YAZARLAR

5G teknolojisi

Biraz ötede insanlar, kendi evleri olmadığı için 20 yıl Mortgage ödüyor, 20 yıllık hayatını bankaya yatırıyor kira öder gibi, birileri 'mültecilere ev veriyorsunuz' diyor ağzından tükürükler saçarak, 'krizdeyiz' diyor kapitalizm, 'maaşınıza zam yok'… 

.

Brad o elinde 5G yazısıyla çöp konteynırının içinde olan. Çöp dolduruyorduk Barcelona Moving fuarından sonra. Çöp dediğime bakmayın, ne varsa kırıp atıyorduk içine. Bir elektronik şirketinin stantını kuruyorduk, sonra kaldırıyorduk. Yine, kaldırıyorduk dediğime bakmayın, kırıyorduk çöp konteynırının içine iyice sığsın diye. Mesela en az 200 metrekarelik ofisler yapmıştık, ikinci kata. Onun dış duvarlarını kırıyorduk, -aman marangozlar okumasın içleri yanar- kalın .. , kaplı suntalar, kaliteli kapı menteşeleri, yere döşediğimiz halı, kablolar, kablolar, kablolar, aydınlatma malzemeleri şöyle havalı havalı ofis lambaları, estetik ışık huzmesi, herhalde kağıtların üzerindeki sayıları görünmez ve hiç yapan, çünkü milyonlarca Euroluk sözleşmeler imzalanıyordu buralarda.

Biz anlamayız tabii ki. Basit işçilerdik.

-Fakat bir gün, Ermeni sosyalisti Taniel Varujan’nın 1 Mayıs şarkısında olduğu gibi; ‘Onların billur kadehinden biz / Güneşin çalkantısını içeceğiz.’

"İspanyol ekip" diyorlardı bize. Gerçi fotoğrafını gördüğünüz Brad, Avustralyalı ve aramızda hiç İspanyol yok. Bir Türkiyeli arkadaş daha var, bir Ekvatorlu, bir Afrikalı baba ve Ukraynalı anneden galiba Rus vatandaşı... İspanyola en yakın bir Katalan arkadaş vardı ama çalışmadı bu sefer ve İspanyolları pek sevmez, bağımsızlıkçı. Yine de 'İspanyol ekip' adımız. Bir zararı yok bana göre. Sınır dediğin nedir ki aptal bir devlet icadı. Devletlerin ihtiyacı var bizim değil. Üstüne kendileri iktidar kuruyorlar, bacaklarını sınırlara yaslıyorlar, hamasetle besliyorlar karınlarını ki peşin satan göbeği bu, doyur doyur doymaz.

-Çok değil Birinci Dünya Savaşı'ndan önce pasaport filan yoktu. Bir sürü insan öldürüp, yerine sınır görevlileri koydular işte.-

Çok geride kalmasın yazının çarpıcı kısmı, şimdiden söyleyeyim bilin bakalım ne kadara mal oluyor bizim stant?

Bilemediniz muhtemelen. Geçen yıl 9 milyon Euro. Bu yılı bilmiyorum ama aynı büyüklükte. Bin metrekare filan yere bir kısmı iki katlı bir show alanı, bir havalı bar, altında bir mutfak, bir şeyler çalınmasın diye dolu kameraların seyrettiği bir oda, demin dedim ya sözleşmeler imzalanan masaların içinde olduğu ofisler ve koca bir ekrandan 5G görüntüler yansıyor. Havalı gerçekten. Herkes ‘aynı canlı insan gibi’ diyor ama biz süpürüyoruz her yeri. Biz kurduk o ekranı da. Bizim gibi başka işçiler kondansatörleri lehimledi, kabloların uçlarını açtılar, içinden çıkan bakırı toprağın derinliklerinden başka bir kardeşimiz çıkardı ve zehiri, bir köylü bahçesine aktı, yeşili soldu, soluklarından bakır rengi oldu akciğerler filan…

'Aynı insan gibi'ymiş gelsin de o ekranı monte etsin o zaman, pabucumun gölgesi.

9 milyon Euro'luk standın en az 8 milyonluk kısmını -Euro-, kırıp şimdi Brad’in içinde gördüğünüz konteynırlarına doldurup çöpe atıyoruz. Sadece 3 gün fuarın süresi. Elektronik parçalar geri gidiyor, belki üç-beş bar sandalyesi ve parçalayamayacağımız kadar büyük, 6-7 metre uzunluğunda çelik direkler mesela, ki muhtemel bir yerlerde atılıyordur herhalde. Tasarım dediğiniz ‘yaratıcılık’ zaten ilk günden sonra değersiz. Yani Brad elinde o 5G tabelası ile 8 milyon Euro'nun üstünde duruyor, bir kısmının tabii, çok çöp ediyor 8 milyon.

Biraz ötede insanlar, kendi evleri olmadığı için 20 yıl Mortgage ödüyor, 20 yıllık hayatını bankaya yatırıyor kira öder gibi, birileri 'mültecilere ev veriyorsunuz' diyor ağzından tükürükler saçarak, 'krizdeyiz' diyor kapitalizm, 'maaşınıza zam yok'…

8 milyon Euro'ya kaç ev yapılır usta?

Ve bizimki sadece bir stant, en az bizim gibi 60-70 stant daha var. Bu ne kadar ediyor, 3 gün seyredilip konteynırlara doldurulan?

Peki ne mi sergiliyorduk? Mesela markete giriyordunuz. Kapıda telefonunuzu makineye okutuyordunuz. Sonra alışveriş yapıp çıkıyordunuz. Ne alırsanız doğrudan telefonunuza işliyordu. Ha tabii paranız varsa telefona yüklü. Yani şirketler marketlerde kasiyerlerden kurtuluyorlardı.

Fotoğraf çok güzel anlatmıyor mu ? Makine kırıcılar haklıydılar…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...