YAZARLAR

Müzeyyen Boylu’nun çocukları nerede?

Devlet, pek çok kadın gibi Müzeyyen’i de korumadı. Kanunları gerektiği gibi uygulamadığı için ilgili kurum ve görevlilerin bu şiddete ortak olduğu çok açık. Annelerini korumayan devletten çocukları korumasını umabilecek miyiz?

Samsun’da yüz yılın “erkek devlet” fotoğrafı verildiği gün, üç kadın erkekler tarafından yaşamdan koparıldı.

İzmir Ödemiş’te Gizem Tabak ve iki yaşındaki oğlu Kaan Kundakçı Okan Karakaş tarafından öldürüldüğünde haber başlıkları hemen cinnet(!) teşhisi koymuştu. Yakınlar, konu komşu ise “sürekli kavga gürültü ifadeleriyle erkek şiddetini perdeleme işini üstlenmeyi ihmal etmedi. Katilin kendisini de öldürmeye kalkışması şiddeti, cinnet yapmaz. Şiddet failinin, sorumluluktan kaçma çabasını gösterir ancak.

Aydın’ın Çine ilçesindeyse Hüsamettin Yavaş 29 yıllık eşi Nergis Hanım'ı 15 bıçak darbesiyle öldürdü. Gazeteler de her zamanki gibi yanlış habercilik örneklerini sergilemeye devam etti. “Karısını kanlar içinde görünce… Az önce işlediği cinayetin şokuyla karakol önündeki bariyerlere çarpınca…” Bu cümleciklere haber denemez. Bunlar katilin polise verdiği ifadeden aparılmış kırıntılardan ibaret. Katilin ifadeleriyle süslenen haberin yalın gerçeği ise 15 yerinden bıçakladığı karısını, yaralı halde ölüme terk etmesi. Ambulans çağırmak yerine arabasına binerek gittiği yerin karakol olması bu gerçeği değiştirmiyor.

Diyarbakır’da Müzeyyen Boylu cinayetinde şimdilik yanlış habercilik örneklerine rastlanmadı. Ancak çok vahim, can yakan ve “erkek yargı” olgusunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren davranışlara şahit oldu müşteki avukatlar. Katil koca Mesut Issı, savcılıkta ifade verdikten sonra sevk edildiği mahkemede, hakim tarafından “hoş geldiniz Doktor Bey, buyurun” denilerek tazimle karşılanınca, erkek yargı gerçeği gün gibi açığa çıkıverdi. Her suçluyu, her zanlıyı hürmetle karşılamadığı bilinen yargı, “doktor bey” hitabıyla erkek ve seçkinci yanını ortaya koydu. Savcılık tarafından tutuklanması talebiyle karşısına gönderilen kişinin, az önce Müzeyyen Boylu’yu on dört kurşunla katlettiğini dikkate almıyormuş gibi. Müzeyyen Boylu için adalet aramak amacıyla orada bulunan müşteki avukatları, kadınları, yargıdan adalet uman herkesi yaraladı.

Görgü tanıklarının ve Müzeyyen Hanım'ın annesini ziyaret eden sivil toplum gönüllülerinin, arkadaşlarının ifadelerinden anlaşılıyor ki, olayın vahameti bu kadarla da sınırlı değil. Gündüz, işlek bir caddede, herkesin içinde ve arabadaki çocuklarının gözü önünde annelerini öldürüyor. Sonra hızlıca arabasına binip çocukları götürüyor. Tıraş olup, kıyafet değiştirmiş haliyle teslim oluyor. Çocuklarını bilinmeyen bir yere götürmüş olan bu katil de saygıyla karşılanıyor. Müşteki avukatların varlığında rahatsızlığını beyan ile “üzerinde ağır baskı olduğu” gerekçesiyle ifade vermekten de kaçınıyor. İki ve altı yaşlarındaki oğullarını nereye götürdüğü, Müzeyyen’in annesi, yakınları ve arkadaşlarınca malum değil. Aile Bakanlığı'nda anneyi ziyaret eden görevliler de çocukların yerini öğrenememiş halde.

Mesut Issı’nın, aralarında farklı konumlarda devlet memurlarının bulunduğu bilinen aile bireylerinin evlerinde de kapı duvar. Çocuklardan haber yok henüz. Endişe büyük. En iyi ihtimal çocukları kendi ailesine teslim etmesi ve ailenin de çocukları gizlemesi. Şiddetin en ağır biçimine tanık olmuş ve büyürlerken de babaları tarafından annelerine uygulanan şiddeti yaşamış bu çocuklar. Şimdi babalarının ailesi tarafından, gözlerden uzak tutulmasını, iyi ihtimal olarak görmek de çok acı. Ama çaresizlik, endişe, merak hakim herkeste ve çocukların iyi olduğunu ummak şu an elden gelen tek şey. Mesut Issı hakkında uzaklaştırma kararının varlığı, şiddet uyguladığını hukuken sabit kılıyor. Müzeyyen Hanım'ın bu şiddetten kendisini ve çocuklarını kurtarmak için boşanma kararı aldığı da. Ancak devlet, pek çok kadın gibi Müzeyyen’i de korumadı. Kanunları gerektiği gibi uygulamadığı için ilgili kurum ve görevlilerin bu şiddete ortak olduğu çok açık. Annelerini korumayan devletten çocukları korumasını umabilecek miyiz?

Erkek şiddetinin ötesinde bir başka boyutu daha var bu olayın. Devletin çocukları, yargının Müzeyyen Boylu’nun hakkını koruyacağından şüpheye düşüren bir başka boyut. Yakın arkadaşlarından edindiğim bilgiye göre Müzeyyen Hanım, birkaç nesil önce İslamlaşmış bir Ermeni ailenin tek çocuğuydu. Babası yıllar önce vefat ettiği için şimdi yalnız kalan annesi, kendisi ve ailesi devlet memuru olan katil karşısında yalnızlaştırılabilir. Torunlarının ve kızının hakkını aramak, hakkını almak konusunda onu çaresizlikten kurtaracak tek destek kadın örgütlerinden, sivil toplumdan ve Diyarbakır Barosu'ndan geliyor şu an. Güçlenerek artması, ülke geneline yayılması gereken, sivil toplu desteğiyle aşılması muhtemel bir kuşatılmışlık hali var ortada maalesef.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.