YAZARLAR

Dokuz yıllık bir ara

TRT 2, sanki hiçbir şey olmamış gibi benzer bir içerikle, dokuz yıl sonra, tekrar yayın hayatına döndü. İnsan ister istemez merak ediyor: Öyleyse neden televizyoncuları işsiz, sanatçıları ekransız, sanatseverleri kanalsız bıraktınız?

Cuma gecesi, TRT 2 yeniden hayata döndü… Kapanalı dokuz yıl olmuştu. Uzun yıllar Türkiye’nin en etkili ve neredeyse hep tek kültür sanat kanalıydı. Sadece mesela ‘Okudukça’ gibi edebiyat değil, ‘Akşama Doğru’ gibi kuşak-kadın programlarıyla da ekranların ve hayatın sıradanlığında kendine biraz derinlikli bir pencere arayan ülkenin her yerindeki insanların izlediği bir kanaldı. Beğenilen kültür insanlarının gelip geçtiği, sanatçılarının bir parça da olsa sesini duyurabildiği bir alan. Evet, devlet kanalıydı iktidarların dünya görüşüyle maluldü, ama vardı. Sonra sanatçıların sesini yükselttiği bir zamanda, artık bu işle baş edemediklerinden mi yoksa gerçekten önemsemediklerinden mi bilinmez, kapattılar… Şimdi, yıllar sonra yeniden açıldı ve işin garibi TRT 2 sanki hiçbir şey olmamış gibi, adeta kaldığı yerden yayına devam etmeye başladı…

TRT 2, 1986’da Türkiye’nin ikinci kanalı olarak yayına başlamıştı. Özel televizyonların olmadığı bir dönemde, haber ve kültür ağırlıklı bir kanaldı. Zamanla kültür yayınlarının ağırlığı arttı. 2000’lerde bir kültür sanat kanalına dönüşmüştü. Birçok güzel ve önemli program yayınlanırdı ama yine de çok beğenilmez, bolca eleştirilirdi. Ne de olsa kamuya ait bir kanaldı ve haklı olarak herkes biraz sahibi olduğu bu kanaldan daha fazlasını bekliyordu. TRT garip bir şekilde büyüyüp serpilir, sayısız yeni kanal açarken ikinci kanaldan vazgeçti. Aradan bunca yıl geçtikten sonra, Cumhurbaşkanı’nın kültürel alanda daha fazla atılım talebinin de etkisiyle olmalı… yeniden açılmasına karar verildi.

Konuyla ilgili geçen hafta Anadolu Ajansı’na konuşan TRT Genel Müdürü İbrahim Eren, “TRT2 kültür sanatın tek kanalı olacak” demiş. Elbette öyle olacak. Çünkü televizyonda ulusal yayın yapan bir başka kültür sanat kanalı daha yok. TRT 2 varken de yoktu, kapanınca da olmadı. Çünkü bunu sadece kamu, yani TRT yapabilirdi. Bir zamanlar el üstünde tutulan haber kanallarında bile kültür sanat programları günde yarım saat bile yer bulamadı kendine. Asla ticarileşemeyecek bu alanda dolu dolu yayın yapmak ancak kamunun harcı, kamunun işi ve dolayısıyla sorumluluğu olabilirdi. Fakat bir acayiplikler ülkesine dönen Türkiye’de, kamu belli bir siyasi istikamete hizmet etmeyen her şeyden olduğu gibi bu işten de çıktı gitti. Hem de yerine hiçbir şey koymadan.

Hafta içi çıkan TRT 2 konulu haberlerde önce Genel Müdür İbrahim Eren’in açıklamalarını okuduk. Eren’in açıklamalarında muhafazakar dünyanın dışında ye alan ya da İslam kültürünün bir parçası olmayan tek bir yerli sanatçının ya da yazarın adı geçmiyordu. Buna bakarak TRT 2’nin epey farklı bir yüzle hayata döneceğinden, iktidarın ideolojik aygıtlarından birine dönüştürüleceğinden hiç şüphemiz kalmamıştı. Ama açıklanan programlara bakınca durumun tam da böyle olmadığı anlaşıldı. Evet yayın akışında pek çok muhafazakar isim ve konu var ama aynı zamanda Aykut Köksal, Doğan Hızlan, Mehmet Açar ve Alin Taşçıyan, Fuat Güner gibi tanıdık güvenilir isimler; Balat’taki müzayedeleri konu alan ‘Eskici’, eski filmleri konu alan ‘Tarihin Ruhu’ gibi iyi fikirler de var. Cuma günü başlayan yayına şöyle bir göz atınca iyice anlaşıldı ki durum hiç de vahim değil. Adeta TRT 2, kaldığı yerden yola devam ediyor.

Sanki geçmiş ve bir daha gelmeyecek zamanlardan bir görüntü, ses, bir nostalji yayını gibi. İlk gece Nuri Bilge Ceylan’ın en yeni filmi ‘Ahlat Ağacı’nı yayınlayan TRT 2, ilk Pazar sabahını da Sergio Leone’nin ‘İyi Kötü Çirkin’inine ayırmıştı. (Kadim TRT geleneği, pazar sabahları kovboy filmi…) Film bitince Yeşilçam sohbeti başladı, ardından da klasik müzik yayınına geçildi. Gece bir ara tekrar açtığımda Anjelika Akbar, Gülsin Onay ile sohbet ediyordu. Gülsin Onay, stüdyodaki piyanonun başına geçip Chopin çaldı…

Tıpkı eski güzel günlerdeki gibi…

Öyle çünkü ülkede bu konuyla ilgilenen insanları umursayarak, onlara değer vererek iyi bir kültür ve sanat yayıncılığı yapmanın yollarından biri bu. Yelpazenin farklı alanlarından isimlerle belli bir denge tutturup olabildiğince kültür dünyasında kendini kanıtlamış, iyi işler yapan insanlara ekranı emanet etmek. Evrensel standartlara göre Türkiye’deki en iyi ve en sevilen müzisyenleri, sinemacıları, yazarları konuk edip onların işlerinin daha çok insana ulaşması için çabalamak… TRT 2 vaktiyle bunun için çabalıyordu, öyle görünüyor ki şimdi de hedef aynı.

İnsan bu durum karşısında, o yayın akışını görüp, programları izleyince ister istemez soruyor: Madem bu içerik iyiydi, o zaman kanalı neden kapattınız? O kanalı ayakta tutan, televizyonculuğu tutkuyla ve gururla yapan onca TRT çalışanını neden horladınız, işinden gücünden ettiniz? Yıllarca çalıştırmadınız, mecburi hizmete yolladınız, emekliliğe zorladınız. O kanalda sesini duyurabilenleri neden naçar, o kanala bakarak biraz nefes alabilenleri neden nefessiz bıraktınız?

Bu soruların yanıtlarını hepimiz bal gibi biliyoruz, ama istiyoruz ki o kararları alanlar ve onları tasvip edenler de hiç değilse bir kez kendine sorsun. Bir yanıtları varsa duymak isteriz…

Biz, dokuz yıl önceki biz miyiz? Bilmiyorum. Ama şimdilik tek tesellimiz, eski kanalımıza tekrar kavuşmuş olmamız. Belli ki bir süre gözümüz hep orada olacak…