YAZARLAR

Putin Erdoğan'ı seviyor

Putin Suriye’deki misyonunun tamamlandığını ve artık geleceğe bakma zamanının geldiğini düşünüyor. Kolu kanadı kırık bir Suriye yerine ekonomik ve askeri ortaklığın sıkılaştırılacağı bir Türkiye’ye daha büyük ehemmiyet veriyor. İlişki sıkılaşıp stratejik anlaşmaların sayısı arttıkça Rusya ve Türkiye geleceklerini de birbirlerine bağlıyor çünkü.

Son birkaç ay içinde Suriye - İran - İsrail - Rusya - Türkiye beşgeninde yaşananlar Astana taraflarının “olumlu” tablolar sergilediği süreçlerin yanında gizli bir rekabetin ya da anlaşmazlığın olduğu düşüncesini doğurdu.

Soru şeklinde ifade edecek olursak, Esad’ın Tahran ziyareti sonrası yapılan “İran ile Suriye Rusya’ya da mesaj verdi” yorumlarını doğrulayacak bir süreç mi yaşanıyor? Yani Rusya ile İran arasında bir sorun var ve Suriye tarafı İran’a anlayışla yaklaşılması taraftarı olduğu için Rusya ile sorun mu yaşıyor? Bu sebep ve bu sebepten bağımsız olarak Putin’in de eksen kayması içinde olduğu söylenebilir mi? Eğer öyle ise nasıl bir tablo çıkıyor karşımıza? Önce bilinen verileri bir kez daha kısaca tekrarlayalım:

ABD çıkacağım dedikten sonra Türkiye’nin Suriye’ye girme aceleciliği de dahil bir takım sebepler ile vazgeçti ve belirsiz bir süre daha burada. ABD’nin kalma kararı sonrası Kürtler ile Şam arasındaki görüşmeler de şimdilik askıda.

Zaten Suriye (Kürtler) konusunda anlaşmazlık yaşayan ABD ile Türkiye’yi S-400’ler ve İran gibi başka nedenlerle daha da gergin günler bekliyor.

Rusya Türkiye’nin aceleciliğine karşın Kürtler ile ilgili konularda bekleme pozisyonunda. Diğer yandan İran ve Suriye ile İran’ın Suriye’deki varlığı nedeniyle açıktan olmasa da sorun yaşadığına dair işaretler var.

İsrail “İran varlığı ve tehdidi” gerekçesi ile Suriye’nin çeşitli yerlerine saldırılar düzenlemeye devam ediyor. Rusya S-300 verdiği ve Hmeymim üssünde S-400 bulunduğu halde bu saldırılara sessiz kalıyor.

Türkiye sadece Kürtlere karşı değil, İdlib’e olası saldırı nedeniyle Suriye yönetimine karşı da teyakkuz halinde. Bu arada ABD ile daha da billurlaşan ve geri adım atılmayacağı mesajları verilen sorunlara Doğu Akdeniz ekonomik bölge sorunları da eklendi.

Suriye bütün baskılara rağmen İran ile ilişkilerinde geri adım atmıyor, buna karşılık İran da Suriye’den bölgesel ya da küresel rakiplerinin talep ettiği çekilmeyi kabul etmeme kararlılığını devam ettiriyor. Suriye’de yeni anayasa ve bir kısım muhalifin de katılmasının öngörüldüğü yeni süreç ile ilgili somut adım atılmış değil.

Suriye savaşının başlamasından bu yana sıkı işbirliği görüntüsü veren üçlü (Suriye - İran - Rusya) arasında problem olduğunu düşündüren işaretlere ve sebeplerine, yukarıda sıralamaya çalıştığımız genel başlıklar altında bakılabilir.

Dikkat edilirse Kremlin’in son aylarda en çok ağırladığı iki lider, arada bir alevlenen “tencere dibin kara, seninki benden kara” tartışmasının taraflarını oluşturan Netanyahu ile Erdoğan. Biri ABD’nin sıkı dostu ve bölgedeki kader ortağı, diğeri ABD ile yaşadığı sorunlar nedeniyle “eksen değiştirdiği” yorumlarına konu oluyor.

Bu ikiliyi “çok değer verdiği” mesajları ile ağırladığını her seferinde vurgulayan Putin ise Esad’a “bağrına taş bas” diyor.

Rusya bir süre önce “Suriye’deki yabancı güçler çıksın mesajı vermiş, bu mesajın muhatabının “Tahran” olduğu belirtilmiş ve buna karşılık İran da “biz davet ile ve sıkı işbirliği içinde teröre karşı oradayız” cevabını vermişti. Aradan bir süre geçti ve İran’ın İsrail sınırlarına yakın bölgelerden içeriye çekilmesi formülünün hayata geçirileceği söylendi. Bu formül ne derece uygulandı belli değil ancak İsrail’in “İran hedeflerine yönelik” saldırıları zaman içinde İsrail’e yakın olan Şam ile sınırlı kalmadı ve Suriye içlerine uzandı. Önce Halep’in kuzey doğusundaki El Neccar sanayi şehri hedef alındı, ardından geçtiğimiz günlerde Humus kırsalındaki Misyaf bölgesi vuruldu.

