Islık, ezan ve İslamî feminizme saldırı
Son yıllarda 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü'ne katılan dindar kadın görünürlüğü yükseldi. Taşınan pankart ve dövizler geçmişe kıyasla daha net feminist sloganlar içerir oldu. Kadın karşıtı saldırıların din bahanesiyle, ezan kullanılarak yapılması İslamî feminizme kurulan bariyerlerden birisi olarak değerlendirilmeli.
“Ezanı ıslıkla susturmak istediler, ezan-ı Muhammediye saygısızlık ettiler” iftirası, bir delinin kuyuya attığı taş gibi. Ancak çıkarmaya çalışan kırk akıllı yok. Tersine o iftiraya sarılıp büyütmeye çalışan çok. Kadın örgütlerinin açıklamalarında da belirtildiği gibi her yıl aynı saatlerde gerçekleşiyor yürüyüş. Ancak sadece bu sene sloganlar, ıslıklar, düdük sesleri ezana saldırı sayılıyor. Sosyal medyada kadın/feminizm düşmanlığının aracı olarak kullanılan iftira, Cumhurbaşkanının miting konuşmalarına ve köşe yazılarına taşınıyor. Islıkların asıl sebebinin polis engeline, barikata tepki olduğu herkesin malumu. Ancak, polis/devlet engeli gözlerden gizlenerek ezan, kadın düşmanlığında araçsallaştırılıyor. Akşam iftirayı yazıp okurlarının zihnini bulandırdıktan sonra sabah özür dileyenler olsa da 10 Mart'taki kadın karşıtı sloganlarla yürüyüş yapıldığı gerçeği değişmiyor. Polisin mülayim(!) yanına denk gelen, kadın haklarına karşı “istemezük” eylemi ve ezan iftirası, genel feminizm karşıtlığından biraz daha ötede bir anlam taşıyor.
Ezanın araç olarak kullanılmasının altında yatan nedenler arasında seçim atmosferi ve toplumsal kamplaştırma politikasıyla oyların pekiştirilmesi taktiği var kuşkusuz. Kadın kazanımlarına karşı son yıllarda güçlenen saldırılar da nedenlerden bir diğeri elbet. Fakat bu kolay tahmin edilen nedenlerin ötesi de var. Kadın düşmanlarını asıl korkutan ve dini araç olarak kullanmak yönünde pervasızlaştıran olgu, Müslüman feministlerin varlığı.
Son yıllarda 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü'ne katılan dindar kadın görünürlüğü yükseldi. Taşınan pankart ve dövizler geçmişe kıyasla daha net feminist sloganlar içerir oldu. Kadın karşıtı saldırıların din bahanesiyle, ezan kullanılarak yapılması İslamî feminizme kurulan bariyerlerden birisi olarak değerlendirilmeli. Atılan tweetlerde hedef gösterilen kadın örgütü Başkent Kadın Platformu. Yıllardır iktidar cenahından “kapatın, yeni bir dernek kurun, hiç değilse isminizi değiştirin, adınız kirlendi” şeklinde çirkin, yakışıksız mesajlara maruz kaldığı halde direniyordu, platform. Şimdi de sosyal medya hesaplarından kadın düşmanlığıyla maruf kişiler, isim etiketleyerek milletvekilleri ve bakanları, platforma karşı kışkırtmaya çalışıyor.
Süresiz Nafaka Mağdurları Platformu adlı hesap da hiç şaşırtıcı olmayan bir şekilde bu furyaya katılmış halde.
Daha ilerisi de var elbette. WhatsApp gruplarında Ankara Sakarya Meydanı'ndaki yürüyüşe ait fotoğraflar, ezana saldırı adıyla Başkent Kadın üyelerini taciz ve tahkir aracı olarak dolaştırılıyor günlerdir. Aile düşmanlığı ithamı durdurmadı. Güya hak savunucusu sayılan A. Dilipak’ın köşesinden yönelttiği fahişelik ithamı durdurmadı kadınları. Şimdi ezana saldırı ithamıyla baskı kurmaya devam ediyorlar. Ancak ellerinde başka kozlar da var. Onları devreye sokuyorlar.
