YAZARLAR

Rus basınında geçen hafta (9-15 Şubat): Soçi zirvesi 'Güvenli bölge-İdlib takası'na odaklandı

Nezavisimaya gazetesinde yayımlanan yazıda İgor Subbotin Soçi'de tartışılan konuları ele aldı. Rusya açısından savaş sonrası ana sorunun Türkiye ve İran’ın nüfuzunu sınırlamak olduğunu iddia eden yazar, Moskova ve Ankara’nın “güvenli bölge – İdlib takası"na odaklandığını tahmin etti.

Regnum ajansı yazarı Stanislav Tarasov, Soçi’deki basın toplantısında Putin’in, “kimi sorunlar hâlâ çözülmemiş ama bugüne kadar aktif, omuz omuza çalıştığımız gibi çalışmaya devam edersek, uzlaşmaya açık olursak, başaracağız” sözüne atıfta bulunarak Putin, Ruhani ve Erdoğan’ın “her konuda anlaştıklarını” tahmin etti.

Yazara göre müzakere detaylarını açıklamayan üç liderin davranışı ve konuşma tonu, toplantıdan memnun olduklarını belli etti. Müzakerenin sadece 70 dakika sürmesinin, üç tarafın kapsamlı hazırlık yaptıklarını gösterdiğini öne süren Tarasov, Putin, Ruhani ve Erdoğan’ın ağzından birbirine çok benzeyen cümle ve tabirlerin çıktığına dikkat çekti.

Türkiye’nin Fırat'ın doğusuna girip girmeyeceği hâlâ meçhul ama Moskova, Ankara ve Tahran’ın Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunması manidar. Erdoğan’ın Adana Mutabakatı'ndan söz etmesi de öyle.

Kommersant yazarı Marianna Belenkaya Soçi zirvesinin arka planını anlattı. Belenkaya'ya göre Türkiye’den çekinen Kürtlerin, Şam ile yürütülen diyaloğa hız vermesi Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunan Moskova tarafından memnuniyetle karşılanıyor. Ankara “güvenli bölge” operasyonuna hazırlanırken Suriye ordusunun Menbiç’e doğru ilerlemesi ve bölgede Rus inzibatın devriyeye başlaması bu bağlamda manidar.

Aslında Moskova "güvenli bölge"ye karşı çıkmıyor, yeter ki bu proje Şam tarafından onay görsün ve “ebedi” sürmesin. Yazarın deyişiyle sözde bu şartlara evet diyen Türkiye, kendisine bağlı muhalif grupların güvenliğini garantileyene kadar işgal ettiği ve edeceği toprakları Suriye’ye iade etmek niyetinde değil gibi.

Mevcut durumu değerlendiren Rusya’nın Türkiye’ye çok “titiz” davrandığını vurgulayan Belenkaya, örnek olarak Rus tarafının, Amerikan askerlerine “işgalci” demesine rağmen “Şam’ın davetlisi olmayan” TSK için bu tabiri kullanmadığına dikkat çekti.

Nezavisimaya gazetesinde yayımlanan yazıda İgor Subbotin Soçi üçlü zirvesinde tartışılan konuları ele aldı. Rusya açısından savaş sonrası ana sorunun Türkiye ve İran’ın nüfuzunu sınırlamak olduğunu iddia eden yazar, Moskova ve Ankara’nın "güvenli bölge – İdlib takası"na odaklandığını tahmin etti. İran’a gelince Tahran – Bağdat – Şam – Beyrut “Şii koridoru” kurmaya çalışan İslam Cumhuriyeti açısından Suriye tam bir gözbebeğidir.

Bu durumda konumunu güvence altına almaya çalışan Moskova, Soçi zirvesinin arifesinde istihbarat şefini Suudi Arabistan’a, Güvenlik Konseyi Başkanını da BAE ve Mısır’a gönderdi. Yazara göre bu gelişmeler, Rusya’nın “Astana platformu müttefiklerini Arap güç merkezleri ile” dengelemeye çalıştığını gösteriyor. Başka deyişle Arapların Kürtlere destek vermesi Suriye’de Türkiye ve İran’ın nüfuzunu azaltacak.

Yazıyı bitirirken “Astana üçlü formatının güncelliğini kaybettiğini” iddia eden Subbotin, Suriye’deki siyasi dengeye, muhalefet ile diyalog içinde olan başka ülkelerin ön plana çıkması ile ulaşılabilir, ifadesini kullandı.

Aynı gazetenin yazarı Vladimir Muhin’e göre IŞİD ortadan kalktıktan sonra Suriye’nin ana sorunu “Kürt-Türk çelişkisi” olacak.

15 Şubat’tan itibaren asker sayısını kısmaya başlayan Suriye ordusu, İdlib’de arada sırada militanlarla sıcak temasa giriyor. Yazarın dediği gibi bu arada TSK ile ÖSO, güvenli bölge kurma bahanesiyle Suriye’nin kuzey topraklarını işgal etmeye hazırlanıyor.

ABD’nin Kürtlere destek vermesi Türkiye’yi rahatsız eden bir unsur. Buna rağmen Ankara, önümüzdeki süreçte yer alacak ve güvenli bölge konulu Türk-Amerikan müzakeresinin iki ülke arasındaki problemleri ortadan kaldıracağını sanıyor. Bununla beraber Erdoğan ABD’ye hitap ederken ültimatom dilinden vazgeçemiyor.

Gazeteye konuşan “askeri uzman” Şamil Gareev, Kürtlere destek veren ABD, Fırat doğusunu Esad’a iade etmek niyetinde değil. Kürtler de Esad ile barışmaya çalışırken Washington’un tercihi, Fırat doğusunu Esad’dan ziyade Türkiye’ye vermek yönünde, dedi.

Rusya Harp Akademisi üyesi Eduard Rodyukov da işin “enerji” tarafından söz etti. Kendisine göre Fırat'ın doğusunda çıkan petrol, eskiden daha çok Türkiye’ye satılırken son zamanlarda esas alıcısı Şam rejimi olmuş. Rodyukov, "İşte bu durum Türkiye’nin hiç hoşuna gitmiyor" ifadesi ile röportaja nokta koydu.

St. Petersburg Çağdaş Ortadoğu Araştırma Merkezi Müdürü Gumer İsayev de, "Kürt meselesi"nin Suriye krizinin odağı haline geleceğini öne sürdü.

EADaily ajansına konuşan İsayev'e göre, Erdoğan Suriye’deki gelişmeleri kontrol altına alamayınca gittikçe ağırlık kazanan "Kürt meselesi"ne odaklamak zorunda kaldı. “Arap Baharı” sayesinde bölge liderliğini elde etmeyi düşleyen Türkiye, tam tersine birçok ciddi problemle karşı karşıya geldi.

Bugün yeraltı kaynakları açısından zengin geniş toprakları kontrol eden ABD destekli SDG, bağımsızlığını kabul etmek istemeyen çok sayıda düşmanı idare etmek zorunda. Amerikan askerlerinin çekilişi, Kürtleri Türkiye ve Esad ile yüz yüze bıraktıktan sonra önümüzdeki sene “Kürt meselesi” Suriye krizinin püf noktası olacak. Çünkü Suriye’den çekilen ABD, Irak’ta yaptığı gibi Kürtlerin siyasi yapılanmasına destek vermeye devam edebilir.

"BAAS Partisi krizden ders alıp ülkede kökten reform uygulayabilir mi?" sorusuna cevap veren uzman, Suriye’de “siyasi parti” kavramının çoktan beri ortadan kalkıp partilerin yerini, asker ve polis komutanları, oligarşi, devlet başkanı ve eşinin akrabalarından ibaret “siyasi aileler”e bıraktığını anlattı. İsayev "Savaş zarfında durum daha da kötüleşti, 'Esad sistemi' ve devlet yapısının dejenere olduğunu gördük" dedi.


Andrey İsaev Kimdir?

Moskova Devlet Üniversitesi Türkoloji Bölümü'nden mezun. Rusya Bilim Akademisi Şarkiyat Enstitüsü ile Kazan Devlet Üniversitesi'nde çalıştı. Toplam 17 yıl çeşitli görevlerde Türkiye’de bulundu, Çin ve Hindistan’da çalıştı. Gazetecilik, araştırmacılık ve çevirmenlik yapıyor. RS FM radyosu kurucularından ve ilk genel müdürü.“Eski Çağ Türkiye tarihi” ve “Hint-Avrupa Mitolojisi: bir inceleme denemesi” adlı kitapları var.