YAZARLAR

AKP’nin beka uykusu

AKP’nin artık yerel siyaset üretme kanalları, bizzat lider kültüne dayalı, tek merkezci bir siyaset modeli tarafından kapatılmış durumda. Parti, bunun karşısında adeta bir güzellik, pardon beka uykusuna yatmış durumda; yereli tümden yok sayan, merkezde ve liderin kimliğinde eriten bir siyaset vaadini pazarlamaya çalışıyor.

AKP’nin 31 Mart için benimsediği seçim stratejisi, 7 Haziran’daki oy kaybının ardından 1 Kasım 2015 seçimlerinden bu yana olduğu gibi, bir kez daha seçmene Erdoğan’ı oylatmak. Seçmenden şu ya da bu belediye başkanı adayına, şu ya da bu yerel seçim vaadine, politika önerisine değil, yeniden Erdoğan’a oy vermesini istiyor. Bu seçimlerin hem AKP, hem de Erdoğan açısından bu denli kritik olmasının nedeni de aslında burada yatıyor. Partinin 31 Mart seçimleri için İstanbul belediye başkan adayı Binali Yıldırım dâhil adayları öne çıkaran, adayların sözünü kampanya mesajlarına taşıyan hiçbir içerik üretmemesi de bu tercihin bir sonucu olarak görülebilir. Bilmeyen biri, İstanbul için yürütülen kampanyaya baktığında kentin geçmişinin Erdoğan öncesi ve sonrası olarak ikiye ayrıldığını ve 1994’ten itibaren Erdoğan tarafından yönetildiğini düşünebilir. Partinin youtube kanalında Ankara, Bitlis, Sakarya gibi illerdeki icraatlarının anlatıldığı videolarda ne AKP’li belediye başkanlarının ne de yeni başkan adaylarının isimlerinin dahi yer almaması, buna karşılık bu filmlerin Erdoğan’ın görüntüsü ve imzasıyla mühürlenmesi, yeni Türk tipi başkanlık sisteminin tüm kararların tek merkezden alındığı, lider kültüne dayalı merkeziyetçiliği karşısında yerel siyasetin ne denli imkânsız olduğunun bir göstergesi olarak da okunabilir.

Nitekim partinin, yerel seçim için kullandığı “gönül belediyeciliği” sloganının nasıl okunması gerektiğine dair ilk mesaj, Binali Yıldırım’ın İstanbul’dan belediye başkan adayı olacağı henüz belli olmuşken, Ocak ayında verilmişti. AKP’nin bu tarihte yayınladığı “gönül adamı” başlıklı video “Bir gönüldür memleket, ama bu gönül öksüz kalmıştı” sözleriyle başlıyordu. Çöp dağlarının görüntüleri eşliğinde milletin “üzgün, mahzun, sahipsiz ve karanlıkta” kaldığından bahsediyordu. Video, milletin karanlığın ardından 1994’te aydınlık bir sabaha uyandığını söylüyor, “ gönül o aydınlıkta adamını buldu” diyordu. Reklama göre, “Gönül, milli irade olmuş”, her seçim milli iradenin yeni zaferine dönüşmüştü. AKP’nin bir rap parça eşliğinde yayınladığı son reklam filminde ise seçmenden bir kez daha “gönülden gönüle bir yol” açmasına, “gönül adamı”na oy vermesini istediği görülüyor. Şarkının birlikten, kardeşlikten, ülkenin bir kilim gibi her motiften bir renk taşıdığından dem vuran, sen yoksan bir eksiğiz, sen varsan tamamız gibi klişeleri ardı ardına yineleyen sözlerinin doruk noktası, “aç kendini birliğe, yükseleceksin zirveye” sözlerinde karşımıza çıkıyor. Böylece, 2011 seçimlerinden bu yana istikrarlı olarak “milli irade” ile özdeşleştirilen AKP’ye oy veren seçmen çoğunluğunun yeniden artık zirvede tek başına duran Erdoğan’la gönül birliği kurması isteniyor. Nitekim, reklam filminin sonunda dış ses “el ele gönül gönüle yükselen Türkiye” sloganını okurken “yükselen Türkiye” yazısının yanında sağ elini göğsünün üzerine koymuş Erdoğan’ın fotoğrafını ve partinin bu seçimde kullandığı, Erdoğan imzalı gönül belediyeciliği logosunu görüyoruz.

Siyasetteki başarısını uzun süre yerel aktörleri mobilize etme kabiliyeti üzerine inşa eden AKP’nin yerel siyaseti yerellikten tümüyle çıkaran ve adeta başkanlık sisteminin oylandığı anayasa değişikliğinde olduğu gibi Erdoğan’ın kişiliği üzerinden yürütülen bir kampanyaya indirgeyen bu seçim stratejisi bize partinin karşı karşıya bulunduğu “beka krizi” hakkında da bir şey söylüyor: AKP’nin artık yerel siyaset üretme kanalları, bizzat lider kültüne dayalı, tek merkezci bir siyaset modeli tarafından kapatılmış durumda. Parti, bunun karşısında adeta bir güzellik, pardon beka uykusuna yatmış durumda; yereli tümden yok sayan, merkezde ve liderin kimliğinde eriten bir siyaset vaadini pazarlamaya çalışıyor. Ankara için hazırlanan “Ankara icraatları” videosunu partinin youtube kanalından izleyin dilerseniz. Erdoğan’ın fotoğrafı ve “memleket işi gönül işi” sloganıyla sonlanan videoda bol bol asfalt, çamur, inşaat çukuru ve beton yığınlarının görüntüsü var. Yerel siyasete dair hiçbir şey vaat etmeyen, icraat olarak asfalt, köprülü kavşak ve çamur içindeki parklardan başka bir şey sunamayan bir seçim kampanyasıyla karşı karşıyayız. Hal böyle olunca, partinin elindeki tek seçim vaadi, Erdoğan’ın bir kez daha sandıkta kazanması oluyor. 18 yıllık parti beka uykusunda anlayacağınız. Şşşşşt. Aman uyandırmayın.


Ülkü Doğanay Kimdir?

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. ODTÜ’te siyaset bilimi alanında yüksek lisans ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yine aynı alanda doktora yaptı. Doktora çalışmaları sırasında bir yıl süreyle Paris II Üniversitesi Fransız Basın Enstitüsü’nde bulundu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü'nde öğretim üyesi iken kamuoyunda “barış bildirisi” olarak bilinen “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriyi imzalaması nedeniyle 686 sayılı KHK ile ihraç edildi. 'Demokratik Usuller Üzerine Yeniden Düşünmek' isimli kitabının yanı sıra Eser Köker’le birlikte kaleme aldığı 'Irkçı Değilim Ama…Yazılı Basında Irkçı-Ayrımcı Söylemler' ve Halise Karaaslan Şanlı ve İnan Özdemir Taştan’la birlikte kaleme aldığı 'Seçimlik Demokrasi' isimli kitapları yayınlandı. Ayrıca siyasal iletişim, demokrasi kuramları, ırkçı ve ayrımcı söylemler konularında uluslararası ve ulusal dergi ve kitaplarda çok sayıda makalesi basıldı. İmge Kitabevi Yayınları’nda editörlük yaptığı beş yıl boyunca çok sayıda kitabın editörlüğünü üstlendi ve Türkçeye kazandırılmasına katkıda bulundu. Ülkü Çadırcı adıyla yayınladığı çocuk kitapları ve Gökhan Tok’la birlikte kaleme aldığı 'Teneke Kaplı İvan' isimli bir çocuk romanı da bulunmakta.