YAZARLAR

Demirtaş ve İmamoğlu ailelerinin fotoğrafları aynı gökyüzü altında yeniden çekildiğinde…

İmamoğlu ailesinin fotoğrafı ile Yıldırım ailesinin fotoğrafını yan yana getirmek, yalnızca cinsiyetçi ve ayrımcı değil, aynı zamanda mevcut konjonktürde son derece gereksizdi de. Çünkü yan yana getirilmesi ve üzerine düşünülmesi gereken iki fotoğraftan diğeri, seçim sonuçlarının da net biçimde gösterdiği gibi, artık geride kalması gerektiği anlaşılan bir siyaset modeline ait olan değil, Demirtaş ailesine ait olandı.

Siyasetçilerin yıldızının parladığı anlar vardır. Kuşkusuz seçim gecesi, Ekrem İmamoğlu için öyle bir geceydi. 24 Haziran öncesinde yarattığı onca beklentinin ardından seçim gecesi sırra kadem basan, kendisine ümit bağlamış seçmen henüz ne olup bittiğini anlayamadan da “adam kazandı” mesajı ekranlara düşen Muharrem İnce’nin aksine, Ekrem İmamoğlu hem seçim gecesini, hem de halen devam eden süreci çok iyi yönetti. Kolayca sinirlenen, kampanyasının başında yaptığı kutuplaştırıcı, negatif bir dil kullanmayacağı, sadece siyaset konuşacağı açıklamalarına rağmen kısa sürede Erdoğan’ın kışkırtıcı söylemine yenik düşüp “sana baktım Recep söyle” havasına giren duygusal Muharrem İnce’den farklı bir profil çiziyor; sinirlenmiyor, sakin, güven veren üslubunu koruyor… CHP’nin gelecekteki lideri, hatta Erdoğan’ın rakibi olarak görülmesi boşuna değil. Elbette, İmamoğlu’nun seçmende güven uyandıran bu profili, dikkatle planlanmış bir imaj çalışması ile destekleniyor. Genç, donanımlı, geleneklerine bağlı ama aynı zamanda “modern” yaşamın temel değerleriyle de uyumlu bu lider imajının olmazsa olmazı, mutlu aile fotoğrafı. Her ne kadar, liderlerin eş ve çocuklarıyla birlikte, ev ortamında çekilen aile fotoğrafları, seçim kampanyalarına Özal’la birlikte girdiyse de, 90’lı yıllarda önce Mesut Yılmaz, sonra Tansu Çiller modern giysiler içindeki eş ve çocuklarıyla çekilmiş fotoğraflarını basınla paylaşarak “orta sınıf” seçmene birden çok mesaj veriyordu: “Ben de sizin gibiyim” ya da “ben sizin tam olmak istediğiniz gibiyim”…

İmamoğlu ailesinin mutluluk fotoğrafı, geçtiğimiz hafta bir kez daha gözler önüne çıkarıldığında, bu fotoğrafla Yıldırım ailesinin fotoğrafını karşı karşıya koyarak yaşam tarzları ve dış görünüş üzerinden nefret söylemi üretmeye kalkışanlar oldu. Aslına bakılırsa, böyle bir karşı karşıya getirme, tam da kutuplaşmadan beslenen, siyasal rakiplerini din düşmanı, terörist, bölücü, darbeci ilan etmekten medet uman siyaset anlayışının ekmeğine yağ sürüyordu. Bu tutuma ilk karşı çıkanlardan biri, Dilek İmamoğlu oldu: “Eğer bir aşağılama ya da güzelleme yaptıklarını sanıyorlarsa bilmeliler ki beni de aşağılıyorlar. Çünkü ben Sayın Semiha Yıldırım’ın fotoğrafına bakınca kendi annemi, kendi ablamı görüyorum.” Dilek İmamoğlu’nun bu sözleri, eşi liderlik yolunda ilerlerken yalnızca onun arkasında ya da yanında fotoğraf verip mutlu aile tablosundaki görevini yerine getirmekle yetinen bir “lider eşi” olmakla kalmayacağını da gösteriyordu. Bu aile fotoğrafının yanı sıra, İmamoğlu’nun seçim kampanyası sırasında 14 Şubat’ta paylaştığı düğün videosu ve çiftin mutfakta birbirlerine çay koyarken çekilen görüntüleri eşliğinde yer verilen sevgi mesajları da sosyal medyada yeniden dolaşıma girdi. Videoda, Dilek hanım birlikte mücadele ettik, sevgi emektir, herhangi bir şeye duyduğumuz sevgi için emek vermemiz gerekiyor” diyordu.

