YAZARLAR

Vatikan’dan Pakistan’a dünyada çocuk olmak

Bu dünyada çocuk olmak çok zor, nükleer silah önceliğimiz deyip çetelerin kirli hesaplarına kurban olan, okul yerine fabrikalarda bulunan çocuklar, tanrının evinde de rahata eremiyor. Henüz doğmamış çocuğun hakkını aramakta mahir olanlar, çocuk hayata gelince sırtlarını dönüyor.

Kürenin yedi gününde bu hafta Asya ve Asya Pasifik’te yaşanan gelişmeler ön plandaydı. ABD Başkanı Donald Trump ile Kuzey Kore lideri Kim Jong-un arasında Vietnam’ın Hanoi şehrinde ikinci zirve yapıldı. Son olarak 12 Haziran 2018’de Singapur’da bir araya gelen iki liderin bu görüşmesi de ilki kadar ilgi gördü. Ancak ilk zirveden farklı olarak Vietnam zirvesinden uzlaşma çıkmadı.

ABD’nin Kuzey Kore’den nükleer deneme tesislerini yok etme talebi, Kuzey Kore’nin ABD yaptırımları kaldırılsın isteğiyle karşılık buldu. Ancak ABD, bu seçeneğe yanaşmayınca zirveden sonuç çıkmadı. Trump’ın görüşme öncesinde “aceleye mahal yok” ifadesi dikkate alındığında zirveden sonuç çıkmamasının sürpriz olmadığı söylenmeli.

Hindistan ve Pakistan 1947’de İngiltere sömürgesi olmaktan kurtuldu. Ancak iki ülkenin arası başlangıçtan beri iyi değildi. Tarihsel olarak durum ele alındığında iki ülke üç defa sıcak savaş yaşadı. İkili ilişkiler, bu hafta yeni bir gerilimle dünya gündemine taşındı. Hindistan’da 40 askerin ölmesine neden olan 14 Şubat’taki terör saldırısından Hindistan, Pakistan’ı sorumlu tutuyor ve terör örgütlerine destek verdiğini iddia ediyor. Hindistan, terör örgütleriyle mücadele kapsamında Pakistan hava sahasına girdi. Duruma müdahale eden Pakistan Hintli bir pilotu esir aldı ve gerilim tırmandı. Pakistan, esir pilotu cuma günü bıraktı. Öte yandan nisanda seçime gidecek Mudi hükümeti söz konusu gerilimi oya çevirmek için şahin tutumunda ısrarcı.

Kürede bu iki başlık ön plana çıkarken yeteri kadar dikkat çekmeyen iki konunun üzerinden duracağız. İlk olarak, nükleer güç olması ve Hindistan’a kafa tutması nedeniyle ABD ile yakın ilişkileri olan Pakistan’dan başlıyoruz. Pakistan’da çocuk olmaya mercek tutacağız. İkinci konu, yıllardır konuşulan ancak daima üzeri bir biçimde örtülen Vatikan’ın ve ona bağlı dini otoritelerin çocuk istismarları.

Nükleer güç olmak mutlu çocuklar mı demek?

Pakistan, dünyanın en kalabalık ikinci Müslüman ülkesi. Son verilere göre ülkenin nüfusu 200 milyon civarında. Son dönemde Pakistan ya Çin ile kurduğu stratejik ortaklık ya da Hindistan ile yaşadığı yüksek tansiyonlu ilişkilerle gündem oluyor. Buna karşın, Pakistanlı çocukların kaderi ve yaşam koşulları yalnızca uluslararası örgütlerin raporlarında karşılık buluyor. Pakistan nüfusunun yüzde 35’i çocuklardan oluşuyor. Başka bir anlatımla ülkede 70 milyona yakın nüfus 0-18 yaş aralığında. Bu tablo buraya kadar yalnızca nüfusu genç bir ülke izlenimi yaratıyor. Rakamlardan oluşan verilerin duyguları yok, ancak arkasındaki dram dayanılmaz.

Pakistan’ın yoksulluk oranı Dünya Bankası 2018 verilerine göre yüzde 40 dolayında. Bu oran ortalamayı yansıtıyor, kırsal bölgelerde yoksulluk oranı yüzde 70’in üstünde. Yoksulluk için baz alınan ücret günlük 1,5 dolar düzeyinde. Ülkenin serveti, dünyanın genelinde olduğu gibi, küçük bir azınlığın elinde.

Eğitim ve sağlık Pakistan’daki en büyük sorunlardan. Pakistan’daki çocukların neredeyse yarısı hiç okula gitmiyor. Okulların durumu da içler acısı. Pakistan Eğitim Bakanlığı’na göre Pakistan’daki okulların yüzde 40’ında tek bir öğretmen var. Pek çok okul en fazla iki dersliğe sahip. Okullarda “dayak” en çok başvurulan eğitim yöntemi(!). Ülke genelindeki okulların büyük bir kısmında tuvalet ve elektrik yok.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 2018 Raporu’na göre Pakistan 12,55 milyon çocuk işçiye sahip. Kayıt dışı çocuk işçiler hesaba katıldığında sayı 20 milyonu buluyor. Fabrikalar, tarım, ulaşım gibi alanlar çocukların başlıca çalıştırıldığı sektörler. Dahası çocuk işçilerin neredeyse tamamı 10-14 yaş aralığında. Ücretler bazı yerlerde günlük bir doların çok altında.

