YAZARLAR

İki kahraman: Metin ve Kemal yahut Metin ile Kemal

Başka disiplinlerde, bilhassa sinemada, kardeş mucizesine şahit olduk biz ölümlüler. “Kamkaran” gibi başka görkemli örnekler de var, akrabalardan mürekkep grup bağlamında. Ama iki kardeşin müzikte bunca hayatımıza değdiği az görülmüştür.

Başlıktaki kahraman pek tabii büyük harfle olabilirdi. Olmalıydı. Ama sanırım küçük harfle olmasının bir manası var. Müzik için değil yalnızca. Dünya için de.

1990’ların sonundayız. Birileri çoğunlukla 1990’ların sonundadır. O birileriyle beraber, hepimiz, 1990’ların sonundayız. Bir kasabadayız demek isterim ama değil, aslında basbayağı şehir olan ama adı “kaza” kalmış bir yerdeyiz. Müzik her şeyimiz demek isterdim ama değil, müzik çok şeyimiz. Her şeyimiz olan hiçbir şey yok. Şimdi var mı?

Derler ki iki kardeş var. Birinin adı Metin, birinin Kemal. Bir tevatür bulutu: Yorum’un kurucu ekibindelermiş, sonra ayrılmışlar, biri aslında ülkeye giremiyormuş, sadece albüm kaydedebiliyorlarmış, konser yapabilmeleri imkânsızmış, o yüzden onları dinleyemezmişiz canlı kanlı ama albümler kaydediyorlar ya işte, onunla iktifa edebilirmişiz. Hepsinin de ötesinde, bambaşka bir şey: Zazakî şarkı icra ediyorlarmış. Burada “-mış” yok; biliyoruz, Zazakî şarkılar icra ediyorlar. Mikail Aslan’a biraz zaman var daha, Ahmet Aslan’a, başka Zazakî şarkı icra edecek müzisyenlere de. Kurmancînin periferisinin (küçük aklımızla öyle düşünüyoruz) böyle bir şey çıkarabilmesi mucize gibi geliyor o günlerde bize. Siz deyin cahillik, biz diyelim bilmezlik.

Başka disiplinlerde, bilhassa sinemada, kardeş mucizesine şahit olduk biz ölümlüler. “Kamkaran” gibi başka görkemli örnekler de var, akrabalardan mürekkep grup bağlamında. Ama iki kardeşin müzikte bunca hayatımıza değdiği az görülmüştür. Yahut şimdi ben ihmal ediyorum başka örnekleri – bağışlasınlar.

İkinci albüm Renklerde Yaşamak. Zazakîler, Türkçeler, gelenekseller, besteler. Ve meşhur, belki şu an bile bir yerlerde, birileri tarafından icra edilen “Duzgin Baba”. Caz tınılı üflemeliler, üst üste binen sesler, cesur düzenleme. O yıllar için neredeyse her şeyin yeni olduğu, her şeyin cesaret nüvesi taşıdığı zamanlar. İlk albümden, Deniz Koydum Adını’dan çok uzun bahsetmeli. Sonra, Ferfecir gelecek. Yıl 1999.

Kolaylıklar denebilir ki, diyebilirim ki, Ferfecir “firesi olmayan” çok az albümden biridir. Neredeyse bütün şarkıları, teker teker epey başarılı, epey özgün, epey biriciktir. “Karasu” ile başlayan yolculuk, “Ferfecir”e uğrar, oradan müthiş “Dewrano”ya varır, “Vay Babo”yu, “Yetiş”i de yanına alarak “Dewreso”ya ulaşır ve nihayetlenir. Düzenlemeleri o kadar ağırbaşlı, o kadar oturaklıdır ki, belki ders olarak okutulabilir.

Hepsinden bağımsız “Hangimsin Sen Benim” bahsi var. Onu şimdilik erteliyorum.

Geldik konuşmak istediğim şeye. “Sultan Suyu”na. İnternetlere 23 Şubat 2015’te yüklenmiş, Şişli Kent Kültür Merkezi’nde çekilmiş bir kayıt. Sinan Demirtaş çekmiş, Erdem Karaman kaydetmiş. Metin Kahraman gitar çalıyor ve icra ediyor. Kemal Kahraman bağlama çalıyor. Bir de keman var. İnternetlerde ismi kaydedilmemiş müthiş bir enstrümanist (bu yazıdan sonra birkaç arkadaşımdan, muhtemelen “Nasıl tanımazsın?” mesajı alacağım). “Sultan Suyu”, Pir Sultan şiiri. Mahlas beytinde Pir Sultan demezse de, Pir’e ait olduğunu anlayabileceğimiz kuvvette bir şiir.

“Sultan suyu gibi çağlayıp, akma” diye başlıyor şiir. Bilebildiğim kadarıyla Metin ve Kemal Kahraman kardeşlerin albümünde kayıtlı değil bu icra. Şişli Kent Kültür Merkezi’nde bu türkünün icrasını canlı dinleyebilmiş fanilere kıskançlık hislerimi bir kenara bırakarak şunu söylemeliyim: Bu türkü, bu icrayla kalsa da olur sanki. İnternetler çökse de, herhangi bir içeriğe erişemezsek de, bu türkünün söylenmiş olduğu gerçeği bize yeter. Biz fanilere.

Metin ve Kemal Kahraman kardeşler, küçük harfle de kahramandır benim ömrümde. Dilerim ki, çok uzun yıllar şarkı söylemeye, türkü derlemeye, Dersim’den ses vermeye, Zazakîyi daha da yukarılara taşımaya devam ederler. Biz fukara fanilere de onları dinlemek, bir daha dinlemek, bir daha dinlemek kalır. Düzgün Baba’nın canına rahmet.


Mehmet Said Aydın Kimdir?

1983 Diyarbakır. Kızıltepeli. Türk Dili ve Edebiyatı okudu. Üç şiir kitabı var: “Kusurlu Bahçe” (2011), “Sokağın Zoru” (2013), “Lokman Kasidesi” (2019). “Kusurlu Bahçe” Fransızcaya tercüme edildi (2017). “Dedemin Definesi” (2018) isimli otobiyografik anlatısı üç dilli yayımlandı (Türkçe, Kürtçe, Ermenice). Türkçeden Kürtçeye iki kitap çevirdi. BirGün ve Evrensel Pazar’da “Pervaz” köşesini yazdı, Nor Radyo’da “Hênik”, Açık Radyo’da “Zîn”, Hayat TV’de “Keçiyolu” programlarını yaptı. Editörlük yapıyor.