Bu arada süreç içinde Esad Tahran’a bir ziyaret gerçekleştirdi ve en yüksek düzeyde ağırlanarak “dosta düşmana” birlik mesajı verildi. Bu mesajın Rusya’ya yönelik de olduğu yorumları yapıldı.

Bu ziyarete İran, Irak ve Suriye genelkurmay başkanlarının buluşmasını ve hemen ardından Putin’in Savunma Bakanı Şoygu’yu Şam’a gönderdiğini eklemek lazım. Bu ziyarette Şoygu ile Esad arasında nelerin konuşulduğu halen esrarını koruyor.

Diğer yandan Türkiye’nin “dizginleme garantörü” olduğu İdlib’teki silahlı grupların Hama kırsalındaki Suriye ordusu mevzilerine yönelik saldırıları devam etti ve bazılarında ciddi zararlar verildi. Anlaşma gereği olan “ağır silahların teslimi” de şu ana kadar gerçekleşmiş değil. Daha da ilginç olanı daha önce “Türkiye’nin anlaşmayı yerine getiremediği” söylemleri değişti ve Erdoğan’ın son ziyaretinde Putin “Türkiye’nin anlaşmanın yerine getirilmesi için çaba içinde olduğunu” söyledi.

İsrail’in Misyaf saldırısından önce Putin Moskova’yı ziyaret eden Netanyahu’ya çok önemli bir jest yaptı ve 1973 savaşında hayatını kaybeden bir İsrail askerinin Şam - Yarmuk’taki mezarlıkta bulunan kalıntılarını İsrail’e verdi. Suriyeli bir kaynak tam da Golan meselesinin yeniden gündeme geldiği günlerde verilen bu hediyeden haberdar olmadıklarını belirtti. Bu açıklama sorumluluğun Rusya’da olduğu görüntüsü vermek için miydi yoksa gerçekten Putin Suriye yönetimi kamuoyunun bütün hassasiyetlerini aşarak mı böyle bir şey yaptı şimdilik bilmek mümkün değil.

Bu arada Şam’da Rusya - İran tarafları arasında üst düzey bir rekabetin ve buna bağlı olarak bazı rotasyonların yaşandığı iddiaları da var. Bu iddiaların doğru olup olmadığı ve Rusya İran arasında var olduğu belirtilen rekabetin Şam’da saraya yakın çevreye de ulaşıp ulaşmadığı zaman içinde ortaya çıkar.

Şimdi somut olan Putin’in Netanyahu ve Erdoğan’a Ruhani ve Esad’tan daha anlayışlı yaklaştığı. İsrail’in son saldırılarında S-300 savunma sistemleri çalıştı(rıldı) mı çalış(tırıl)madı mı bu sorunun cevabı çok önemli ama bilinmiyor. Zira eğer çalıştırılmadıysa Rusya Suriye ile ittifakının gereklerini yerine getirmedi ve/veya İran’a yapılan saldırıya sessiz kalındı. Yok eğer S-300’ler F-35’lere karşı yetersiz kaldıysa bu durum sistemlerin sorgulanmasını gerektiriyor. Eğer sistem çalıştırıldı ve yetersiz kaldıysa bu aynı zamanda ABD ve İsrail’in “gördüğünüz gibi S-300, 400’ler F-35’lere karşı yetersizdir” mesajı mı?

Bütün bunlara Putin’in Erdoğan’a daha da yakınlaştığını vurguladığı son buluşma sonrasında hemen 200-300 dm uzaklıkta Tartus deniz üssü bulunan Rusya’ya Türkiye’nin Akdeniz’de ısınan bölgenin yakınlarında liman vereceği iddialarını da eklemek lazım.

Doğu Akdeniz’de bundan sonra kıran kırana yaşanası olası ekonomik savaşta Türkiye ile Rusya birlikte mi hareket edecek?

Buraya kadar çizmeye çalıştığımız çerçeve Putin’in Esad’tan vazgeçtiği anlamına gelmiyor elbette ancak şu söylenebilir mi?: Putin Suriye’deki misyonunun tamamlandığını ve artık geleceğe bakma zamanının geldiğini düşünüyor. Kolu kanadı kırık bir Suriye yerine ekonomik ve askeri ortaklığın sıkılaştırılacağı bir Türkiye’ye daha büyük ehemmiyet veriyor. İlişki sıkılaşıp stratejik anlaşmaların sayısı arttıkça Rusya ve Türkiye geleceklerini de birbirlerine bağlıyor çünkü.

Bu durumda Putin Şam’a “seni seviyorum ve yangın anında yanında olacağım ama bana da anlayış göster” mesajı veriyor. Bakalım daha neler göreceğiz?


Musa Özuğurlu Kimdir?

Gazeteci. Mesleğe 1994 yılında başladı. Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010 yılında TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Serbest gazeteci olarak çalışmaktadır.