Pakistan’da çocuk olmanın zorluğu yalnızca işçilikle sınırlı değil. Karaçi gibi şehirlerde evden kaçmış, kaçırılmış, ailelerinin terk ettiği çocuk sayısı 1,5 milyon. Bu çocukların bir kısmı, dilenci çetelerin elinde rehin. Bir kısmı, militan olarak yetiştiriliyor. Pakistan sokaklarında her yaş grubundan çocuğu görmek mümkün. Hırsızlık, gasp, uyuşturucu ticareti, organ mafyası, istismar, köle olarak kullanılmak ve satılmak çocukların yüz yüze kaldığı en büyük tehlikeler. Üstelik UNICEF’e göre aile içi şiddet, yoksulluk, kaçırılma gibi sebeplerle kaçan çocuk sayısı her geçen gün artıyor. Save Children Örgütü’ne göre her yıl Pakistan’da 3 bin çocuk kayboluyor. Hangi dehlizlerde bu çocukların kaybolduğu bilinmiyor.

Zülfikar Ali Butto, 1971’den 1977’ye kadar önce Pakistan Cumhurbaşkanlığı ardından başkanlık yaptı. Butto’yu akıllara kazıyan nükleer konusundaki “Ot yesek, aç kalsak da nükleer bombaya sahip olacağız. Başka şansımız yok" sözleriydi. Kıdemli siyasetçinin bu sözleri komşusu Hindistan’ı hedef alıyordu. Hindistan da yoksulluk içinde, az gelişmiş bir ülkeydi, eğer açlığı, yoksulluğu ve çocukların geleceğini nükleer karşısında önemsiz buluyorsa, Pakistan neden bulmasındı! Bugün Pakistan bir nükleer güç ve Hindistan’la çatışmaktan geri kalmıyor. Oysa Pakistan halkı ve çocukları büyük bir yoksulluk ve dram yaşıyor. Nükleer belki caydırıcı bir araç, ancak yoksulluğa çare olmadığı, çocuklara parlak bir gelecek sunmadığı Pakistan örneğinden de görülüyor. Kalkınmayı, yoksulluğu nükleer güç olarak bitireceğini sananlar Pakistan’a baksın lütfen.

Vatikan: Kürtaja karşı sert istismara karşı sağır

Arjantinli kadınlar sokakta. Günlerdir beklenen an geldi çattı. Ülke yeşil ve mavi arasında salınıyor. Hükümet kadınların talep ettiği kürtaj yasasını reddetti. Dinmeyen tepkilere karşı halk referandum için sandık başında. Kıl payıyla da olsa referandumda kürtaj hakkı talebi reddediliyor.

Arjantinli kadınlar tepkili. Hükümetin yanında tepki gösterilen bir isim daha var. Bu kişi Arjantin’den çok uzakta dünyanın en küçük devletinin başkanı. Kadınlar “bu ülkede doğdun ama hiç bu ülkenin sorunlarına kulak vermedin, şimdi dolaylı yollarla referandumu etkiledin” diye suçluyor bu devlet başkanını. Söz konusu devlet başkanı, Papa Francis’ten başkası değil. Her Papa gibi o da kürtaja karşı. Bir konuşmasında durumu öyle bir abartıyor ki kürtajı kiralık katil tutarak birini öldürtmeye benzetiyor. Papa Francis, Arjantinli olduğunu pek gündeme getirmiyor, ancak Arjantinli kadınların kürtaj hakkı söz konusu olunca ruhani liderliğini siyasi iktidar hesaplarıyla harmanlayıp en has Arjantinli oluyor.

Katolik kilisesinin kürtaj hakkındaki pozisyonu yeni değil. Kendi meşrebince masum bebeklerin hakkının savunucusu olduğunu iddia eden kilise, nedense kendi çatısı altındaki çocuklara aynı ihtimamı göstermiyor. Vatikan’a bağlı papazların çocukları istismar ettiği uzun süredir gündemde. Kürtaj konusunda her daim tam tekmil hazır olan Papalık, bu konuda sağıra yattı, “iftira” dedi. Hatta daha ileriye gidip vakaların üstünü örttü.

Son olarak Mumbai Başpiskoposu Oswald Gracias’ın gelen istismar şikayetlerini ciddiye almadığı, yardım taleplerini geri çevirdiği ifade edildi. Üstelik Gracias, 19 Şubat’ta Vatikan tarafından düzenlenen istismar konferansını hazırlayan dört kişiden biriydi. Hatta, Gracias geleceğin papası olarak işaret ediliyor. Hâlihazırda Papalığın kaç rahibi bu nedenle mahkum ettiği, ne tür önlemler aldığı bilinmiyor. Papa Arjantin’deki kürtaj referandumuna öylesine odaklanmıştı ki, İtalya’dan Hindistan’a oradan Arjantin’e uzanan istismar davalarını göremedi. Vatikan “istismara göz yummayacağız” açıklamaları yapıyor. Ancak şu ana kadar kurbanları ve ailelerini tatmin eden bir eylem planı hazırlanmış değil.

Özetle bu dünyada çocuk olmak çok zor, nükleer silah önceliğimiz deyip çetelerin kirli hesaplarına kurban olan, okul yerine fabrikalarda bulunan çocuklar, tanrının evinde de rahata eremiyor. Henüz doğmamış çocuğun hakkını aramakta mahir olanlar, çocuk hayata gelince sırtlarını dönüyor. Kürtaja yüksek sesle hayır diyenler, hiçbir utanç duymadan, bu ne çelişki demeden; çocukların yaşam, eğitim, sağlık hakkı, yoksulluk içinde yaşamama hakkını, 10 yaşında bir çocuğun din adamlarının istismarına uğramamasını sağlama ve çalışmak zorunda kalmamasını hiç gündeme almıyor.


Mühdan Sağlam Kimdir?

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzadığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir.