YAZARLAR

Her şey çok güzel olacak

Her şey çok güzel olacak: Sayın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun üç kez üst üste yinelediği “umut burada” çıkışı, sevgili Selahattin Demirtaş’ın tüm demokrat zihinlere kazınan “seni başkan yaptırmayacağız” iddiasını tamamladı. O iddianın sahibi Edirne Cezaevi’nde, umudu vaat eden ise kendini bize emanet etti.

YSK, cumhuriyetimizin görünüm olarak dahi artık demokrasi olmadığını aldırılan kararıyla tescil etti. Teknik olarak basbayağı “darbe” yapıldı. Sayın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu gece yarısı kollarını sıvadı, kravatını attı, “bu ülkeye demokrasiyi getireceğiz, her şey çok güzel olacak” dedi. Demek ki 23 Haziran’da Sayın İmamoğlu, 31 Mart’taki gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yarışmayacak, demokrasi ile anti-demokrasi arasında seçim yapılacak.

23 Haziran’dan önce bence önemli bir tarih, cumhuriyetimizin kurucusu büyük Atatürk’ün Samsun’a çıkarak ulusal kurtuluş savaşımını başlattığı 19 Mayıs. 19 Mayıs Pazar günü saat 19:00’da lig lideri Galatasaray, ikinci Başakşehir’i kendi sahasında ağırlayacak. Seçim gününe dek süreci ve belediyeyi Vali Ali Yerlikaya yönetecekmiş. Buyursun Sayın Vali, Sayın İmamoğlu’nun yanı sıra konuk olsun, halkın nabzını 52 bin kişilik koroyu dinleyerek ilk elden tutsun. Çünkü o gün eminim “her şey çok güzel olacak.”

Ancak, dış politika ve ulusal ekonomi açısından her şeyin çok güzel olacağını iddia edebilmek güç. Yeniden seçim kararı doları zaten fırlattı. Dışarıdan, dışarının çevirisi herhalde ABD, onun da gösterdiği herhalde IMF, kaynak bulmak olanağı ortadan kalktı. Belki İmamoğlu 23 Haziran’da yeniden koltuğa oturmakla kalmamış olacak, anamuhalefeti hükümet ortaklığına da taşımış olacak. Anlaşılan aradan geçen sürede de belediyede daha önce vakit bulunamayan “mıntıka temizliği” tamamlanacak. Tüm bu varsayımlar “ceteris paribus”, yani “laboratuvar koşullarında.”

Ülkemizin son dönemde yetiştirdiği, devletimizin de yurt dışına kovaladığı saygın iktisatçılardan Ümit Akçay hepimize öğretti: Uluslararası sermaye demokrasiye bakmıyor. Ya ABD, kendi ulusal savunma önceliklerini ilgilendiren dış politika konularında ortaklık için demokrasiye bakıyor mu? Şöyle bir Sisi Mısır’ına, Libya’da Hafter’e verilen desteğe, MbS’nin Suudi Arabistan’ına, Kushner’in amacı adıyla çelişen Ortadoğu Barış Planı’na göz atmak sanırım yeterli. Ve tekrar geri gelmek, Albayrak’ın Trump tarafından kabul fotosunu önümüze koyup düşünmek.

Tam bu arada, ABD Merkez Kuvvetler Komutanı (“CENTCOM”) Org. McKenzie “İran kaynaklı somut bir tehdit istihbaratına dayanarak” bir uçak gemisini (doğal olarak beraberindeki görev gücüyle birlikte) ve ek bombardıman uçaklarını İran Körfezi’ne çağırdı. ABD’nin Körfez’de, Bahreyn’de 5. Filo’nun bağlı olduğu deniz, Katar’da dünyanın en büyük hava, yine Oman, BAE, Kuveyt, Irak, Suudi Arabistan’da bir dizi hava ve deniz üssü İran’ı zaten çevreliyor. Sık kullanılan deyimle Körfez’de sular iyice ısınıyor, hatta deyim yerindeyse İran’ın suyu kaynıyor.

Bizim ulusal tarih folklorumuzda ayrıcalıklı yeri olan Arabistanlı Lawrence’ın serüvenleri, esasında dünya savaşının ana sahne değil cep tiyatrosunun da yan sahnesinde oynanan bir ortaoyunuydu. Bugün bizim buralarda tüm çakmak bakışların odaklandığı Fırat’ın doğusu işi de ondan farklı değil. Al takke ver külah, ABD TSK ile YPG’yi aynı masada tutmaya çalışıyor. Rusya, Tel Rifat’ı verip, Idlip’i devralma peşinde. YPG Şam’la anlaşamıyor ama Tel Rifat’ı elden çıkarmakta ayak sürüyecek olan Esat. Ayrıca Esat’ın Rusya ile İran arasındaki manevra alanı giderek daralıyor.

Ankara’nın da Vaşington ile Moskova arasındaki manevra alanı aynı biçimde kısıtlanıyor. Bunun üzerine yukarıda değindiğim ekonomik kriz ve iç siyaset çekişmesi biniyor. Daha bunun Doğu Akdeniz’i de var. Avukatlarının, Öcalan’la görüşebilmek için sekiz yıldır yaptıkları 810 başvuru reddedilmiş. Nihayet tam YSK’nin mahut kararı öncesinde 2 Mayıs günü söz konusu görüşme gerçekleşiyor ve Öcalan’ın açıklaması YSK’ninkinden önce yetiştiriliyor. Dışarıda, içeride, maliyede öylesine buram buram şark kokan işler yapıyor ki AKP iktidarı, belki en iyisi virgül koyup fesli ramazan davulcularının Beştepe’de Erdoğan’ı karşıladıkları absürt ötesi görüntüleri izlemek.

Hazır Ramazan da geldi, seçim de yenileniyor, Erdoğan bu defa kucaklayacak, bu defa sarmalayacak, barış süreci başlayacak, ABD Jeffrey üzerinden TSK ile YPG’yi eşgüdümlü harekete imale edecek, S-400 meselesi kendiliğinden Putin’in vazgeçmesiyle çözülecek, Idlip’te NATO müttefiki Türkiye, Rusya ile ortak harekat yaparken, Fırat’ın doğusunda da ABD ile birlikte hareket edecek. İran yaptırımlarını da Başkan Trump “kendi şeyinden” halledecek. Ülkesinin en büyük kentinde bir belediye seçimi yapamayan, YSK’sinin hukuk anlayışı bu kadar olan bir devletin, böylesine kritik bir küresel tarihsel dönemeçte izlediği dış siyaseti konuşuyoruz sonuçta.

Her şey çok güzel olacak: Sayın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun üç kez üst üste yinelediği “umut burada” çıkışı, sevgili Selahattin Demirtaş’ın tüm demokrat zihinlere kazınan “seni başkan yaptırmayacağız” iddiasını tamamladı. O iddianın sahibi Edirne Cezaevi’nde, umudu vaat eden ise kendini bize emanet etti. Gelecek cumhurbaşkanlığı seçimleri açısından ise, Bonaparte’ın imparatorluk tacını papanın elinden alıp, kendi kafasına yerleştirmesini anıştıran biçimde, kendi adaylığını tartışmasız duyurmuş oldu. Her şey çok güzel olacak ama her şey çok güzel oluncaya dek korkarım daha çok hırpalanacağız. Yine donakaldık, gözlerimiz 23 Haziran’da.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.