi yapacaklarını söyleyerek tepki göstermişti. Bu kolay olanı. Ya, yanlış yere yapılan, tehlikeli ve kullanışsız devasa havalimanını ne yapacağız? Yıksan yıkılmaz, yenisini yapsan, zaten bir yandan yolcu garanti parasını ödüyorsun. Aynısı geçiş garantili köprüler için de geçerli. Kentin içindeki hastanelerin arsalarına konutlar, ofisler, AVM’ler yapıldı. Elimizde kalan şehir hastaneleri ne olacak? 60 yıl kullanımı Rusya’da kalacak Akkuyu Nükleer Santrali'nin hayata geçirildiğini düşünmek bile istemiyorum.

Evet, ilerde bütün bu mega projeler, bir dönemin mirası olarak üstümüze kalacaklar. Ülkenin ancak vasatı tutturabilen maddi varlığı içinde tekrar insanı düşünen bir üstyapı nasıl kurulacak, özgürlükler yeniden nasıl inşa edilecek, toplumsal ayrışma yok edilecek ve demokrasi gelişecek? Lütfen etrafınıza, yaşadığınız çevreye bu gözle bir bakın ve düşünün. Geleceğin altyapı – üstyapı ilişkisi beni gerçekten kaygılandırıyor.

Not: AKP iktidarının 2023 hedeflerinin tamamı için.


Hakkı Yırtıcı Kimdir?

İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi mezunu olan Hakkı Yırtıcı, yüksek lisans ve doktora eğitimini de aynı üniversitede tamamladı. Çağdaş Kapitalizmin Mekansal Örgütlenmesi isimli kitabı, 2005 yılında Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından basıldı. İktidar, mekan, dil ve psikanaliz alanlarına yoğunlaşan Yırtıcı; iktidar ve mekanın yeniden üretimi, modernleşme ve gündelik hayat pratikleri, sinema ve mekan analizi ve kent modernleşme tarihi üzerine dersler vermektedir.