YAZARLAR

'3 büyük' ne kadar kollanıyorsa, Başakşehir o kadar kollanıyor

Başakşehir de arkasındaki tüm desteğe rağmen ne tribüne seyirci çekebiliyor, ne de Bursaspor'un şampiyon olduğu sezon olduğu gibi gittiği stadyumlarda saygı ve destek görüyor, alkış alıyor. Turuncu-lacivertliler, tüm bunlara rağmen hâla şampiyonluğun en güçlü adayı konumundalar. Ancak bunda sadece Başakşehir'in ardındaki destek mi pay sahibi?

Kenan Evren ve ekibi, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından “demokrasiye geçiş” sürecinde sadece üç partinin 'özgürce düzenlenen' seçimlere katılmasına izin verdi. Bunlardan biri de Evren'in bizzat ardında olduğu ve televizyon ekranından da desteklerini açıkladığı Milliyetçi Demokrasi Partisi idi. Ancak ardındaki tüm devlet desteğine rağmen MDP, üç partinin katıldığı seçimde en az oyu aldı. Yani arkasında ne kadar güçlü bir destek olursa olsun, bazı şeylerin gerçekleşmesi için sadece bu yeterli olmuyor.

Başakşehir de arkasındaki tüm desteğe rağmen ne tribüne seyirci çekebiliyor, ne de Bursaspor'un şampiyon olduğu sezon olduğu gibi gittiği stadyumlarda saygı ve destek görüyor, alkış alıyor. Turuncu-lacivertliler, tüm bunlara rağmen hâlâ şampiyonluğun en güçlü adayı konumundalar. Ancak bunda sadece Başakşehir'in ardındaki destek mi pay sahibi?

Bu hafta, Antalyaspor-M. Başakşehir maçında hakem Mete Kalkavan'ın kötü yönetimi, şampiyonluk yolunda diğer takımların taraftarlarında infial yarattı. Türkiye'deki hakemlik kurumunun bu halde olmasında kim baş rolde?

Yıllardır ülkedeki futbol ekonomisinin kendi kendine üretmediği, yayın ihalesinden gelen fazladan parayı oraya buraya saçan, kulüpleri şımarık çocuk kaprisleri ve mantık seviyesiyle idare eden, muazzam gelirlere ve ardındaki onca insan desteğine rağmen 100 yıllık kulüpleri kapanmanın, iflasın eşiğine getiren yöneticilerin ve tüm bunlar yaşanırken bu yöneticilere alkış tutan insanların hiç payı yok mu?

Onlar kabul etmeseler de gerçek bu: Sadece hakem desteği değil, bugün Başakşehir'i eleştirdikleri “arkasında hükümet var” söyleminden en çok kendileri yararlanmadılar mı? Bütün başbakanlar ve cumhurbaşkanlarının huzuruna çıkılmadı mı? Hangi hükümet dönemi olursa olsun, bütün maliye bakanları bu kulüplerin vergi borçlarını sürekli olarak silmedi mi? Peki, şimdi durum farklı mı? Bankalar Birliği'nden 4 yıl geri ödemesiz kredilerle sağlanan parasal kaynak, devre arasında transferlere gömülmedi mi? (Bunun, yaz döneminde kulüplere UEFA'dan gelmesi muhtemel transfer yasağı öncesi son hamleler olduğu da konuşuluyor. Özellikle şampiyonluk umudu kaybolan ve seneye Avrupa'da olamayacak Fenerbahçe'nin transferleri...)

Üstelik Başakşehir, onların sahip olduğu en önemli desteğe asla sahip olamadı: Medya gücü. Bütün bunları düşündüğümüzde Başakşehir için “destekleniyor” diyorsak, bugüne kadar "büyüklere" sağlanan destekleri de göz ardı etmeyelim. Bu yolu onlar açtı. Eğer bu kulüpler, sahip oldukları muazzam desteği akılla birleştirip biraz da organizasyon ve futbola zaman ayırsalardı, ortada Başakşehir tartışması olmazdı. Diğer bütün takımlarda olağanüstü bir gerileme olduğu için Başakşehir böyle önde görünüyor. Başakşehir'in farkı, aldığı desteği "üç büyük" takıma göre çok daha iyi kullanması.

2014-15 sezonunda, Şenol Güneş'in ligi 6'ncı sırada bitiren Bursaspor'unun maçlarını kaçırmadığımı hatırlıyorum. O dönemde birçok insan da bu maçları takip ediyordu. Zaten yıl bitiminde, sadece Fenerbahçe bu takımdan 4 oyuncuyu transfer etmiş, Beşiktaş ise oyunun mimarı Güneş'i başa getirmişti. Ozan Tufan için Beşiktaş'la Fenerbahçe arasında kopan “tufan” ve yıllar sonra Ozan Tufan'ın içinde bulunduğu durum da bu takımların nasıl yönetildiğine bir örnek. Ozan için ödenen bonservis bedeli sonrasında oyuncunun önlenemez düşüşü ve bugün Alanyaspor’da kendisi de futbolculuğunda benzer durumları çokça yaşamış antrenörü Sergen Yalçın’ın, “Ozan’a futbolcu olduğunu yeniden hatırlatıyoruz” açıklaması… Gerçekten bunları yok mu sayalım ve işin kolayına kaçıp “Başakşehir destekleniyor” mu diyelim?

Evet, belki Abdullah Avcı da “üç büyüğün” ilk etapta aklına gelmeyecek birçok oyuncuyu kullanarak bir başarı yakaladı. Ancak bu oyun "seyre değer" olamadı bir türlü. Tarafsız ya da ikinci bir takımı destekleyecek insanları çekemedi kendisine.

Sonuç olarak, ortada ne daha önce yaşanmamış boyutlarda bir destek ne de ahım şahım bir futbol var Başakşehir adına. Üstelik, Başakşehir'in bu sezon şampiyon olması diğerlerini daha geriletecek. Beşiktaş'ın bir yıl bile olmadan nereden nereye geldiğini görüyoruz. Burak Yılmaz transferiyle risk alsalar da Galatasaray gibi bir "çılgınlığa kapılmadılar". Galatasaray, tıpkı geçen yıl olduğu gibi kendisini şampiyonluğa ve Şampiyonlar Ligi'ne doğrudan katılıma mecbur etti. Ve bunun olmadığı ilk yıl onlar da tepetaklak olacaklar.

Bunlar gerçekleşirse “şirket gibi yönetilen” Başakşehir, aradaki futbol makasını değil belki ama ekonomik makası -maalesef- iyice açacaktır...