YAZARLAR

Kapılar kilitli gözler kör: Ruanda Soykırımı

Bugün, Ruanda Soykırımı’nın 25'inci yılı. Soykırımın üzerinden geçen yıllar, iç barış yoluyla ayakta kalmaya çalışan Ruanda halkına çare olmaya çalışıyor. Bugün ülkede kamusal alanda Tutsi ve Hutu ayrımı ve kelimelerini kullanmak yasak. “Hepimiz Ruandalıyız” söylemi tercih ediliyor.

Kürenin yedi gününde 3-4 Nisan tarihlerinde ABD’de gerçekleşen NATO Zirvesi ve sonuçları bu hafta ön plana çıktı. NATO, tüm gücünü Rusya’ya karşı konumlandırmanın dışında yeni bir şey söylemedi.

Rusya ile NATO arasındaki gerilimi ve NATO cephesinin tutumunu gösteren bir diğer unsur Türkiye’nin Rusya’dan S-400 savunma sistemi almasına dönük tartışmada kendini gösteriyor. ABD Başkan Yardımcı Michael (Mike) Pence, “NATO müttefiklerimizin birliği tehdit edecek şekilde düşmanlarımızdan silah satın alması karşısında tepkisiz kalmayız” sözleriyle Türkiye’ye gözdağı verdi. Tartışmanın Türkiye ayağını Fehim Taştekin dün yayınlanan yazısında detaylı bir biçimde ele aldı. Pence’in söyleminde dikkat çeken Rusya unsuruysa Moskova’nın açık bir biçimde “düşman” olarak ifade edilmesi. SSCB’ye dönük bu ifadenin, Rusya için de kullanılması dikkatten kaçmamalı.

Avrupa kıtasında, Brexit bilmecesi devam etti. Avrupa için Rusya’yla gemileri yakmaktan çekinmeyen Ukrayna’da cumhurbaşkanlığı seçimi vardı. Sayımın bittiği sandık sonuçlarına göre (bazı ülkelerde seçimden sonra sayım sona erebiliyor) komedyen Vladimir Zelenskiy yüzde 30.24 oy oranıyla seçimin ilk turunun galibi. Hâlihazırdaki cumhurbaşkanı Petro Poroşenko ise seçmelerin yüzde 15.95’inden oy alabildi. İki isim, 21 Nisan’daki ikinci turda yarışacak.

Kıtada seçim heyecanının yaşandığı bir diğer ülke Slovakya’ydı. Slovakya cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda Zuzana Caputova oyların yüzde 58’ini aldı ve ülkenin ilk kadın cumhurbaşkanı oldu.

Kürenin ön çıkan başlıklarının yanında, ikincil kalan bir konu, üzerinde düşünülmeyi hak ediyor. “6 Nisan 1994’te ne olmuştu” sorusuyla başlayalım.

BELÇİKA’NIN YAPAY AYRIMI VE EZMEYE DAYALI YÖNETİMİ

1994 yılının baharı gelmiş, Asya, Avrupa, Amerika Avustralya ve Afrika bahara hazırlanıyor. Ağaçlar çiçeğe durmuş. Uganda, Burundi ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti arasında yer alan Ruanda’da baharın gelişi, yeni gerginliklere gebe. Ok yaydan çıkmış, hedefini arıyor. Dünya, 1994’te küçük bir Orta Afrika cumhuriyetindeki iki etnik grubun adını öğrenir: Hutular ve Tutsiler.

Aslında bu iki etnik grubu birbirinden ayırmak çok zor. Zamanında bölgenin sömürgecisi Belçika’nın tuhaf fiziksel kriterlerle siz Hutu, siz de Tutsi demesiyle ayrılık fikri pekişmiş. İnsanları etnik olarak ayırmak yönetimde de karşılık bulunca, bu yapay ayrım intikamın nedeni olur. Belçika, 1890-1950 arasında azınlık grubu olan Tutsileri destekleyerek ülkeyi yönetir. Hutular, Tutsiler aracılığıyla ezilir. Ancak Brüksel, nedeni bilinmez şekilde 1950’de Tutsilerden vazgeçer ve Hutuları yönetime taşır. 1962’de Ruanda bağımsız olsa da Hutuların yıllara yayılan ezilmişliğinin getirdiği intikam arayışı dinmez. Tutsiler ikinci sınıf vatandaş olarak göçe zorlanır, hakları ellerinden alınır. 1990’da Tutsilerin silahlı isyanı 1992’de son bulur. Ancak zemberek kırılmıştır, intikam naraları atılmaya devam eder. Kimse bu işin sorumlusu olarak Belçika’yı görmez. En kolay ve yakındaki düşman Tutsilerdir. 1994’te Ruanda Başbakanı’nın uçağı düşer ve Hutuların en büyük silahlı örgütü Interahamwe “işi kökten çözelim” der. Interahamwe, daha önceden kayıt altına aldıkları Tutsi ve ılımlı Hutulara karşı satırını biler.

6 Nisan’da Interahamwe, Tutsileri öldürmeye başlıyor. Parası olan Tutsiler silahla olmayanlar, satırla öldürülüyor. Hutuların yönetimindeki hükümet, bu soykırıma ses çıkarmıyor. Kan kokusu, ölüm, yağma ülkenin her yerinde kol geziyor. Gözler yardım çığlıklarının uzandığı Birleşmiş Milletler'de (BM)...

BM: MÜDAHALE YOK GÖZLEMLEYİN

BM’nin bölgede konuşlu askeri gücünün komutanları merkeze, “Acil! Yardım! Katliam başladı” uyarısı yapıyor. Gönderilen telgraf, edilen telefonun sayısının hesabı yok... BM ise katliam için müdahale değil, gözlemleme emri veriyor. BM kendini steril bir laboratuvarda bir deneye gözlem ekibi yollamış sanıyor. Oysa Ruanda’da bir deney yapılmıyor, insanlığın damarları kesiliyor.

Yetmiyor 2 bin 500 olan asker sayısı Güvenlik Konseyi kararıyla 240'a düşürülüyor. Yani Ruanda’daki insanlar, satırların önüne sürülüyor. Radyolardan “böcekleri öldürün” anonsları geçiyor, böcekler yani Tutsiler. Tutsilerden oluşan Ruanda Yurtseverler Birliği (RYB) yeniden silahlanıyor ve katliamı durdurmaya çalışıyor.

Soykırımı önlemekten sorumlu Fransa ve ABD’nin gündemine Ruanda’da yaşananlar girmiyor. Tanesi 50 centten Çin’den sipariş edilen satırlar, işlemeye devam ediyor.

KAPILAR TUTULMUŞ NEYLERSİN: FRANSA’NIN YARDIMI(!)

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 5 Nisan 2019’da Ruanda Soykırımı ve 1990-1994 arasında yaşananların araştırılması için bir komisyon kurulduğunu ve devlet arşivlerinin açılacağını söyledi. "Fransa’da neden bir komisyon kuruluyor?", "Ruanda hükümeti Fransa’dan ne istiyor?" sorularının yanıtı 1994’teki soykırım günlüklerinde.

RYB, görece etkili şekilde soykırımı durdururken Paris’te alınan bir karar, yangına benzin döküyor. “Ruanda’da soykırım var, katliam var. Biz buna engel olacağız” diyen Fransa, söyledikleriyle tezat bir karar alıyor. İlk olarak soykırıma göz yuman, hatta önünü açan Hutu hükümetine silah yardımı yapılıyor. Bunun yanında Ruanda’nın batısına asker indirerek bu bölge RYB’ye kapatılıyor. Fransız askerlerin etrafını çevirdiği bölgede soykırım devam ediyor. Yani, Fransa’nın yardım eli, Tutsilerin boğazına dayanan satırı bilemekten ibarettir.

100 GÜN SONRA GELEN MÜDAHALE VE GEÇMEYEN SANCILAR

Soykırımın 100'üncü gününde yani bir milyon insan öldürülüp, yüz binlerce kadın tecavüze uğradıktan sonra BM gelen tepkilere dayanamaz ve Ruanda’ya Barış Gücü yollar. Barış Gücü’nün kurduğu bölgelere insanlar yerleştirilir. Nihayet katliam durur. Soykırımın ertesinde bu insanlık suçunu işleyenler ve aileleri, intikam alınacağı korkusuyla komşu ülkelere sığınır.

Bugün, Ruanda Soykırımı’nın 25'inci yılı. Soykırımın üzerinden geçen yıllar, iç barış yoluyla ayakta kalmaya çalışan Ruanda halkına çare olmaya çalışıyor. Bugün ülkede kamusal alanda Tutsi ve Hutu ayrımı ve kelimelerini kullanmak yasak. “Hepimiz Ruandalıyız” söylemi tercih ediliyor.

13 milyonluk ülkede katilleriyle bir arada yaşayan insanların sancıları dinmiş değil. Örneğin Ruanda’ya dönük psikolojik yaraların sarılması öncelenmedi. Travma geçiren zihinler travmalarıyla baş başa kaldılar. Derinlerdeki intikam arayışı dindi mi bilinmiyor, sadece üzeri örtülüyor.

Ruanda halkının acısının dinmemesinde bir kısmı yargılanan isimlere verilen 30 yıllık cezaların tatminkar olmayışı etkili. Ayrıca Fransa gibi soykırımı körükleyenlerin, sağıra yatanların da hiçbir biçimde bu yaptıkları ve yapmadıklarıyla yüzleşmemelerinin de payı da.

Geçmişte yaşanan acı kadar, “yapanın yaptığının yanına kalması, hiçbir şey olmamış gibi” davranması sadece Ruanda halkının sancısı değil. Bugün “sıkı bağlantıları olan gücü arkasına alan bir liderin, bir grubun bir başka grubu öldürmesine engel olan nedir” sorusu hepimizin önünde duruyor. Ruanda insanlığın zulmünü, acımasızlığını, sömürgeci mirasın yarattığı sorunları, yapay ayrımları açıkça gösteriyor. Dahası güçlü olanın güçlüden yana duranın cezasız kalma ihtimalini de yüzümüze çarpıyor.

Ahlanıp vahlanmak yerine, Ruanda’da gözünü kan bürüyenlerin, “yürü be koçum” diyenlerin hesap vermesi için her düzeyde çaba göstermek gerekiyor. BM’ye de, Fransa’ya da bu tavrının sonuçlarını göstermek...


Mühdan Sağlam Kimdir?

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzadığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir.