YAZARLAR

Beşiktaş'ta izdivaç çalışmaları

Beşiktaş'ta izdivaç çalışmaları start verdi. Televizyonlarda ve gazetelerde neredeyse her gazetecinin ve yorumcunun muhakkak bu konuda fikri var. Doğru, yalan ve sırf yakıştırmadan dolayı oluşturulan haberler ve bilgiler... “Kısmetse olur” misali bekleyip göreceğiz. Bakalım Ümraniye Tesisleri'nde imza töreninde kim masaya oturup “evet!” diyecek?

Rıza Çalımbay, Mehmet Özdilek, Sergen Yalçın (soldan sağa)

Şimdiki gençler çok bilmez. Eskiden anneler ve babalar, evlatlarının evlilikleriyle ilgili kararlarda daha büyük rol oynarlardı. Bir erkek çocuk okulu bitirdi mi veya askerden döndü mü hemen çalışmalara başlanırdı. Televizyonlarda izleyip dalgaya aldığınız “izdivaç” işleri gerçektir esasında. Yalnız bütün bu süreç ekranlarda milyonların önünde değil, daha analog yaşanırdı. Tabii o zamanlar insanların “söz”leri imzalarından daha kıymetliydi. Son cümlemi kavrayamayanlar için şimdi bunu bir örnekle açıklayalım. Kurumsal bir dünyada yaşadığımız şu günlerde en küçük borç, alacak, verecek için evraklar imzalanır, sözleşmeler yapılır. Eskiden sadece ağızdan çıkacak bir söze bakarmış işler. Eski Gedikpaşa esnafı olan bir aileden geldiğim için bu kavramların pratikteki gerçekliğine hiç de yabancı değilim. Bir tır mal, kumaş, vesaire dükkanın önüne indirilir ve tek kuruş para sorulmaz. Evet, çünkü vaat edildiği şekilde şu gün ödenecek dendi mi, “nokta”, o gün muhakkak ödenecektir. Akıllarda bir soru işareti bile kalmaz. Ama tabii dünya değişti bir hayli. Herkes birbirini kolayca kandırma teşebbüsünde bulunabiliyor. Çok kıymetli değerler kaybedilmiş İstanbul'un tozlu asfaltlarında. Neyse dönelim konuya. Şimdi biz bu örneği niye verdik? Ticaretteki güvenilirlik gibi sosyal hayatta da bu “söz verme” işi gayet geçerliydi. Mesela iki komşu, iki uzak akraba, iş ortaklığı bulunan iki aile kendi aralarında bu izdivaç işlerini gerçekleştirirdi. Ki halen de yaşanıyor bu işler. Daha çocuk yaşlarındayken aileler anlaşıyor kendi aralarında ve bir “söz” veriliyor. Halbuki o çocuklar büyüyünce belki başkalarına gönül verecek.

Büyüyüp mühendis olan oğluna gelin bakmaya başlayan Güzin Abla misali bir durum var Beşiktaş'ta. Şenol Güneş, Beşiktaş'ta dördüncü sezonunu tamamlarken TFF'nin teklifini kabul etti ve A Milli Futbol Takımı'nın başına geçti. Bu iş kesinleşince medyada ilk birkaç gün Şenol Güneş'i tartışırken herkes uyandı ve asıl tartışması gereken konuya odaklandı. Şenol Güneş'in Beşiktaş'taki görevi bence fiilen bitti ve Milli Takım süreci başladı. Bu kesin olan bir bilgi. Neden beynimize jimnastiği angarya olarak yaptıracağız ki? Olmayan bir mesele, tartışmaya asıl açık olan meseledir. Neden? Çünkü kesin bir sonuca ulaşmamıştır. Çok fazla ihtimale açık bir konudur. Hazır meselenin tam ortasına girmişken aman yörüngemizden uzaklaşmayalım.

Her gün yeni bir isim okunuyor. Son 30 yıla baktığınızda Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe'de onlarca teknik direktör gelmiş ve gitmiştir. Ben bu meselenin bu kadar gündemi meşgul ettiği bir başka dönem hatırlamıyorum. Hiç akla gelmeyecek isimler ortaya atılıyor. O isimleri tek bir paragrafta toplayalım yeri gelmişken: Sergen Yalçın, Abdullah Avcı, Okan Buruk, Mehmet Özdilek, Tamer Tuna, Samet Aybaba, Rıza Çalımbay, Ertuğrul Sağlam, Tayfun Korkut, Murat Yakın ve Mustafa Denizli. Bunlar sadece yerli isimler. Tabii burada en çok dikkat çeken ve olasılığı mümkün isimler Sergen Yalçın ve Abdullah Avcı.

Fikret Orman, seçim telaşında olmasına rağmen bu teknik direktör konusunda gayet mantıklı ve rasyonel bir açıklama yaptı. Bir bölümünü olduğu gibi verelim;

“Rıza Çalımbay, Mehmet Özdilek, Sergen Yalçın hepsi pırlanta gibi insanlar. Beşiktaş'a önemli hizmetleri oldu. Teknik direktörlük kararı sevgiye göre olmaz. Bizim tercihimiz yerli bir teknik direktör ama yabancı da olabilir. Şu ana kadar kimseyle görüşme yapmadım. Önümüzdeki haftalardan itibaren görüşmelere başlayacağız. Guti'ye şans vermemiz lazım. Şenol Hoca ile konuşacağız, onu biraz daha yetkilendirmesini isteyeceğiz ve bu şekilde fikrimiz netleşecek. Şenol Güneş'in fikirleri önemli ama bizim karar vermemiz lazım. Beşiktaş hocalığı zor bir görevdir. Yeni hocayı Beşiktaş seçimlerine eşdeğer açıklayacağız. Seçimi kimin kazanacağı belli değil, yeni gelecek yönetime de haksızlık etmemek lazım. Sanırım lig bitmeden seçimi bitiririz.”

Fikret Orman'ın yedi yıllık Beşiktaş başkanlığı döneminde en büyük özelliği bu. Bence çok atlanılıyor. Yaptığı yanlış manevra ve aldığı hatalı kararları da olabilir. Ama medya ve taraftarla, kısaca kamuoyu ile iletişimi gerçekten çok başarılı. Kırmıyor, diplomatik veya politik değil, çok net, direkt ve samimi...

Ben bu açıklamasında Beşiktaş'ın yerli bir hocayla rotasına devam edeceğini düşünüyorum. Etmeli de. Bu yorumumu “şovenizm” olarak tanımlayabilecek kimileri vardır aranızda. Ama konu hiç de öyle değil. Bakın Türkiye Süper Ligi'nde en şampiyon olan yabancı teknik direktör Arthur Zico'ydu. 2006-2007 sezonunda Fenerbahçe'yi şampiyon yapan Zico bir sonraki sezon da Fenerbahçe'yi Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final yönetti. Ama bu bahsettiğimiz 12 sene evvel. Facebook, Instagram ve Youtube bile doğru düzgün kullanılmıyordu. Yani başka bir zamandı o günler, çok geride kalan. Bu sezon Başakşehir veya Galatasaray'ın şampiyon olacağını düşünürsek son 12 sene ligde hep yerli teknik adamlar şampiyon olmuş olacak. Bu istatistik tamamen doğru.

Beşiktaş'ta şöyle bir gerçek vardır, çok yazılmayan, kısık sesle konuşulan: Galatasaray ve Fenerbahçe kaos içinde götürdüğü birçok sezonu başarıyla sonlandırmıştır. Kaotik hocalar, problemli oyuncular, yönetim seviyesinde çatışmalar... Ama Beşiktaş'ta işler hep tam tersine işlemiştir. Beşiktaş'ın koastan beslenemeyen, tam aksine dağılan bir yapısı vardır. Başarılı olduğu dönemleri incelerseniz hep düzen ve disiplin mevcuttur. Hatırlarsınız eskiden Fenerbahçe üç maç sallandığında hemen gazetede ve spor bültenlerinin canlı yayınlarında şu görüntüleri görürdük; Aziz Yıldırım takım elbisesiyle elleri cebinde tesislerde, antrenmanın içinde dolaşıyor. Sanki orada bir teknik sorumlu, bir hoca yokmuş gibi. İşte Beşiktaş'ta işler pek böyle yürümüyor. Yürümediği gibi bir de ters tepiyor. Beşiktaş'ta Süleyman Seba kadar güçlü hiç kimse başkanlık koltuğuna oturmamıştır. Süleyman Seba'yı, Beşiktaş'ın hatta Türk futbolunun “ulu önderi” olarak tanımlasak yanlış olmaz. Ama rahmetli Seba bile teknik direktörü Gordon Milne'nin işine bir gün karışmamıştır. Elleri cebinde tesislerde antrenman gezmemiştir. Ki gezebilir de çünkü Seba, diğer başkanlar gibi müteahhit, inşaatçı falan değildi. Süleyman Seba, Beşiktaş'ın eski futbolcusuydu.

Bilmeyenler için altını çizelim; İnönü Stadı'nda ilk golü atan futbolcu Süleyman Seba'ydı.

Şimdi diyeceksiniz ki, “Ara Bey bütün bunların konumuzla ne alakası var?” veya “Kafamız karıştı” Karışmasın! Çünkü bütün bu parçalar birkaç noktaya işaret ediyor. Abdullah Avcı'nın, profil olarak Beşiktaş için biçilmez bir kaftan olduğunu düşünüyorum. Ama Başakşehir'in şampiyon olması durumunda ve Şampiyonlar Ligi'ne direkt gitmesi durumunda Abdullah Avcı'nın kulübünden ayrılmasının çok düşük bir ihtimal olabileceğini öngörüyorum.

Samet Aybaba ve Ertuğrul Sağlam ile daha önce çalışıldığı için yeniden çalışılma ihtimali düşük. Sergen Yalçın, Beşiktaş tarihinin belki de en büyük yıldızıydı. Çok önemli bir profil ve gelmesinin yolunu yapan yorumcular var televizyonlarda. Ama bunun Sergen Yalçın için çok erken olabileceği yorumları da var. Mustafa Denizli, üç büyükleri şampiyon yapmış teknik adam neredeyse ikinciye turneye çıktı diyebiliriz. Ama uzun vadede düzen kurmak isteyen bir kulüp için bunun artık uygun olamayacağını düşünebiliriz. Fikret Orman'ın zaten FEDA sezonunda, takımın başına hoca bulamıyorken, en ihtiyaç duyulan zamanda teklifini geri çeviren Denizli'yle anlaşabileceğine ihtimal vermiyorum. Yabancı teknik direktör ile çalışılması durumunda Guti ile devam edilebileceği ihtimali var. Lucescu iddiaları var. Zaten her zaman tüm kulüpler için Lucescu ihtimali var. Adamın nasıl bir menajeri varsa artık bir ödül vermek gerekir. Hangi kulüp hoca ararsa işte “bilmem şu kulüpte Lucescu sesleri” diye haberler dönüyor. Hatta bu siyasete kadar sirayet ediyor. Seçim sonrası kaybeden partiler için Twitter'da “şu partide Lucescu sesleri” diye espriler dönüyor.

Beşiktaş'ta çok önemli bir seçim bizi bekliyor. Seçildiği takdirde bu Fikret Orman'ın son dönemi olacaktır. Fikret Orman, Beşiktaş'ta yıllar önce çok önemli bir tüzük değişikliği gerçekleştirdi, hiçbir Beşiktaş Başkanının üç dönemden fazla başkanlık yapamayacağına dair. Diğer taraftan Milli Takım'da Şenol Güneş'li günler ve Beşiktaş'ta yeni hoca arayışı... Yani kısaca Beşiktaş'ta izdivaç çalışmaları start verdi. Televizyonlarda ve gazetelerde neredeyse her gazetecinin ve yorumcunun muhakkak bu konuda fikri var. Doğru, yalan ve sırf yakıştırmadan dolayı oluşturulan haberler ve bilgiler... “Kısmetse olur” misali bekleyip göreceğiz. Bakalım Ümraniye Tesisleri'nde imza töreninde kim masaya oturup “evet!” diyecek?


Ara Gözbek Kimdir?

Yayın hayatına 2005'te üniversite radyosu CIU FM'de başlayan Ara Gözbek aralıksız üç sene İngilizce ve Türkçe yayınlarla canlı radyo programı hazırladı ve sundu. 2005'te CNN Türk'te Frekans programında yapım asistanı ve muhabir olarak görev aldı. Gazeteciliğe ilk olarak 2006'da BirGün gazetesinde adım attı. BirGün'de Pazar eki ve spor bölümlerinde 400'den fazla makale yayınladı, ardından Türkiye'nin en çok takip edilen spor haber sitesi sporx.com yazarlığa devam etti. 2007 yazında staj yaptığı TRT'de “NBA Europe Live” adı altında NBA'in uluslararası projesinde TRT'yi NBA muhabiri olarak temsil etti. SporX TV'de “NBA ARA'SI” programını yaptı. Bunların dışında Taraf gazetesi, tempo24.com.tr ve birçok sitede makaleleri ve haberleri yayınlandı. Döneminde çok popüler bir radyo olan Metro FM'de pek çok programa konuk ve yorumcu olarak katıldı. sokaksesi.com sitesinin ve Android ile Apple'larda uygulaması da olan Sokak Sesi Radyosu'nu kurup burada uzun bir süre “underground” radyo yayınları yaptı. Halen Gazete Duvar'da yazmaktadır.