YAZARLAR

İşkence raporu

Türkiye’de çok ciddi fiziksel ve psikolojik işkence iddiaları vardır. Kayıplar vardır. Cezaevlerinin doluluk oranı kapasitenin üzerindedir, cezaevlerinde bebekler vardır. On binlerce yurttaş sorgusuz sualsiz, KHK ekli listelerine adları yazılarak medeni ölü haline getirilmeye, çaresiz bırakılmaya, onurları ellerinden alınmaya çalışılmıştır.

Ankara Barosu, Avukat Hakları Merkezi, Cezaevi Kurulu ve İnsan Hakları Merkezi Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlar Soruşturma Bürosu’ndaki işkence iddialarına ilişkin bir rapor yayımladı. Rapor, işkence ve kötü muamele iddiaları ile ilişkili olarak adları bildirilen altı kişi ile yapılan görüşmelerin tutanak altına alındığını bildiriyor. Aynı zamanda müvekkilleri ile görüşmeye giden avukatlara “…görüşeceğim şahsın soruşturma dosyası ile ilgili müdafiliğini yapacağıma dair vekalet alarak soruşturma dosyasına konulmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na sunacağımı beyan ve taahhüt ederim” yazan bir tutanağın savcılık talimatıyla hukuka aykırı olarak imzalatıldığı belgelenmiş durumda.

Raporda yer alan iddialar korkunç. Türkiye’de cezasızlığın vardığı boyut düşünüldüğünde, düzenin ratiosu, hesapları ve aklının ürünü olarak “insan”ın içine atıldığı cendereyi, sivil haklarından mahrum bırakılan on binlerce “yurttaş”ın damgalı yaşamını sistematik biçimde ele almak gerekiyor. Halfeti’de yaşanan 47 kişiye yapılan işkence ve kötü muamele iddialarının üzerine Baro'nun raporu, gözaltında kayıplara ilişkin ardı kesilmeyen iddialar Türkiye’nin insan hakları sorununun yeni bir aşamaya geçtiğine ilişkin açık göstergeler. Mamak Cezaevi, Diyarbakır Cezaevi tanıklıkları bu ülkede hiçbir zaman tarih olmamıştı. 1990’lar tarih olmadı. Mamak’ta cezaevindeki “mutlu yaşamı” belgeleyen düzenin aklının yazarları da tarih olmadı. Fakat bir hafızayı yarattılar.

TUTANAKTA YAZANLAR

Ankara Barosu raporunda işkenceye uğradıkları iddiasında olan kişilerin ifadeleri şöyle derlenmiş:

“Bu yaşananların ardından; üç kişi tamamen soyulduklarını, bir kişi belden altı soyulduğunu, bir kişi ise pantolonun yarıya kadar soyulduğunu ve devamında; tamamen ve bel altı soyulan toplam dört kişi, tekrar ters kelepçelenerek cenin pozisyonuna getirildiklerini, makatlarında jop gezdirildiğini, bu sırada konuşmaları konusunda tehdit ve hakaretlere maruz kaldıklarını, kendilerine bir ile iki dakika arasında değişen süreler verildiğini, sonrasında “ikinci aşamaya geçiyoruz” denilerek makatlarına yağ veya kayganlaştırıcı olduğunu düşündükleri bir madde döküldüğünü, yine makatlarında jop gezdirilerek işkenceye maruz kaldıklarını ifade etmişlerdir. Bir kişi ise pantolonunun çıkarılmaya çalıştığını, pantolonunun yarıya kadar zorla çıkarıldığını, zorlayarak geri çektiğini, vücudunda ve kıyafetleri üzerinde iken jop gezdirerek işkenceye maruz kaldığını ifade etmiştir.”

İŞKENCEYİ SORUŞTURMAMAK DA SUÇTUR

İşkence “insan onuru” dediğimiz kavrama, haklarımızın temeli olan onurlu insan varsayımına karşı işlenmiş en büyük suçtur, hukukumuzda mutlak yasaktır, bu yasağın hiçbir istisnası yoktur. Hiçbir durumda, hiçbir meşru amaç için bir kişiye işkence yapamazsınız. İnsanı, çaresiz bırakmak, haysiyetini elinden almak, onu insan olmaktan çıkarmak için yapılır. İşkence göreni hayatın bütün erdemlerinden, çıplak olan dışında kalan bütün medeni hakların dışına sürüklemeyi amaçlar. Bir sorgu tekniği olmasının nedeni de budur. Onu insan olarak görmez işkenceci, kendini de göremez; onun kendini insan olarak görmemesini sağlamaya çalışır. Mahmut Memduh Uyan’ın hafızamıza işleyen kitabının adının “Ben Bir İnsan” olması bu nedenledir. İnsanlık onurunun işkenceye karşı mücadelesini hatırlatır.

İşkence suçtur. Tabi olduğumuz hukuk devlete işkenceyi engellemek, iddiaları etkili biçimde soruşturmak, failleri bulmak ve cezalandırmak konusunda pozitif bir yükümlülük getirmiştir. Anayasamızın 17'nci maddesinde hiçbir istisnası olamayacak mutlak bir yasaktır işkence. Bağlı olduğumuz AİHS işkenceyi mutlak bir biçimde yasaklar. Fakat Halfeti’de yaşananların TBMM’ce soruşturulması bile AKP oyları ile engellenebilmiştir.

Türkiye’de çok ciddi fiziksel ve psikolojik işkence iddiaları vardır. Kayıplar vardır. Cezaevlerinin doluluk oranı kapasitenin üzerindedir, cezaevlerinde bebekler vardır. On binlerce yurttaş sorgusuz sualsiz, KHK ekli listelerine adları yazılarak medeni ölü haline getirilmeye, çaresiz bırakılmaya, onurları ellerinden alınmaya çalışılmıştır.

Latince iki kavram var Türkçedeki “onur” sözcüğünü karşılayabilecek, biri honorius diğeri dignitas. İlki makam elde etmekle, ikincisi insana ilişkin bir değerle ilgilidir. Birincisini bırakabiliriz umursamayabiliriz. Fakat ikincisi insan kalabilmenin koşuludur. Ne olursa olsun onu savunmamız gerekir.

İşkence suçtur; devletin bunu engelleme yükümlülüğü vardır, işkenceyi cezasız bırakmak da suçtur, devletin bunu etkili soruşturma yükümlülüğü vardır.


Dinçer Demirkent Kimdir?

1983 İzmir doğumludur. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Anayasa Kürsüsü’nde çalışmakta iken 7 Şubat 2017’de KHK ile ihraç edildi. Doktora derecesini aynı fakülteden, “Türkiye’nin Anayasal Düzeninde Cumhuriyetin İki Kuruluşu ve Dinamik Cumhuriyet Kavramı” başlıklı tezi ile almıştır. Doktora tezinden üretilmiş, Bir Devlet İki Cumhuriyet adlı kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan, Murat Sevinç ile birlikte kaleme aldıkları Kuruluşun İhmal Edilmiş İstisnası kitabı İletişim Yayınları’ndan basılmıştır. Anayasa tarihi, cumhuriyetçilik, kurucu iktidar, siyasal temsil konuları üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıntı Dergi ve Mülkiye Dergisi yayın kurulu üyesidir; 2018-2021 yılları arasında Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı olarak görev yapmıştır. İnsan Hakları Okulu Derneği'nde akademik koordinatörlük görevini sürdürmektedir. Çeşitli dergilerde yazmaya, dersler hazırlamaya devam etmektedir.