Gerçekte, İmamoğlu ailesinin fotoğrafı ile Yıldırım ailesinin fotoğrafını yan yana getirmek, yalnızca cinsiyetçi ve ayrımcı değil, aynı zamanda mevcut konjonktürde son derece gereksizdi de. Çünkü yan yana getirilmesi ve üzerine düşünülmesi gereken iki fotoğraftan diğeri, seçim sonuçlarının da net biçimde gösterdiği gibi, artık geride kalması gerektiği anlaşılan bir siyaset modeline ait olan değil, Demirtaş ailesine ait olandı. Hatırlayalım. İmamoğlu ailesinin paylaştığı mutlu aile fotoğrafının çok benzerini bundan birkaç yıl önce Demirtaş’ın 2015 yılı seçim kampanyasında görmüştük. Birbirine sevgiyle sokulmuş bir çift, ışıl ışıl gözlerle bakan güzel çocuklar… Mutfakta çocuklarına yemek hazırlayan Selahattin Demirtaş’ın görüntüleri de tıpkı mutfakta eşine çay koyarken sevgi sözlerini dile getiren Ekrem İmamoğlu’nun videosu gibi kampanyanın bir parçası olarak yayınlanmıştı. Dahası, Başak Demirtaş eşinin 24 Haziran’daki cumhurbaşkanlığı kampanyasına düğün videolarını paylaşarak katkı sunmuştu. Buraya kadar, her iki siyasetçi tarafından da kullanılan bu görüntü ve mesajları batı siyasetinde de örnekleri çokça görülen, medyatik seçim kampanyalarında seçmene mesaj vermenin bir aracı olarak ailenin öne çıkarıldığı örnekler olarak yorumlamak mümkündü. Ne var ki, Selahattin Demirtaş, 2016 yılının Kasım ayından bu yana haksız yere ve AİHM’nin kararına rağmen cezaevinde tutulurken, mutlu aile fotoğrafları üzerine kurulu bu tür seçim kampanyalarının siyaseten gerçek bir karşılığının olması çok zor. Bunun için, Ekrem İmamoğlu’nun ve onun demokratik değerleri temsil ettiğini ileri sürdüğü siyaset anlayışının, Demirtaş ailesinin birlikte son fotoğrafının cezaevinde çekildiğini artık “görmesi” gerekiyor. Eşiyle birlikte mücadele ettiğini, emek verdiğini söyleyen Dilek İmamoğlu’nun da, cezaevindeki eşini ziyaret etmek için her hafta aksatmadan Diyarbakır’dan Edirne’ye 3200 km yol gidip gelen Başak Demirtaş’ın, “Bu yol güzel, bir yol hikâyesi” adlı videosunda eşiyle ilk buluşmalarında “sevginin emek boyutu üzerine konuştuk” sözlerine “kulak vermesi” gerekiyor. Zira yeni bir siyaset, birlikte kurulacak bir gelecekle, ancak her iki ailenin fotoğrafı da eşit koşullarda, aynı gökyüzünün altında yeniden çekildiğinde mümkün olacak.


Ülkü Doğanay Kimdir?

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. ODTÜ’te siyaset bilimi alanında yüksek lisans ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yine aynı alanda doktora yaptı. Doktora çalışmaları sırasında bir yıl süreyle Paris II Üniversitesi Fransız Basın Enstitüsü’nde bulundu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü'nde öğretim üyesi iken kamuoyunda “barış bildirisi” olarak bilinen “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriyi imzalaması nedeniyle 686 sayılı KHK ile ihraç edildi. 'Demokratik Usuller Üzerine Yeniden Düşünmek' isimli kitabının yanı sıra Eser Köker’le birlikte kaleme aldığı 'Irkçı Değilim Ama…Yazılı Basında Irkçı-Ayrımcı Söylemler' ve Halise Karaaslan Şanlı ve İnan Özdemir Taştan’la birlikte kaleme aldığı 'Seçimlik Demokrasi' isimli kitapları yayınlandı. Ayrıca siyasal iletişim, demokrasi kuramları, ırkçı ve ayrımcı söylemler konularında uluslararası ve ulusal dergi ve kitaplarda çok sayıda makalesi basıldı. İmge Kitabevi Yayınları’nda editörlük yaptığı beş yıl boyunca çok sayıda kitabın editörlüğünü üstlendi ve Türkçeye kazandırılmasına katkıda bulundu. Ülkü Çadırcı adıyla yayınladığı çocuk kitapları ve Gökhan Tok’la birlikte kaleme aldığı 'Teneke Kaplı İvan' isimli bir çocuk romanı da bulunmakta.