YAZARLAR

Çöpünüzü kim alıyor?

Küresel iklim krizi karşısında çevre yanlısı düzenlemeler hızla bazı coğrafyalarda hayata geçiyor. Örneğin AB’de enerji düzenlemeleri ilaç firmaları, enerji firmaları, fabrikaların çöpleri konusunda sıkı düzenlemeler getiriyor. Buraya kadar her şey normal. Ancak kârı dışında derdi olmayan firmalar tabii ki “sorun atık değil, sorun bunu saklayamam diye düşünüyor.”

Kürenin yedi gününde bu hafta, mayıs ayında Körfez’de dört gemiye yapılan saldırı sonrasında Mekke’de toplanan Körfez İşbirliği Konseyi Zirvesi ve Katar’ın bu toplantıya ilk defa üst düzey katılımı ön plana çıktı. Saldırıyı kim yaptı, tam olarak olay nedir demeye kalmadan bazı Körfez ülkeleri ve Beyaz Saray Güvenlik Danışmanı John Bolton, “saldırı olmuş, nerede Körfez’de tabii ki İran yaptı, siz de canım" minvalinde kanıtı kendi algıları olan sözlerle İran’ı diplomatik olarak hedefe koydu. Askeri olarak Merkezi Kuvvetler Komutanlığı’nda güç ikmali yapan ABD, bununla yetinmedi, bizzat Bolton’ı bölgeye gönderdi ve Katar’ın Suudi Arabistan’da (Mekke) yapılan KİK toplantısına başbakan düzeyinde katılmasını sağladı. Katar 2017’den bu yana dostlar alışverişte görsün diyerek Suudi Arabistan’ın dahil olduğu zirvelere düşük düzeyde katılım gösteriyordu. Belli ki İran’a karşı birleşin çağrısı öyle ya da böyle Katar’ın üst düzeyde toplantılara katılmasını sağlamış.

Japonya’da mayıs başında imparator değişti. Tahtın yeni sahibinden randevu alma yarışını kazanan ABD Başkanı Donald Trump oldu. Japonya ile müttefiklik ilişkisine sahip olan ABD’nin sembolik bir makam olan imparatorlukla görüşmesi ilk anda kulağa tuhaf gelse de aslında öyle değil. İmparator, Japonya’da ulusal birlik ve bağımsızlığın sembolü. Japonya bugün demokrasiyle yönetiliyor olsa da II. Dünya Savaşı sonrasında imparatorlarını teslim etmemek için ellerinden geleni yapmaları Japon halkı için imparatorluğun basit bir temsil makamı olmanın ötesinde bir anlamı olduğunu gösteriyor.

İmparator, toplum için hâlâ kutsal. Bu nedenle Japonya ile ilişkilerini kendi önceliklerini gözeterek sürdürmek isteyen devletler, imparatorlar yan yana gelerek hem Japon halkının gözünde kendileri için olumlu bir imaj yaratıyor hem de Abe Şinto’nun başında olduğu hükümete de imparatoru arkamıza aldık, buna göre davranın mesajı veriliyor.

Avrupa Parlamentosu seçimleri ve meclisin yeni aritmetiği küresel gündemde dikkat çeken diğer bir gelişmeydi. Aşırı sağın oylarını artırmasına karşın beklenen zafer kutlamasına erişememesi olumlu bulundu. Öte yandan 1979’dan bu yana koalisyonu elinde tutan merkez sağ ve merkez sol oy kaybı yaşadı. Liberaller ve Yeşillerin içinde olduğu yeni bir koalisyon şu an akla yatkın senaryo.

Kürenin gündeminde alt sırada kalan bir konu bu hafta yazı konumuz olacak. İkim krizi dünyayı çepeçevre sararken yeni bir sömürü biçimine dönen küresel çöp ticareti.

GELİŞMİŞİN ÇÖPÜ DE AZ GELİŞENE DERT

Çöp, yararsız ya da pis olduğu için atılan maddeler. Çöpün bu tanımı içine zararlı maddelerin de eklendiği bazı tanımlamalar mevcut. Ancak uzmanlar ısrarla çöp ile zararlı maddeler arasında bir fark olduğunu buna basitçe çöp demenin yanlışlığının altını çiziyor. Bu nedenle çöpün yanında bir atık kavramı var. Yani belirli bir kullanım sonucunda oluşan madde. Atık denildiğinde akla gelenler, tıbbi ya da nükleer atık. İşte bu iki tür de dikkate alındığında basit bir sebze kabuğuyla atık arasındaki fark anlaşılır oluyor. Atıkların nasıl işleneceği, nerede saklanacağı, nereye yollanacağı konusunda uluslararası anlaşmalar mevcut. Ancak bu anlaşmalar yasaklamaktan ziyade denetleyici bir rol üstleniyorlar.

Çöp konusunu küresel gündemde dikkat çekici bir başlık haline getiren uluslararası çöp ticareti. Çevre örgütlerinin raporlarına göre çöp ihracatı gelişmiş ülkelerden yapılıyor ve az gelişmiş/gelişmekte olan ülkelere satılıyor. Ticaret genel anlamda kuzey-güney yönünde seyrediyor. Greenpeace göre plastik atıkları ithal eden ilk üç ülke: Türkiye, Hindistan ve Endonezya. Bu ihracatı yapanlarsa ABD, İngiltere ve Japonya. Yani bir başka ülkenin vurdum duymaz plastik kullanımı bu üç ülkenin geri dönüşüm yükü. “Biz de bu ticaretten karlı çıkıyoruz” diyen ithalatçı ülkeler “bu üç gelişmiş ülke çöplerini dönüştürmek yerine neden satıyor?” sorusuna yanıt verebilmiş değil. Üstelik söz konusu ilk üç ülkenin teknolojik ve donanım olarak dünyada ilk beşte yer aldıkları da bilinirken, Hindistan, Türkiye ve Endonezya’yı ayrıştıran faktörün ne olduğu ciddi bir merak konusu.

YENİ BİR SÖMÜRÜ ŞEKLİ: ÇÖP CEHENNEMLERİ YARATMA

Yasal olan uluslararası çöp ticaretine bakıldığında genellikle elektronik malzemeler, plastik, demir gibi hurdalar satışa çıkıyor. Başka bir anlatımla dönüşüme uğrama ihtimali olanlar. Yani dünyanın bazı ülkeleri gelişmiş olan ülkelerin çöplerinin alınıp yeniden dönüşüme sokulduğu fabrika gibi görülüyor. Fabrika kavramı burada üretimin hacmine dönük bir vurgu içeriyor. Yoksa özellikle Afrika ve Asya ülkelerinde özellikle elektronik atıkların (cep telefonu, tablet, bilgisayar, tost makinesi...vb.) ayrıştırılmasının çocuk işçilere yaptırıldığı, üstelik bu çalışanların sağlık koşullarının hiçe sayıldığı biliniyor. Bilinen ve önünde bir engel olmayan çöp ticareti, üretim dinamikleri açısından yeni bir sömürü düzeninin izlerini taşıyor. Ancak kayıt dışı olanı daha ürkütücü.

Deneylerde kullanılan bazı zararlı ilaçlar, tıbbi atıklar, nükleer atıklar, makine yağları, zararlı kimyasallar içeren ürünlerin ticarete konu olması engellenmeye çalışılıyor. Ancak engelleme mekanizmalarının dahi suçun içinde olduğuna dönük güçlü iddialar var. Bu ticaretin istikametiyse ekonomisi ve insani kalkınma oranları dipte olan, yoksul ve yozlaşmış yöneticilerin kol gezdiği ülkeler. Bu ticareti hızlandıran iklimi ve çevreyi korumaya gayretini kılıfına uydurmak ustası firmalar ve ülkeler.

İKLİM KRİZİNE ÇÖZÜM: ÇÖPÜNÜ EL KAPISINA BIRAKMA

Küresel iklim krizi karşısında çevre yanlısı düzenlemeler hızla bazı coğrafyalarda hayata geçiyor. Örneğin AB’de enerji düzenlemeleri ilaç firmaları, enerji firmaları, fabrikaların çöpleri konusunda sıkı düzenlemeler getiriyor. Buraya kadar her şey normal. Ancak kârı dışında derdi olmayan firmalar tabii ki "sorun atık değil, sorun bunu saklayamam" diye düşünüyor. Çözüm çok basit: Gizli yollarla aralarında Gana, Kongo ve Nijerya’nın olduğu ülkelere atıkların yollanması.

Çöp ticaretinin bir kısmının ticareti serbest ancak sorun en büyük sorun yasa dışı olanda. Yasa dışı çöp ticareti sadece zararlı maddelerin taşınması değil, sözleşme yapılmadan bir ülkeye çöplerin bırakılıp gidilmesine de dayanıyor. Bu hafta Malezya’nın ülkesine yasa dışı yoldan iletilen 3 bin ton plastiği geri yollayacağını söylemesi, Filipinlerin Kanada limanlarına bıraktığın 69 konteyner çöpü derhal al ya da senin sahillerine boşaltırım yarısında olduğu gibi, bazı ülkeler kendilerinin işine yaramayan plastikleri de başka ülkelere yasa dışı biçimde yolluyor. Peki ya içerik plastikten daha tehlikeliyse?

Türkiye’den bir örnek vererek durumu anlaşılır kılalım. İstanbul'un Tuzla ilçesine bağlı Orhanlı beldesinde 2006’da toprağa gömülü halde bulunan zehirli atık varilleri tespit edildi. Söz konusu dönemde açıklama yapan TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi konu hakkında şu açıklamayı yapmıştı: Bir işçinin vicdani rahatsızlığı sonucu ortaya çıkartılan varillerin üzerindeki tarihlerin, varillerin iki yıldır orada gömülü olduğunu gösterdiğine dikkat çekti. Büyük ölçüde okside olan varillerin gömülü olduğu toprağı da kirlettiğini kaydeden İstanbul Şubesi, şu açıklamada bulundu: "İlk incelemelere göre varillerin içinde fenol maddesi bulunuyor. Bu madde atık haline dönüştüğünde, ekolojik sisteme zarar veriyor. Kısa vadede yüksek zehirlilik ve hastalık yapıcı özelliğe sahip; uzun vadede ise bu tehlikelerin yanında kanserojen ve mutojenik etki yaratıyor. Mutojenik etki, üremeyi engelleme gibi sonuçlar ortaya çıkartıyor.

Bulunan varillerle ilgili inceleme yapıldı. Ancak bunu o bölgeye gömen firmanın kimliği açıklanmadı. Bu noktada bu variller tesadüfen bulunmuştu. Ya bulunamayacak biçimde saklananlar sorusu toplumun aklında ve vicdanında yer etmişti. Bahsettiğimiz bu örnek ulusal olandı. Uluslararası olanında genelde bu işlemi gelişmiş ülkedeki bir şirket az gelişmiş ülkelere sevkıyat yaparak gerçekleştiriyor. Üstelik bunlar fark edildiğinde de yer yerinden oynamıyor.

Küresel sistemde sömürü, eşitsizlik ve gelir adaletsizliği üzerine pek çok söz söylenebilir. Ancak bu alana, iklim krizine karşı önlemler alan ülkelerin istenmeyen atıklarını başka ülkelere yollayarak adeta başlarından def etmeleri de eklenmeli.


Mühdan Sağlam Kimdir?

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzadığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir.