YAZARLAR

İki buçuk kriz ve seçim

31 Mart’ta köklü değişikliklerin olması kolay değil. Ama seçim sonuçlarında ilginç sapmalar, defolu sonuçlar olacak gibi görünüyor. Bunda ekonomik kriz, iklim krizi ve onların derinleştirdiği siyasi krizin etkisi olacak. Bu iki buçuk kriz ise 1 Nisan’da bizi bekliyor olacak. O yüzden her ne olursa olsun 1 Nisan’da yan yana durmak, konuşmak çok değerli.

Çok farklı bir seçime gidiyoruz. Bu seçimi farklı kılan şeylerden biri iktidarın bu düzeyde Seçim Kanunu'na aykırı, adil olmayan bir kampanya yürütmesi. Ama diğer bir fark bu durumun iki buçuk kriz yaşandığı bir dönemde olması. Muhalefetin de parlak olmayan hali, büyük bir değişimi getirecek gibi görünmüyor. Ama çok defolu durumlar olacağını öngörebiliriz. Hatta minik sürprizlerle karşılaşmamız olası.

Defolu deyince lütfen seçim günü sandık usulsüzlüklerini anlamayın. 24 Haziran’da çok net öğrendik (1), usulsüzlükler seçimin ilanı ile başlar ve seçim gününe kadar çoktan bitmiş olur. Bu seçim sürecinde (a) kamu araçlarının adil kullanımı, (b) kamu kaynaklarının suistimali, (c) törenlere ait yasaklar, cumhurbaşkanı ve bakanlara ait yasaklar, (d) seçim yasaklarının denetlenmesi, (e) eşit bütçe ve (f) eşit propaganda hakkına dair o kadar usulsüzlük oluyor ki. Seçim günü konuşanlar seçim sürecinde bir şey yapmış olsa bu seçimler gerçekten adil olurdu.

DUBLE KRİZ

Bu seçimin bir başka farkı ise parti rekabetinden çok ittifaklar rekabeti üstüne kurulması. Bu süreçteki hesap/pazarlık hataları defoları çoğaltacak gibi. Bu defolar ekonomi ve iklim krizi ile artacak, seçim sonrası birbirlerini besleyecek gibi görünüyor. En basitinden iktidarın son 16 yılda yaptığı 606 milyar dolarlık fosil yakıt ithalatı meselesi var. Bu kadar parayı yakmanın elbette ekonomik ve ekolojik bir karşılığı olacak. 2018 yılının Türkiye’de ölçülmüş en sıcak ikinci yıl olması ve de en fazla aşırı iklim olayının yaşandığı ikinci yıl olması ortadayken 2019’un Ocak ayında yaşanan su baskınları iklim krizinin göstergesi. Bunun üstüne ağustosta yaşanan dövizdeki artış, ocakta kontrol edilemeyen meyve ve sebze fiyatları gibi olaylar eklenirse duble krizin yaşandığı ve bu krizlerin birbirini beslediği görülecektir.

BUÇUK KRİZ

Ekonomik kriz ve iklim krizinin mevcut hali siyasete de sirayet ediyor. En basitinden tanzim satış tartışmalarını verebiliriz. Ocak ayında yaşanan su baskınları ardından ocak TÜFE verisi açıklandığında daha muhalefet partileri konuşmadan iktidar tanzim satış önerdi. Önermek zorundalar, çünkü her gün bir yerde konuşan o teyzelerin öfkesi sokaklarda yankılanıyor. Çok açık ki iktidar için sorun muhalefet partileri değil, sokak.

HEYECAN VEREN DEĞİŞİMLER

Böylesi bir krizde bize asfalt ve beton belediyeciliği değil, doğa ve toplumu gözeten bir belediyecilik ve onları ortaya koyacak örnekler lazım. İşte bu konuda partiler düzeyinde iki güzel gelişme oldu.

Birinci gelişme Saadet Partisi’nden geldi. 27 Ocak Pazar günü yerel seçim kampanya toplantısında Genel Başkan Temel Karamollaoğlu kürsüden bütün partililere belediyecilik programını açıkladı. Programı açıklarken Karamollaoğlu iklim dostu bir belediyecilik yapma sözü verdi ve “asfalt, beton belediyeciliği yapmayacağız” ifadesini kürsüden açıkça ifade etti. Sonrasında SAADET’in bu söyleminin bir karşılığı olduğunu birkaç kez gördük.

İkincisi ise Halkların Demokratik Partisi’nden geldi. 16 Şubat’ta yapılan yerel seçim kampanya toplantısında partinin yerel seçim programı açıklandı. Programda doğaya özel bir başlık ayrılmıştı ve içinde şu ifadeye yer verildi:

“Kapitalist üretimin ortaya çıkardığı iklim değişikliğine, kentin kırı yutmasına karşı mücadeleyi ve kentleri kömür, petrol, gaz, asfalt ve betona bağımlılıktan kurtaran politikaları savunur.”

Daha önce değindiğimiz (2) gibi asfalt-beton belediyeciliğini en iyi AK Parti’nin yapacağı ortada. Aynısını yapmak iktidara destek olmak demektir. Bu konuda iki partinin doğru politika belirlemesi çok güzel bir gelişme. Daha güzeli ise bu kararın partilerde bağlayıcılığı ve uygulanabilirliği. Saadet Partisi’nde kendi örneklerini çıkarmak gibi bir motivasyon var. Zaten Ankara gibi merkezi bir yerde Saadet Partisi’nin Gölbaşı Adayı Halil Adıgüzel’in iktidarın yeni rant alanı ilçesinde bunları vurgulaması partinin sözlerini doğruluyor.

HDP’nin de benzer bir yaklaşımı var. Hazırlanan yerel yönetim programının seçilecek eş-başkanlar için bir bağlayıcılığı olduğunu, gelecek dönemde beton, asfalt ve fosil yaktılar yerine kaynakları doğa ve topluma ayıran yerel uygulamaları göreceğimizi anlıyoruz.

Yani iki parti de kendi tarzları ile 1 Nisan’dan sonra bunları uygulayacak.

DOĞA VE TOPLUM DİYEN ADAYLAR GELİYOR!

Partilerin programı kadar heyecan verici adaylar da var.

İstanbul’un Avcılar Adayı Turan Hançerli betonu değil doğayı ve engellileri gözeten bir belediyecilik politikası ile iyi bir örnek. Şunu açıkça belirteyim, engelli dostu bir belediye gerçekten iklim dostudur. İklim dostu bir kentin engelli dostu bir kent ile birçok ortak noktası vardır.

Beyoğlu Adayı Alper Taş’ın açık açık sosyalist kimlikle seçim çalışması çok değerli. Taş, sorulan bir soruya verdiği cevapta tarihi eser niteliği olmayan metruk binaları ve benzer büyüklükteki küçük arsaları cep parklara dönüştüreceklerini söyledi. İstanbul’un kalbinde kentsel dönüşüm değil, doğaya dönüşüm taahhüdü vermesi oldukça heyecan verici.

İstanbul dışında da çok ilginç örnekler var. Mesela Ünye. 2014’te seçmenin yüzde 58’inden oy alan AK Parti bu seçimi muhtemelen iki nedenle kaybedecek. Birincisi görevden aldığı ama soruşturmadığı adayı nedeniyle. Yani bir anlamda kayyım politikası. İkincisi ise SAADET’in adayı Veysel İlhan. İlhan konuşmalarını ormandaki ağaçlara, sokaktaki kedi, köpeğe ve kuşa yapıyor. Yetmiyor, kentte ticaret merkezi diyenlere “Şehirlerin aşırı betonlaşmasından dolayı telafisi imkânsız çevre sorunları yaşanacak.” diyerek beton AVM’ler yerine Taş Han öneriyor.

HEYECAN VEREN KADIN ADAYLAR

Asfalt beton belediyeciliği konusunda kadın adaylar çok daha güçlü şeyler söylüyor. İstanbul’un sosyalist Bağımsız Başkan Adayı Özge Akman asfalt ve beton belediyeciliğine savaş açmış durumda. Açık bir şekilde asfalta ve betona giden kaynakların nasıl doğaya ve emeğe ayrılacağını her çalışmasında anlatıyor. Daha güzeli ise seçim sürecinde sola çekerek sosyalist kampanyaya dair güzel örnekleri ortaya koyuyor.

