YAZARLAR

Hep, hepyek değil: Volkan İncüvez

Volkan İncüvez, çok iyi çalıyor çaldığını. Benim ilgilendiğim kısım başka, ve o dediğimde müthiş bir içtenlik hissediyorum. Buna da kendimce bir anlam atfediyorum.

Volkan İncüvez’i, sadece bir kere dinleyebildim canlı olarak. Seçkin Erdi’nin Kampana romanının gecesiydi, ikinci kattaydık, çok kıvırcık saçlı İncüvez sahnede hazırlık yapmıştı, koltuklara, sandalyelere dağılmıştık, elimizde şaraplarla kulak kesilmiştik. Sakince çıktı, kısacık selamladı, kitabı ululadı, kitaplar için bolca yan yana gelme temennisinde bulundu ve başladı. Hepyek. Her şeyin enstrüman olabildiği inanılmaz bir performans. Anlatması çok güç. Deneyeceğim.

Sahnede elektrikli kimi şeyler, aksam mı demeli, kimi elektrikli yapılar var. Sandalyenin önünde, ayak hizasında iki pedal var; o pedalı gitaristlerden tanıyorum. Birkaç telli enstrüman var; yanılmıyorsam “çağlama” da bunlardan biri. İncüvez, gün içinde defalarca yaptığımız ve asla müziğe bir katkısı olacağını düşünemeyeceğimiz “cıklama” da dahil olmak üzere, sahnede her şeyle müzik yapıyor. Örneğin, altı kere cıklıyor mikrofona, ilk baş bunu neden yaptığını anlamıyorsunuz. Meğer o bir yerde kaydediliyor, sonra o cıklamanın üzerine telliler başlıyor. Telliler de kaydediliyor, bir katman daha biniyor üstüne. Başka bir telli enstrümana geçiliyor sonra, o cıklama ve diyelim ki gitarın müziği devam ederken, üstüne. “Hepyek” dediği o; sanki sahnede bir orkestra varmış da, mikrofonun önüne sakince gelip şarkı icra edecek solistini bekliyormuş gibi. Oysa tek başına sahnede. Dördüncü katmanda mesela, bir hece, bir ses söylüyor ve onu da kaydediyor. Altta, dört başı mamur bir beste çalıyor işte. Hepsini tek başına yapıyor İncüvez, inanamayarak izliyor, dinliyorsunuz siz de.

Çok iyi bir enstrüman icracısı. Teknik mizana tâbi tuttum da, sonunda bunu söyledim diyemem elbette, haddim değil. Benim “iyi enstrüman icracısı”ndan anladığım, çaldığı enstrümanla kurduğu gönül ilişkisi. Yakınlarda buna benzer bir ilişkiyi, ne demeli, “sevgiyi” Muhlis Berberoğlu’nda gördüm. Doğru notaya basmak mı, notaya basarken adeta sevinmek mi? “Efendimiz Acemilik” romantik bir şey kabul, ama birileri de o ruh haline hürmet ediyorsa, övmeyelim mi? Yıllar evvel bir derslikte, sıranın üzerine oturmuş ayağını çekiştire çekiştire “Doktor” söyleyen Sefa Topsakal’ın prozodi hatalarını bulmanın kime ne faydası var? Bana bir faydası yok doğrusu. Volkan İncüvez, çok iyi çalıyor çaldığını. Benim ilgilendiğim kısım başka, ve o dediğimde müthiş bir içtenlik hissediyorum. Buna da kendimce bir anlam atfediyorum.

Çok güzel türkü söylüyor İncüvez. “Debdebe” ile yeni müziği de araştırıyor; üflemeli enstrümandan beri durmuyor, kimileyin metafizik tecrübeye yaklaşır besteler yapıyor. Söylemeyi unuttum; besteci de İncüvez. İtiraf etmeli; türkü deltası içinde, kendimi nispeten uzak hissettiğim bir coğrafyadır Karadeniz. Kazım Koyuncu’nun yaptığı büyük güzellikler müstesna, sanırım hiçbir zaman yakın hissetmedim, hususi açıp dinlemedim, üzerine düşünmedim. Bu metin boyunca şarkı, türkü ismi anmıyorum bilerek, okuyan dinlemek isterse kendi bulsun dinlesin diye. Ama Karadeniz kısmını vurgulamalıydım. Ve isim anmama gayretimi tek bir icrayla esnetiyorum: Huma Kuşu. Metin-Kemal Kahraman’ın müthiş icrasını unutmak çok zor. Ama İncüvez de o kadar müstesna, o kadar çarpıcı söylüyor ki, müziğin nasıl müthiş bir şey olduğuna, insan bir kere daha ikna oluyor. Bu çağda ikna olmanın da bir manası var.

Volkan İncüvez, bana kalırsa deha kumaşı taşıyan bir müzisyen. Aklıma Cemal Süreya’nın “Bir kumaş ilk metresinden belli olur,” deyişi geliyor. Bir kere dinlediğim, sonra internet aracılığıyla çok uzun dinlediğim bu adamın yeni bir albümü geliyor. Hissettiğim kadarıyla bizatihi kendisi için de enteresan, aşkın bir şey yapıyor. Çok merakla, çok hevesle albümünü beklediğimi söylememe, bilmem gerek var mı?

Bu büyük müzisyeni takip etmenizi, dinlemenizi, beklemenizi, şehirlere, salonlara çağırmanızı umarım. Deha kumaşına öyle her pazarda rastlanılmıyor malum. Buradan, oraya bin selam ile. Çok yaşayın Volkan İncüvez. Hüda sizden razı olsun.


Mehmet Said Aydın Kimdir?

1983 Diyarbakır. Kızıltepeli. Türk Dili ve Edebiyatı okudu. Üç şiir kitabı var: “Kusurlu Bahçe” (2011), “Sokağın Zoru” (2013), “Lokman Kasidesi” (2019). “Kusurlu Bahçe” Fransızcaya tercüme edildi (2017). “Dedemin Definesi” (2018) isimli otobiyografik anlatısı üç dilli yayımlandı (Türkçe, Kürtçe, Ermenice). Türkçeden Kürtçeye iki kitap çevirdi. BirGün ve Evrensel Pazar’da “Pervaz” köşesini yazdı, Nor Radyo’da “Hênik”, Açık Radyo’da “Zîn”, Hayat TV’de “Keçiyolu” programlarını yaptı. Editörlük yapıyor.