YAZARLAR

Lady Chatterly’nin Aşığı yargılanıyor!

1960 yılındaki o ünlü davaya kadar DH Lawrence’ın ünlü kitabı, ülkesi İngiltere’de müstehcen olduğu için yasaktı. Geçtiğimiz günlerde çıkan bir kitap bizi mahkeme salonuna götürüyor; savcı ve yargıçların nasıl da kendi deyimleriyle ‘sıradan insanlar’ın ahlak bekçisi kesildiğini, jüriye ‘akademisyenler ile edebiyatçıların hülyalarına ve etik değerlerine’ aldırmamalarını tavsiye ettiklerini anlatıyor. Neyse ki İngiltere’nin ‘sıradan insanları’ devlete değil, edebiyatçılara kulak verip özgürlüğü seçti.

Penguin, dünyanın en ünlü yayınevlerinden biri. Bu markayı İngilizce okusak da okumasak da kitapla alakalı olan neredeyse herkes bilir. Yayınevi, 1935 yılında kurulmuş ve 30’ların İngilteresinde kitap dünyasında bir devrim yaratmış. Bunun sebebi önemli kitapları da karton kapaklı, küçük boy ve çok ucuza basmayı akıl etmeleri. O zamana kadar, özellikle nitelikli edebiyatın geniş kitlelerin ilgisini çekmeyeceği düşünüldüğü için her kitap sadece ciltli ve lüks basılır, işçi sınıfı için pahalı sayılabilecek fiyatlarla satılırmış. Penguin, ‘altı sent’ fiyatla herkesin alabileceği kitaplar yayımlamaya başladıktan kısa süre sonra büyük başarı kazanarak aslında herkesin iyi edebiyat okuyabileceğini de kanıtlamış. Bu durum yayıncılığın kitleselleşip geniş kitlelere ulaşmasında önemli bir adım oldu.

Yayınevinin sadece ucuz ve kaliteli kitap yapmakla kalmayıp, kitaplarla okuyucu arasındaki engelleri kaldırmak üzere giriştiği farklı uygulamalar ve hatta mücadeleler var. Bunların en ünlülerinden biri Lady Chatterly Davası. Geçtiğimiz günlerde bu davayı anlatan bir kitap çıktı: ‘Lady Chatterly’nin Aşığı Yargılanıyor–Bir Gazetecinin Gözünden Ünlü Romanın Duruşma Notları’ (Yazan Sbylle Bedford, çeviren Duygu Günkut, yayınevi Siyah Kitap).

Bir zamanlar İngiltere’de de pek çok ülkede olduğu gibi sıkı bir muzır neşriyat kanunu vardı. Öyle çok uzak bir geçmiş değil, 1960’lara kadar içinde seks ve argo olan kitaplar bu ülkede yayımlanamıyordu. Bu nedenle İngiliz edebiyatının en büyük isimlerinden biri sayılmasına rağmen DH Lawrence’ın ünlü romanı ‘Lady Chatterly’nin Aşığı’ da yazıldığı 1928 yılından o güne kadar ülkesinde sansürsüz yayımlanamamıştı. Hoş bu sansür bazı ülkelerde daha erken kırıldığı için İngiliz toplumunda merak edenler mesela ABD’de basılan sansürsüz kopyalardan Lady Chatterly’nin tam metnini okumuştu. 1959 yılında yasada önemli bir değişiklik yapıldı. Müstehcenlik yine yasaktı, ama ‘bilim ve edebiyata katkıda bulunan eserler’ bundan muaf tutulabilecekti. İşte bu değişikliği fırsat bilen Penguin yetkilileri, Lawrence’ın Lady Chatterley’ini özgürleştirmek üzere harekete geçti.

1960 dünyadaki özgürlük rüzgarlarının ilk esintilerinin kendini hissettirdiği bir yıl. Bu esintinin simgelerinden biri de İngiliz entelektüel tarihinin önemli vakalarından kabul edilen Lady Chatterly’nin Aşığı Davası. Bu dava, yani resmi adıyla ‘Kraliçe, Penguin Ltd.’e Karşı’ 20 Ekim 1960’ta, Londra’nın ünlü ağır ceza mahkemesi binası Old Bailey’de görülmeye başlandı.

DH Lawrence’ın ölümünün otuzuncu yılıydı; yazar yaşasa 75. yaşını kutlayacaktı ve aynı yıl Penguin Yayınları’nın da 25. kuruluş yılıydı. Bu nedenlerle yazarın tüm eserlerini yeniden yayımlayamaya hazırlanan Penguin, özgür bir edebiyat için cesur bir adım atmaya ve ünlü romanı ilk kez sansürsüz basmaya da karar verdi. 200 bin adet tam metin ‘Lady Chatterly’nin Aşığı’ her zamanki gibi altı sentlik ucuz kitaplardan biri olarak basıldı ve depoya kondu. Ama Penguin bu işe kitapçıları katmadı; romanı dağıtmadan önce adeta kendini ihbar ederek yetkililere birkaç kopyayı teslim etti. İngiliz adaleti hemen harekete geçti ve bu meydan okumayı engellemek üzere beklenen dava açıldı.

Yargıç Byrne muhafazakarlığı ile bilinen bir isimdi, tıpkı savcı Mervyn Griffith Jones gibi. Yayınevi de hazırlıklıydı; işi şansa bırakmayıp dönemin en ünlü ve etkili avukatlarından birini, Gerald Gardiner’ı tuttular. Davanın 12 kişilik jüri sistemi ile görülmesine karar verildi. Sıradan İngiliz vatandaşlarından oluşan jüri, İngiltere’de edebiyatın kaderini belirleyecek önemli bir karar alacaktı…

Savcı Griffith Jones, DH Lawrence’ın kitabında on üç sevişme sahnesi olduğunu, yazarın kitabı adeta bu sahneler için kaleme aldığını, kitabın küfür kabul edilebilecek sözcüklerle dolu olduğunu, otuz kez ‘s.kmek’, ondört kez ‘a.’ sözcüğünün kullanıldığını, hatta zaman zaman aynı sözcük ve cümleleri yineleyerek yazarın niyetini belli ettiğini anlattı. Kitaptan bölümler okuyup bunun asla edebiyat kabul edilemeyeceğini söyleyen savcı, jüriye şöyle seslendi: “Kızınızın ya da oğlunuzun bu kitabı okumasına izin verir miydiniz? Bu, karınızın ya da hizmetçinizin okumasına izin vereceğiniz bir kitap mıdır?”

Avukat Gerald Gardiner ise iyi hazırlanmıştı. Adeta tüm entelektüel dünyayı seferber ederek, duruşmaları bir şova dönüştürdü. Aralarında EM Forster, Raymond Williams, Roy Jenkins gibi ünlülerin de bulunduğu çok sayıda isim, Cambridge ve Oxford’dan akademisyenler, edebiyatçılar hatta din adamları kitabın önemli bir eser olduğu yönünde tanıklık ettiler. Savcının sert soruları karşısında tanıklar kitabın vicdanla, sınıfsal farklılıklarla ilgili olduğunu cinselliğin de, onu kaba saba bir şey gibi gösteren gündelik dildeki sözcüklerin de, hayatın önemli ögeleri olarak kitapta yerlerini aldığını anlattılar.

.

Neredeyse bir hafta boyunca tek bir aleyhte tanıklık dinlenmedi. Bunun üstüne Savcı Griffith Jones hatta Yargıç Byrne, bütün bunları bir tür ‘elitizm’ sayan, sıradan insanların ahlak anlayışını ve gündelik yaşamını kutsayıp onlar adına onların bu standartlarını korumayı matah sayan bir yaklaşım sergileyerek jüriyi bu yönde karar almaya çağırdılar. Savcı son konuşmasında şunları söyledi: “Bu kitap piskoposların ve hocaların okuduğu gibi değil, sıradan kadın ve erkeklerin, herhangi bir edebi ya da akademik vasfı olmayan insanların okuyacağı gibi okunmalı. Bu dokümanın yayımlanmasında kamu yararına bir şey, böyle bir ihtiyaç var mı?” Tarafsız olması gereken yargıç ise jüriye şunları söyledi: “Ayaklarınız yere bassın. Başka bir deyişle, kendinizi eğitim, edebiyat, sosyoloji alemlerinin hülyalarına ve etik değerlerine kaptırmayın.”

Neyse ki jüri bu sözlere değil, edebiyatçıların hayallerine, akademisyenlerin etik değerlerine kapılmayı tercih etti ve Penguin’i suçsuz buldu… Böylece İngiltere’de sıradan insanların da iyi edebiyata layık olduğu hukuki bir karara dönüştü; kitaplar, yazarlar ve okurlar özgürleşti…