YAZARLAR

Tanzim satıştan siyasi alışveriş

Patates, patlıcan kuyruğu fotoğrafı yaratmaya değecek bir siyasi sonuç alıp alamayacağı elbette çok tartışmalı ama “uzun zamandır görülmemiş sahnelerin” daima iktidar aleyhine olmadığı da ortada. Hatırlanırsa, uzun yıllar görülmeyen asker cenazelerinin de iktidarı sarsacağı söylenmiş ama tam tersi yaşanmıştı.

İçinde bulunduğumuz haftanın ve muhtemelen önümüzdeki haftaların da en önemli siyasi gündem maddesi tanzim satış noktaları olacak gibi görünüyor. Bir süredir soğan deposu baskınlarıyla, market zincirlerine yönelen tehditlerle süren “enflasyonla mücadele” yeni bir aşamaya geçti. Erdoğan haftalar öncesinden yapabileceklerinin işaretini vermiş, 5 Şubat grup konuşmasında da tanzim satış noktaları kuracaklarını açıklamıştı. Ankara ve İstanbul büyükşehir belediyeleri tarafından oluşturulan tanzim satış noktalarında daha ilk gün uzun kuyruklar oluştu. Yine Erdoğan, açılan satış noktalarında sebze fiyatlarının yarıya kadar indirildiğini, yakında deterjan gibi başka ürünlerin de ekleneceğini söyledi. Tarım Kredi Kooperatifleri Genel Müdürü de, tanzim satışların 2.5 ay için planlandığını açıkladı. Görünen o ki, seçime kadar konu ve tartışmaları gündemimizden inmeyecek.

Meselenin ekonomi tarafındaki tartışma hayli sert ve çok erken bir evrede epey dallanıp budaklanmış durumda. Tartışma sadece iktidara yakın olan ve olmayan yorumcular arasında yaşanmıyor, muhalif yorumcular arasında da, meseleye nereden bakılacağı konusunda yüksek perdeden bir kavga baş gösterdi. Daha liberal veya liberal ekonomi politikalarıyla arası fazla bozuk olmayan yorumcular, tanzim satış noktalarını bir tür kumanda ekonomisine geçiş olarak değerlendirdiler. Devletin ekonomiden elini eteğini çekmesinden, süper serbest ticaret politikalarından geri dönüşe, devletin pazarcılığa başlamasına işaret edip durumu alaya aldılar. Meselenin çok daha derinlikli bir sistem sorunu olduğunu örttüğü iddiasıyla bu yaklaşımlara tepki veren daha soldan yorumcular ise, vazgeçildiği için dalga geçilen şeyin sorunun asıl nedeni olduğunu söylediler.

Tanzim satış uygulamasının olası ekonomik sonuçları konusunda da hayli farklı görüşler mevcut. Bir grup yorumcu, çok göstermelik olan bu uygulamanın herhangi bir ekonomik sonuç üretmeyen siyasi bir gösteri olduğu fikrinde. Fiyatlara bir etkisi olmamasına rağmen “piyasa ahenginin” bozulması endişesi de, dile getirilenler arasında. Bazı kısa vadeli ekonomik sonuçlar yaratsa bile uzun vadede daha derin bir krizi besleyeceği (veya saklayacağı) konusundaki yorumlar da, önemli bir ağırlık oluşturuyor. Elbette çoğunluğu iktidara yakın bazı değerlendirmeler ise bu girişimin dolaylı ekonomik etkileriyle bir disiplin yaratabileceğini ve spekülatif hareketleri yatıştıracağını iddia ediyor. Özetle tanzim satış operasyonunun etkileri konusunda; bir şey olmaz, olur ama geçici, olur ama iyi olmaz, iyi olur ama yetmez, çok iyi olur versiyonlarıyla uzayan bir olasılıklar listesi var.

Ekonomik gerekler ve olası sonuçlar tartışması bir süre daha devam edecek, muhtemelen ortaya çıkan verilerle yeni tartışmalar açılacak. Ancak olayın çok ciddi bir siyasi yönü olduğuna ve çok önemli siyasi sonuçları olacağına kuşku yok. Zaten ekonomik görünümlü tartışmalar da hızla siyasi bir zemine doğru kayıyor. İktidarın, ekonomik olarak piyasanın yüzde birini bile etkilemeyecek bir hamle için bu kadar gürültü çıkartması bu yüzden. Çok kabalaştırırsak siyasi etkileri konusunda iki farklı yaklaşım söz konusu: Birinci görüş; tanzim satışlar ekonomik kriz dolayısıyla sıkıntıdaki iktidarı daha da zorlayacak riskli bir çaresizlik hamlesi olarak etki gösterecek. İkinci görüş; iktidar daha önce de defalarca yaptığı gibi krizden fırsat yaratarak bunu kendisi için avantaj haline getirecek. Şimdiye kadar tanzim satış kuyruklarında yapılan halk röportajlarında ve sosyal medya hareketliliğinde her iki tezi de destekleyecek veriler bulmak mümkün. Kimin haklı çıkacağına karar vermek için de biraz erken.

İstediği sonucu alıp alamayacağı tartışmalarını şimdilik bir kenara koyup, iktidarın olası siyasi hedeflerine bir bakalım: Ekonomik kriz olasılığı belirginleştiğinde de, krizin etkileri göstergelere ve hayata yansımaya başladığında da, iktidar bunu dış kaynaklı bir ekonomik saldırı olarak tanımladı ve kabulünü zorladı (kısmen sağladı). Bu siyasi tutum, bazen hareketsiz kalarak “tehditlere pabuç bırakmayan” bir hava, bazen ekonomi elitlerini de hizaya sokan telafi ve kollama önlemleriyle devam etti. Tanzim satış hamlesi, bu politik tutumla uyumlu olarak değişen bir durumu değil, yeni bir aşamayı işaret ediyor: Tehdit ve tehlike (saldırı) devam ettiği için güç göstermek gerekiyor. “Kriz yok gibi davranmak yerine, algıyı bozanlara müdahale ediyoruz” diyor. Durdurulamayan enflasyonu bir acizlik durumu olmaktan çıkartıp bir güç gösterisine (meydan okumaya) dönüştürmek, sürdürmeye çalışılan nedensellik algısıyla ilişkili.

Koşullar, göstergeler değiştirilemiyorsa algı yönetmenin öncelik kazanması pek çok krizde uygulanan bir yöntem. Yapılan araştırmalarda, ekonomik sorunlara ilişkin önem, endişe ve beklenti ölçümlerinin çok hızlı bozulmasına karşın, siyasi tablonun aynı hareketliliğe sahne olmaması, bu yöntemin işlediğini gösteriyor. Elbette, ekonomik sorunların politikleştirilmesi ve alternatiflerinin oluşturulması konusundaki eksikler de önemli bir faktör. İktidarın ekonomik krize ilişkin algı kontrolünün iki yönü var. Birincisi, telafi edici önlemler ve kayırma politikalarıyla seçmen desteğinin endişelerini yumuşatıcı “güvenceler” yaratmak; ikincisi, itiraza veya sorun çıkartmaya eğilimli kesimleri hizaya sokmak. Havucu ve sopayı aynı anda kullanmak. Halkın, fakir fukaranın yanında görüntüsünü sürdürmek. İflasları, işçi çıkarmaları, grevleri yasaklamak, hak taleplerini azarlamak, aynı gemide olma zorlamasıyla kriz yükünün bir kısmının gönüllü yüklenilmesini sağlamak. Yani tanzim satışların kuyruğa girmeyenler için de lafı var.

Tanzim satış olayının, son on yılda defalarca başarıyla tekrarlanmış bir başka siyasi hedefi de, oluşan tepkilerle çok kolay sağlanan kültürel zıtlaşmayı yeniden kışkırtmak. Kuyruklardaki insanlarla yapılan röportajlar, o röportajlara verilen tepkiler, arzu edilen gerilim potansiyelinin az olmadığını gösteriyor. Yıllardır, iktidara yönelen eleştirileri ona destek veren kalabalıkların kendi üstüne alması ve buna katılaşan bir tepki vererek iktidarla özdeşleşmesinde, üsten bakan muhalefet tarzının önemli etkisi oldu. Tanzim satış kuyruğundaki iktidar seçmenlerinin, içinde bulundukları durum yerine, iktidarın (ülkenin) sokulmak istendiği durumla daha ilgili görünmesi, “saldırıldıkça sarılacağız” gibi bir slogan üretiyor. İktidarın kendisiyle değil (veya kendisiyle birlikte) kuyruğa girenlerle alay edildiği iddiası, zaman zaman muhalefet tarafından da besleniyor. İktidarın çok sık kullandığı, önceki zamanlardaki kuyruklarla yapılan kıyaslamalar da, bir argümanın elden alınmasından çok meşrulaştırılmasına yarayabiliyor.

Toparlarsak; ekonomik krizin bir dış saldırı olduğu, en güvenli yerin iktidarın yanı olduğu ve Türkiye’nin kaymağını yiyenlerin halkı aşağılamaya devam ettiği gibi argümanları topluca kullanan bir siyasi gösteri ile karşı karşıyayız. İşte siyasi sonuçlarla ilgili tartışma da, bunların bu sefer sonuç verip vermeyeceğine dair. Henüz büyük bir kopuş yaşanmamasına rağmen düzenli bir erime yaşayan iktidar bu riski göze almış görünüyor. Patates, patlıcan kuyruğu fotoğrafı yaratmaya değecek bir siyasi sonuç alıp alamayacağı elbette çok tartışmalı ama “uzun zamandır görülmemiş sahnelerin” daima iktidar aleyhine olmadığı da ortada. Hatırlanırsa, uzun yıllar görülmeyen asker cenazelerinin de iktidarı sarsacağı söylenmiş ama tam tersi yaşanmıştı. Ekonomide patlıcan-mermi paritesi yaratan, 25 yıllık yerel yönetim, 17 yıllık ülke yönetim döneminin ardından dikey mimari eleştirisi yapabilen iktidarın etki gücünü fazla hafife almamak gerek. Ucuz sebze satan çadırların önündeki kuyruklar bir memnuniyet dalgası yaratmaz elbette ama iktidarın “yeni oy” ihtiyacı olmadığını da unutmamak gerekir.


Kemal Can Kimdir?

1964 yılında Düzce’de doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden 1986’da mezun oldu. 1984’de Gençlik ve Toplum dergisinde yazdı. 1986-87’de Yeni Gündem dergisinde 1987-90 döneminde Nokta dergisinde, 1990 yılında Sabah gazetesinde gazetecilik yaptı. 1993’de EP (Ekonomi Politika) dergisinde 1994’de Ekonomist dergisinde çalıştı. Yine aynı yıl Express dergisini çıkartan ekipte yer aldı. 1997 – 1999 döneminde Milliyet gazetesine yazı dizileri hazırladı. 1998’de Yeni Yüzyıl gazetesinde, 1999 yılında Artı Haber dergisinde çalıştı. Birikim dergisinde yazıları yayınlandı. 1999 yılında CNNTÜRK’te çalışmaya başlayarak televizyon gazeteciliğine geçti. 2000 yılından itibaren çalışmaya başladığı NTV’de sırasıyla politika danışmanlığı, editörlük, haber koordinatörlüğü ve genel müdür yardımcılığı görevlerinde bulundu. 2013 yılından itibaren kapatılana kadar İMC TV yayın danışmanlığını yaptı. Yazdığı ve yazar ekibinde yer aldığı kitaplar: Devlet Ocak Dergah (İletişim Yayınları 1991), Türkiye’de Sivil Toplum ve Milliyetçilik (İletişim Yayınları 2001), Türkiye Savaşın Neresinde (Metis Yayınları 2001), Homopolitikus Lider Biyografilerindeki Türkiye (Aykırı Yayınları 2001), Devlet ve Kuzgun (İletişim Yayınları 2004), Yoksulluk Halleri (İletişim Yayınları 2007).