Bu seçimdeki en ilginç süreç ise başkentin Çankaya ilçesinde yaşanıyor. Daha önce Karayalçın’ın seçimi kaybetmesine yol açan DSP’nin Adayı Doğan Taşdelen’in oğlu CHP’den tekrar aday. Bu durum zaten Çankaya’daki sol seçmenin canını sıkarken üstüne oğlu Taşdelen’in beş yılda bir milyon ton asfalt dökmesi, her şeyi yıkarak AK Parti’li müteahhitlere kenti açması pek çok insanı küskün hâle zaten getirmişti. Şimdi ise belediye meclislerini AK Parti’ye yakın kişilere açması konuşuluyor. Mesela Gökçek’e yakınlığı ile bilinen ve AVM sahibi bir iş adamının kız kardeşini ve Erdoğan’ın eski danışmanının yeğenini de meclis üyeliği için aday yapması Çankayalı seçmenin canını sıkan bir durum haline geldi. Bu durumda sandığa gitmek istemeyen ciddi bir seçmen kitlesi oluşmuş durumda.

Türkiye’nin başkentinin en büyük ilçesinde bunlar olurken iyi haber HDP adayı Filiz Kerestecioğlu’ndan geldi. Kerestecioğlu asfalt-beton belediyeciliği yerine doğa ve toplum belediyeciliği diyerek inşaat değil kent bostanı gibi politikalar önerdi. Hatta Çankaya’nın üçte birinin tarım arazisi ve mera olduğunu ortaya koyarak ve kent içinde sadece bir yılda 140 bin metrekare arsa satışını göstererek ne kadar mümkün olduğunu ortaya koydu. Bütün bunları yaparken asıl derdinin seçilmek değil, belediye meclisini halka açmak için sözcülük yapmak olduğunu açıkladı. Böylece 31 Mart’ı değil, 1 Nisan’ı hedefleyen bir modeli ortaya koyarak kent muhalefeti açısından çok önemli bir adım attı.

31 Mart’ta köklü değişikliklerin olması kolay değil. Ama seçim sonuçlarında ilginç sapmalar, defolu sonuçlar olacak gibi görünüyor. Bunda ekonomik kriz, iklim krizi ve onların derinleştirdiği siyasi krizin etkisi olacak. Bu iki buçuk kriz ise 1 Nisan’da bizi bekliyor olacak. O yüzden her ne olursa olsun 1 Nisan’da yan yana durmak, konuşmak çok değerli. Hele elimizde asfalt-beton belediyeciliğini reddeden iki parti ve bir dizi aday varken minik başarılardan güzel örnekler çıkartma şansımız olabilir. Bu dönem elimizde örnek olarak sadece Ovacık vardı. Ama şimdi sadece bu örnekler bile bize çok daha fazlasını yaratma, yeni bir 73 belediyeciliği dalgası yakalama fırsatı sağlayabilir.

Böylesi bir durumda iki buçuk kriz belki de üçe tamamlanır ve biz de krizlerin sorumlularına hesap sormayı konuşabiliriz.

(1) Bu konuda Adil Seçim Platformu tarafından hazırlanan 24 Haziran seçimleri sonrası hazırlanan raporda yer alan adil seçim matrisine lütfen bakın: https://adilsecim.net/asp-rapor.pdf

(2) Ekim ayında yaptığımız bu tartışmaya dönmek isterseniz: https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/10/26/asfalt-ve-beton-belediyeciligi-nasil-coker/

(3) https://www.birgun.net/haber-detay/beyoglunda-metruk-binalar-park-olacak.html


Önder Algedik Kimdir?

Proje yöneticisi, enerji ve iklim uzmanı. Çeşitli sektörlerde proje yöneticiliği yaptıktan sonra son yıllarda iklim değişikliği ve enerji alanında uzman olarak çalışmaktadır. İklim, Enerji, Çevre Sorunları Araştırma Derneği başkanı olup 350ankara.org iklim aktivist grubunun kurucularındandır. Raporlarına ve arşivine http://www.onderalgedik.com/ adresinden ulaşılabilir.