YAZARLAR

Mazbata hikâyesinden çıkan kara delik!

Seçimler, iktidarın gücünün tüm toplumsal uzamı kaplayan bir bütünselliğe sahip olduğu imgeleminde bir kara delik açtı. Bütünün imkansızlığını, her şeye muktedir görünenin kulaklarımıza kendi yenilmezliğine dair bir masal fısıldamakta olduğunu gösterdi görmeyi bilene.

Absürtlüklerden absürtlük seç beğen ülkemde 12 gündür seçim sathı mahallinden çıkamadık. Nasıl bir yer sarsıntısına neden olduysa seçilememek iktidarda, bir türlü elleri varıp da mazbataları veremiyorlar. Biz de mazbata dışında pek bir şey konuşamıyoruz. Oysa arada damat beyefendi yeni bir paket açtı, sanki cak cak çiğnediği sakızdan balon yaptı, yüzümüze patlatıverdi. Gerçi “reform” denilen şeyin ne olduğunu tam olarak anlayamadıksa da piyasalar mesajı almış olmalı ki doların ayarı kaçtı. Benim onca laf kalabalığından çıkarabildiğimse iktidarın krizle imtihanından çakmış olduğu, yöneticilerimizin kendileriyle birlikte bizi de teker teker uçuruma sürüklemekte hiçbir beis görmedikleri…

Görünen o ki iktidardakiler hiçbir başarısızlıklarının hesabını vermeye, sorumluluğunu üstlenmeye, bedelini ödemeye niyetli görünmüyor. Belli ki böyle bir ihtimalin düşüncesi bile uykularını kaçırmaya yetiyor. Korku dağları sarmış, panik içinde saldırganlığın, baskının dozunu arttırıyorlar. İktidarda geçirilen onca yıldan sonra toplumun iliklerine kadar denetleneceği bir sistemin yerleştirilebileceği, hegemonik bir gücün inşa edilmesiyle herkesin bir gün AKP’li kılınabileceği düşü kurulmuş belli ki. İkna edici olması gereken çıkar temelli stratejilerin çöktüğü durumlarda beka, güvenlik, birlik, dış mihrakların oyunu gibi rızayı korku salarak inşa etmeye olanak sağlayabilecek söylemsel araçları işe koştular. Ama yetmedi, yetemezdi, yetmeyecek. Yetmediğini görüyorlar onlar da.

Seçimler, iktidarın gücünün tüm toplumsal uzamı kaplayan bir bütünselliğe sahip olduğu imgeleminde bir kara delik açtı. Bütünün imkansızlığını, her şeye muktedir görünenin kulaklarımıza kendi yenilmezliğine dair bir masal fısıldamakta olduğunu gösterdi görmeyi bilene. Tıpkı varlığı fotoğrafı çekilinceye kadar teorik bir tevatürden ibaret olmuş kara delik M87’nin evrenin sonsuzluğunu kesintiye uğratması, kesinliğini kararsızlaştırması gibi, muzdarip olduğu imkansızlık iktidarın gücünün sınırına işaret ediyor, mutlaklaşmasına engel oluyor. Yıllar önce bir arkadaşım katıldığımız toplantıda yaptığı konuşmada bir metafor kullanmıştı: Yer üstündeki karınca yuvalarının üzerini örttüğünüz toprak tabakası ne kadar kalın olursa olsun, kısa süre sonra karıncaların o kapattığınız yuva girişini yeniden açmayı başardıklarını görürsünüz. Toplumlar da buna benzer; herhangi bir oluşumu, hareketi bastırdığınızı, denetlediğinizi sanırsınız, ama bunlar tıpkı yer altında hummalı bir faaliyet içindeki karıncalar gibi görünmez yollar açar, sonunda yer üstüne çıkacak bir gedik buluverirler. Karıncaların sabrıyla, azmiyle baş edilemez, toplumsal ilişkilerin yarattığı öngörülemez sonuçlarla da… Kayyım atayarak kontrol ettiğinizi sandığınız yerlerde seçimi yine kaybedersiniz. Hukuku şahsa özel hale getirir, sürekli kendi lehinize işlemesi için önlem üstüne önlem alırsınız ama ne yapsanız yırtığınızı yamayamazsınız. Barış diyeni terörist ilan edersiniz, yargılarsınız, hapsedersiniz yine de barış talebinden vazgeçiremezsiniz. En makbulünden en ötekisine yurttaşlar arasında hiyerarşi oluşturup bu hiyerarşinin her basamağı için farklı kurallar işletir, seçimi kazanan HDP'li belediye eş başkanlarına KHK'lı oldukları gerekçesiyle mazbatalarını vermez, ikinci gelenleri kayyım atarsınız atamasına da artık ok yaydan çıkmıştır. Ne yapsanız değiştiremeyeceğiniz seçilen olmadığınız gerçeği, yönetme iddianızı boşa düşürmeye devam eder. O illerde, ilçelerde yaşayanlar bilirler kimi seçtiklerini. Onlar unutsa, hatırlayan hatırlatan bulunur elbet. Bir yerlere kaydı düşmüştür. İzi kalır, silinmez. İstanbul’da sandıkları bilmem kaçıncı kez saydırırsınız sonuç değişmez. Elinizde devlet iktidarının sağladığı her tür araçla yürüttüğünüz seçimde hile izi ararsınız, olsa olsa cümle alemi kendinize güldürürsünüz.

İşin özü gediğiniz sanki bir kara delik, ne yapsanız kapatamazsınız!


Nur Betül Çelik Kimdir?

Ankara’da doğdu ve yetişti. 1978’de Cebeci Kampüslü oldu, 1986 yılında asistan olarak girdiği Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinden Barış Akademisyeni olduğu için 7 Şubat 2017 tarihli 686 no.lu KHK ile haksızca ihraç edilişine kadar da öyle kaldı. Yükseköğretim Kurulu bursuyla gittiği İngiltere Essex Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümünden, 1996 yılında, “Kemalist Hegemony: From Its Constitution to Its Dissolution” başlıklı teziyle doktora derecesini aldı. Kemalizm, hegemonya, söylem kuramları, politik ontoloji alanlarında makaleleri, İdeolojinin Soykütüğü I: Marx ve İdeoloji başlıklı bir kitabı var. Ayrıca Ernesto Laclau’nun Popülist Akıl Üzerine başlıklı kitabını çevirdi. Metodoloji, bilim felsefesi, postyapısalcılık, ideoloji kuramları, söylem kuramları, siyasal düşünce alanlarında çok sayıda ders verdi. İhraç sonrasında ADA (Ankara Dayanışma Akademisi) Kitaplığı bünyesinde iki arkadaşıyla birlikte Türkiye Siyasetinde Popülizmin İzini Sürmek başlıklı bir kitap çalışmasının hazırlıklarını sürdürüyor.