Polis devleti, Kafka’nın Davası'nı andıran yöntemlerle hissettiriyor varlığını. Dernek ofisinin mal sahibine ulaşarak gözünü korkutmuşlar. Adım verilmiş, hakkımda soruşturma olduğu söylenmiş ve zararın kendisine değmemesi için mülkünden platformu çıkarmaya ikna edilmiş. İlginç değil mi? Bana soruşturma bilgisi gelmiyor. İfadeye çağrılmıyorum. Adresim belli olduğu halde evime polis gelmiyor. Hatta dernek yönetimine de haber, uyarı, soruşturma bilgisi ulaşmıyor. Fakat dernek ofisinin mülk sahibi uyarılıyor. Gerekçe “size inat hem Müslümanız hem feminist” yazılı dövizle çekilmiş fotoğrafım.
Ancak bir başka döviz de platforma mal ediliyor bu saldırılarda. Aile düşmanı olarak nitelenmemize sebep olan “Allah mısınız? Aileniz batsın” yazılı dövize gelince bize ait değil. Ama bu dövizi yazan ve taşıyan kadınları kutluyorum. Eşit sorumluluğa dayanmayan, kadın haklarının geçerli olmadığı, çocuk haklarını içermeyen, içinde şiddet olan, kadının ikincilleştirildiği aileniz batsın gerçekten. İçindeki insanın onurunun çiğnendiği aileleri kutsayanlara çok güçlü bir itiraz olmuş. Diğer yandan kapalı gruplarda yöneltilen ithamlardan birisi de FETÖ. Zamanın ruhuna uygun olarak hak ihlallerine dikkat çeken dövizler nedeniyle de Gülen Cemaati'yle ilişkilendiriyorlar. Üstelik çok yıllar önce Gülen Cemaati'nin insanın özgür iradesini ipotek altına alan yanına ve bağışlarla çok yüksek bütçe oluştuğu halde hesap verebilirlikten uzak oluşuna dikkat çekişimi “hocaefendiye hürmetsizlik” sayanlar yöneltiyor bu ithamı da. İnsan tipi, değişmeyen temel sorunumuz kısacası.
“Müstahak olduğunuz şekilde yönetilirsiniz” düsturu her daim hükümferma. Şahsen direnişimiz sürecek ancak kurumsal olarak platform bu baskılara dayanabilir mi, bilinmez. Bekleyip göreceğiz. Her şeye rağmen ülke genelinde ve diğer Müslüman ülkelerde yükselen İslamî feminizmi bastırmaya kimsenin gücü yetmez, eminim. Diğer yandan FEMEN başta olmak üzere ateizmi, feminizmin temeli sayarak dindar kadınları dışlamaya yönelen kimi feminist grupların, kadın düşmanı dinbazlarla aynı söylemi paylaştığına dikkat çekmek gerekli. Din ve feminizm bir arada olmaz, iddiasına sarılanlar ister feminist olsun ister kadın düşmanı aralarında pek fark yok. Kadına sınır çizip, rol tayin etmek ve kadın üzerinde hiyerarşi kurmak yönlerinden birbirlerine tıpa tıp benziyorlar. Dünyanın her yerindeki Müslüman feministler gibi bizim de mücadelemiz her iki gruba karşı çift yönlü sürüyor, sürecek.
Berrin Sönmez Kimdir?
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.
İktidar ve toplum arasındaki makas açıklığı artıyor 29 Kasım 2024
25 Kasım, cinskırım politikası ve teğmenler 22 Kasım 2024
İstifa etmek yerine cambaza baktıranlar 15 Kasım 2024
Kadın ve çocuk cinayetlerinde cezasızlık olgusunun payı 08 Kasım 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI