YAZARLAR

Spor ittifakı diyen de çıkar mı?

Taraftar grupları bir birlik sağlayabiliyorlar ama bu, pek bir ittifak sayılmaz. En yakın birlikte hareket etme duygusunu Passolig çıktığında görmüştük. Karşı olanlar önemli bir cephe oluşturmaya çalışmıştı. Bir müddet ses de getirmişlerdi. Lakin sonrası gelmedi. Taraftarların da birlik olamayacağı görüldüğü için onlar, hakları hukukları sayılmayan müşteri olarak kaldılar.

Malum dönem birliklerin ve ittifakların dönemi. Seçim öncesi Cumhur ve Millet ittifakları, seçim sonrasında bizzat Cumhurbaşkanının ağzından duyurulan, inandırıcılığı ve samimiyeti kişinin inancına göre farklılık arz eden Türkiye ittifakı. Peki bu ittifaklar neden sporda yaşanamıyor? Sendika dersem korkar kaçarsınız diye günümüze uyarladım durumu. Yoksa en basitinden anlatmak istediğim şey birlikte hareket edebilme duygusu. Malum, sporu her kademeden birey yapıyor, her kademeden birey de izliyor. Bu ne demek? Örneğin futbolda milyon dolarların Euroların havada uçuştuğu süperler süperi ligimizin, alt ligleri tufan yeri. Halbuki aynı federasyona bağlı bir şekilde spor faaliyetini sürdürüyorlar. Yetenekleri, şansları kısıtlı olabilir ama aynı mesleği icra ediyorlar. Ama gelin görün ki, süpperrr ücretler ödenmediği için geleceklerini garanti altına alamadıkları gibi, futbol hayatı sonrasında ya da erken bir sakatlık durumunda gidebilecekleri bir ‘ittifakları’ da olmuyor maalesef. Bıraktım geleceklerini, aktif sporcuyken ki bu alana süpperrr ligimizin süppperr yıldızlarını da dahil ediyorum, haklarını bile koruma şansları olmuyor. Bir birlikleri olmadığı için, alt liglerde yaşanan bir haksızlığın üst ligde tezahürü de olmuyor. O zaman haksızlık duyulmuyor, haksızlığa karşı mücadele alanı dar ve sınırlı kalıyor.

Sanmayın sadece futbolda bu böyle. Basketbolda da, voleybolda da, diğer spor branşlarında da durum farklı değil. Bizim spor camiamız, ülkemiz gibi. Her koyun kendi bacağından asılıyor. Çünkü tercih bu yönde. İp kendi bacağına gelmeden bireysel, ip yaklaştıkça toplumcu olmayı biliyoruz biz.

SAHA İLE TRİBÜN AYNIDIR

Sahada olanla tribünde olan da farklı değil. Taraftar grupları bir birlik sağlayabiliyorlar ama bu, pek bir ittifak sayılmaz. En yakın birlikte hareket etme duygusunu Passolig çıktığında görmüştük. Karşı olanlar önemli bir cephe oluşturmaya çalışmıştı. Bir müddet ses de getirmişlerdi. Lakin sonrası gelmedi. Taraftarların da birlik olamayacağı görüldüğü için onlar, hakları hukukları sayılmayan müşteri olarak kaldılar.

Birliktelik olmadığı için mesela bir maç 1 lira olan bilet fiyatı diğer maç 150 lira oldu. Kimse de sesini çıkaramadı. "Bu kadar da olur mu ya"dan ileri gidemedi hiçbir yorum. Durum böyle olunca biletler 250 lira bile olsa bir şey değişmezdi.

Ama İsviçre’de birileri bilet fiyatlarından rahatsız oldu. Takımlarının olası kupa şampiyonluğunu bile yerinde izlememeyi göze aldı. Kimdi onlar. Basel taraftarı. 19 Mayıs’ta Stade De Suisse’de oynanacak Basel-Thun maçının en düşük biletinin 38 pound olasına tepki gösterdiler. Bern’deki maç için Basel taraftarı bilet almamaya karar verdi. Bununla da kalmadılar. Maç için ideal ve olması gereken en düşük bilet fiyatının 19 pound olması gerektiğini de belirlediler.

BASEL TARAFTARI DEĞER BİÇTİ: 19 POUND

Şimdi yapacakları şey şu: Kendi aralarında kişi başı 19 pound’dan bilet parası toplayacaklar. Sonrasında İsviçre Kupası Finali için hep birlikte stada kadar yürüyecekler ve İsviçre Futbol Federasyonu’nun kendilerine maça giriş izni verip vermeyeceğine bakacaklar. Çünkü yaptıkları bildiriye göre bu yürüyüş sonrasında aradaki farkı Futbol Federasyonu’nun ödemesini istiyorlar.

Bu tavır ne kadar kabul görür 15 Mayıs’ta izleriz ama Basel taraftarının anlatmak istediği bir şey var. Modern zaman futbolunun müşterileri olduklarını kabul etseler bile hakları olduğunu biliyorlar. Madem müşteriler, her malın ortalama derecede kabul edilebilir bir fiyatı olduğunu da görüyorlar. Dolayısıyla federasyon kaynaklarından sızdırılan “Ama en düşük fiyatlı İngiltere FA Cup Finali bileti 145 pound’du, Liverpool taraftarı, Barselona’daki maç için en düşük 119 pound ödemişti, 38 pound nasıl çok görülür” ifadeleri de bir anlam taşımıyor.

Kabul etmek lazım ki piyasa dediğimiz şey duygusuzdur. Her fiyat ortalama değer üzerinden gitmez. Gitmek de zorunda değildir. Siz 1 liraya mal ettiğiniz bir lahmacunu 180 liraya da satabilirsiniz. Tabii alıcısı varsa.

SATICI İKNA OLMAZ ETTİRİLİR

Eğer alıcılar, satıcıyı mantıklı olmaya itemezse fiyatların bir rasyonelliği olmaz. Birileri çıkıp “Yuh, bu kadar da yüksek fiyat olur mu” der geçer. Ama birlikte hareket ederseniz satıcı ikna olmak zorundadır. Hele ki spordan bahsediyorsak. Tribün, taraftar, seyirci… Adına ne derseniz deyin, halen sporun ana unsuru onlardır. Sadece öyle hissetmemeleri için herkes elinden geleni yapıyor.

Girişte de söylemiştim. Sporu her kademeden birey yapıyor, her kademeden birey de izliyor. Eğer siz bu olması gereken çarkı kapital ile bozarsanız, bir bakmışsınız sporunuz elinizden kayıp gitmiş. Sonra siz de bağırırsınız ‘Gelin spor ittifakı yapalım’ diye. Sonuç mu? O zaman görürüz.


Onur Salman Kimdir?

Basına 2006 yılında Cumhuriyet gazetesinde stajyer olarak adım attı. İki aylık staj ve Cumhuriyet’in spor ekindeki yazılarda sonra Eurosport Türkiye’de spiker ve editör olarak çalıştı. 2009 yılında Radikal gazetesine editör olarak geçerken, Eurosport’ta da yarı zamanlı spikerlik yapmaya devam etti. Medya macerasına 2012-2016 yılında Hürriyet’te devam etti. 2016 yazından beri Gazete Duvar’da çocukluk hayalini sürdürüyor. Köken Eurosport olunca tahmin etmesi kolay. Asıl ilgi alanı ‘başka sporlar.’