
Devlet harcar mı, harcarsa da bizi kurtarır mı?
Ortalama haftada bir “bahar geliyor” açıklamaları yayımlanmaya devam ededursun, Türkiye’nin krizinin ne kadar devam edeceği belirsizliğini koruyor. Tartışmaya katkı sunan bir çalışma, TEPAV Ekonominin Seyir Defteri serisinde Fatih Özatay ve Güven Sak imzasıyla ve “Maliye Politikasında Manevra Alanı Var mı?” başlığıyla yayımlandı. Çalışmanın temel sorusunu maliye politikası olanaklarının kullanımıyla Türkiye’deki krizin etkisinin nasıl azaltılabileceği oluşturuyor. Bir başka ifadeyle yapısal dönüşüm gerçekleştirilene kadar zaman kazanmak üzere nasıl bir politika seti tercih edilmeli, özel olarak da kamu harcamaları ne kadar artırılmalı ki Türkiye’nin deneyimlediği ekonomik tahribat azaltılsın sorusu.
Farklı senaryoları ele alan araştırmacılar aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ülkelerde 2008 çöküşü sırasında harcama artırma tepkisinin verildiğini hatırlatıyor, kriz etkilerini azaltmak için bu yolun uluslararası finansal kuruluşlar tarafından da önerildiğini belirtiyorlar. Ama harcamaları artırmak devlet borcunun artışı anlamına da geliyor ve ilelebet tercih edilebilecek bir yol değil. Bu durumda ne zaman durmalı sorusunun cevabı verilmeli.
TÜRKİYE İÇİN SINIR VAR MI?
Devlet borcunu simgeleyen tahviller o ekonomide elde edilecek gelirin devlet tarafından el konulan bir kısmının uzlaşılan koşullarda kreditöre aktarılacağına dair birer taahhüt. Hiçbir ülke için önceden bilinen bir borç sınırı net olarak tarif edilemiyor. Her borç ilişkisinde olduğu üzere borç veren ile alanın koşulları ilişkinin seyrini belirliyor. Örneğin para zaten tahsil edilemeyeceği için Yunanistan’ın borcunun yarısından fazlası 2012’de silinmek zorunda kalmıştı. İtalya ise devlet borcu GSYH’ye oranı yüzde 130’u aşmış bir ülke olarak borç çevirmeye yine de devam edebiliyor. Borçlunun kapasitesi çevrimde belirleyici etkenlerden. Bu nedenle Türkiye’de devlet borcunun GSYH’ye oranının örneğin yüzde 50’lere ulaşması çok yüksek bir faiz dışı fazla ile kemer sıkma politikasını kreditörlerin gözünde kaçınılmaz hale getiriyor. Tekrarlamak gerekirse net bir sınır belirtmek mümkün değil. Ancak aralarında Türkiye’nin de bulunduğu gelişmekte olan ülkelerin bir noktayı aştıklarında borçlarını çevirmelerinin giderek daha zor hale geleceği öngörülebilir. Bu olgunun altında uluslararası iş bölümünde alt basamaklarda yer alan ülkelerde borç çevriminin sürekliliğinin sağlanmasının daha zor olması; başka bir ifadeyle riskin fazlalığı ve vaat edilen getiri oranının artması nedeniyle devletin elde ettiği geliri aktarmasının giderek zorlaşması yatıyor.
Nihayetinde doğrudan siyasi bir konudan bahsediyoruz. Devlet toplam gelirin ne kadarına el koysun, ne kadarını hangi koşullarda kreditöre aktarsın gibi sorular gündemde. Öyleyse durgunluğa karşı verilecek harcama tepkisinin net bir sınırı olması gerektiği ancak teknisist bir konumdan ileri sürülebilir. TEPAV çalışmasında da söz konusu “sınır”, “genişlemeci maliye politikası borç sınırı” kavramı ile karşılanmış. Farklı senaryolarda Türkiye için yüzde 36 ila 46 oranında değişen sınırlar öngörülmüş (Türkiye’de bugün genel yönetim borç stoku 1 trilyon 167 milyar TL, GSYH’ye oranı yüzde 32,6, son veri 2018 yılı 3. çeyrek). TEPAV çalışması, genişlemeci maliye politikasının borç sınırı Türkiye için fazla ötelerde olmasa da maliye politikası ile para politikası arasında eşgüdüm sağlanması durumunda hatırı sayılır ölçüde bir manevra alanı olduğu sonucuna varıyor. Yazarların deyimiyle “disiplinli mali disiplinsizlik” işe yarayabilir.
Ama asıl soru baki: Siyasi olarak bu tercih edil(ebil)ir mi?
SİYASİ HEDEFLER, PROJELER?
Borç sınırı tartışmasında hem küresel finansal koşullar hem de siyasi hedefler göz önünde bulundurulmalı. Küresel koşullar elvermezse borç oranı ekonomiyi yönetenlerin aldığı kararla değil, GSYH düşüşü deneyimlendiği için artabiliyor. Ekstra bir genişleme tepkisi ise, Türkiye göz önünde bulundurulduğunda, düzenli olarak hesap verilen uluslararası yatırımcılar nezdinde (en hafif tabirle) hoş değil. Kısmen Türkiye borcun faizini ödemek için yeni borç almak zorunda kalacağı bir noktaya doğru savrulduğundan (bkz. aşağıdaki grafik), kısmen de Mayıs ve Eylül 2018’de uluslararası yatırımcılara verilen taahhütler nedeniyle Yeni Ekonomi Programı bu kapıyı baştan kapatmaya çalışmıştı.

.
Diğer siyasi unsur AKP’nin kadrolarını ilgilendiriyor. Hem devlet harcamalarının planlı bir şekilde artırıldığı, hem de uygun faiz tepkisinin verildiği bir dönem ekonomik daralmanın zamana yayılarak hafiflemesini getirebilir. Cumhurbaşkanı etrafındaki kadrolar ve AKP’nin tepesindeki isimlerin yönetim pratiği sistematik anlamda böyle bir müdahaleyi olanaksız kılıyor. İşler tamamen sarpa sardığında baskının eşlik ettiği ağır bir kemer sıkma programının uygulanmasının daha yüksek bir olasılık olduğunu bu nedenle söyleyebiliyoruz. Sonuç debelenmenin devam etmesi. Tasarruf vaadinde bulunulması ancak plansız bir şekilde ve şirketlere destek için devlet harcamalarının artması.
BORÇ SİYASİDİR, KRİZ YÖNETİMİ DE ÖYLE
Kumar bağımlılarının masaya oturma ısrarındakine benzer bir şekilde bir kez daha sorunları ertelemeye oynayanlar, bugün kazanabileceklerini düşünüyor. FED faiz artışlarında bir süreliğine duraksama işareti verince küresel koşullarda dönüşüm beklentisi ve Türkiye’ye sermaye girişi yoğunlaştı. Türkiye sermayedarlarının aklından geçen soru şubat başında billurlaştı: “Uluslararası sermayenin akışı, kredi kanalının işler hale gelmesi, faizlerin düşüşü ve toparlanma dizgesi başladı mı?”
Söz konusu dizge, eğer başladıysa, yeni kur ataklarını, yeni kredi çöküşlerini engelleyecek değil. Ama hem Erdoğan yönetiminin, muhalefetin yetersizliği durumunda birkaç sene daha istediğini yapabilmesini sağlayacak hem de büyük ölçekli sermaye için yönetilebilir bir süreç ortaya koyacak. 2019’un ikinci yarısında işverenlere bahar vaat eden bu anlatı, kredi yapılandırmaları ile sorunların ertelenebilmiş durmasından gücünü alıyor.
Zaten sorunun düğümlendiği nokta burada: Söz konusu ekonomi yönetimi olunca “teknik” doğru bulunmuyor. Siyaseten kimin başta olduğu, kimden alınıp kime verileceği ve kimin sözünün geçeceği her zaman, her şeyden önce geliyor. Alternatif koyamazsanız, en ağır kriz dahi bedeli milyonlara ödetilerek yönetilebiliyor. Devlet borcu plansız biçimde, disiplinli bir yönelim olmaksızın ve manevra alanı bulunmasa da artıyor.
Nihayetinde hepimizin finanse ettiği 2019 bütçesine 117 milyar lira faiz harcaması kalemi boşuna mı kondu?
Siyaset Bilimci, araştırmacı ve çevirmen. Doktorasını ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi’nde tamamladı. 2010 yılında City University of London’da misafir araştırmacıydı. 2013 yılında Türk Sosyal Bilimler Derneği’nin Genç Sosyal Bilimci ödülüne ve Behice Boran Özel Ödülü’ne layık görüldü. 2014-15’te Queen’s University’de doktora sonrası araştırmacı olarak çalışmalarına devam etti. Praksis Dergisi yayın kurulu üyesidir. Türkiye’de borç yönetimi, küresel Güney’de finansallaşma ve devlet kuramı alanlarında yayımlanmış çalışmaları bulunmaktadır.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Kredileri takipte, büyümenin peşindeyiz
AKP’yi var eden tabanı bilmezden gelerek Türkiye ekonomisine dair konuşma mahareti sergileyen iktisatçılar takipteki krediler sorununun çözümünün, parçası olarak sunulduğu bir muhayyel paketle Türkiye’nin risk priminde düşüş gerçekleşeceği, yatırım atmosferinin değişeceği ve sürdürülebilir bir patikaya geçilebileceği düşüncesindeler.
Alkışlarla Yaşıyorum: Sağlık bütçesi ve harcamalarla iftihar
Kamuoyu büyük vaveylayla başlanan ve kamunun cebinden hiçbir şeyin çıkmayacağı ima edilen KÖİ projelerinden hastane inşaatları ve işletmeleri bağlamında vazgeçildiğini, Bakan, bürokratları tarafından alkışlanmadan birkaç dakika önce öğrenmiş bulundu. Hemen ardından geldiği için sanki alkışlar çilelere göğüs geren Bakanın kararlılığını da tebrik içindi.
Serveti mi vergilendirecekler? Hadi canım!
Servet kaydına yönelik çalışma yapılması ve servetin vergilendirilmesine yönelik nitelikli düzenlemeler söz konusu olmadan mevcut ekonomi politikacılarının yaptığı kaytarmayı “toplumsal adalet” fikriyle yan yana getirmeyi aklın alması mümkün değil. Ama duyuyoruz, dinliyoruz, maruz bırakılıyoruz.
Hazine'ye gerçekleşmemiş gelir aktarmak mümkün mü?
Hesapta bulunmayan 40 milyar TL’den fazla paranın aktarımına karşın 9 ayda 85 milyar TL açık verilen ortamda, 12 aylık program tanımlı faiz dışı açığın 128 milyar TL’yi aştığı bir bağlamda, yasal borçlanma limitinin ağustosta zaten geçildiği yerde bazen neyi tartışıyoruz diye durup düşünesi geliyor insanın. Ya da başka bir soru: Artık ne kaldı yapabilecekleri?
Bilinmeyen bir işsizlik bölgesine giriyoruz
Türkiye’de son bir yıl içinde resmi verilere göre inşaat sektöründe 465 bin, sanayide 102 bin, toptan ve perakende ticarette 254 bin istihdam kaybı görüldü. Ancak dahası var. Bu oran ve rakamların ötesinde bilinmeyen bir bölgeye girmekte olduğumuzu hatırlatan gelişmeler mevcut.
Yeşil Yeni Anlaşma nasıl finanse edilir?
Küresel kapitalizm 2008-09 sonrasında durgunluk eğilimlerine çözüm bulamadı. Kapitalizm içinden alternatif üretme çabaları bu nedenle artarak devam edecek. Ancak sermayeyi ikna etmek üzere, yeni bir sermaye birikimi düzlemi yaratmak üzere tartışıldığında Yeşil Yeni Anlaşma'nın yaldızları dökülüyor.
Borçlu ve kaygılı: Gelir ve yaşam koşulları özeti
Büyük oranda borç çevirme telaşındaki milyonlar halen 10-15 yıl öncesine göre bazı dayanıklı tüketim mallarına daha fazla sahipler. Ama bu değişim, toplumun üçte birinden fazlasının sağlıklı olmayan koşullarda yaşadığını, söz konusu kesimlerin beklenmedik bir gelişme karşısında borç kapanına savrulduklarını, toplumun yüzde 70’inin de borçlu olduğunu unutturmamalı.
Belirsizlik sarmış dört bir yanı
Gelecekte elde edilecek hak iddialarını simgeleyen finansal araçların değeri değişken. Günümüzün baş döndürücü finansal gelişmeleri ve oynaklığı ile sağlam dayanaklar arayışı ve bunun lider kültüne yol vermesi arasında bir münasebet var. Değerler kadar güçlü liderlerin gücünün de son derece kırılgan olduğunu fark etmekte fayda var.
Amerikan Fabrikası: Küremizin hikâyesi
Çin’de işçilerin mesai başlangıcında sağ baştan saymaya zorlanmaları işçi ustabaşı ilişkisi düşünüldüğünde hiç abartı değil. Daha fazla üretmeleri için daha fazla çalışmaya zorlanan ve hayatlarına devam etmek için bunu normalleştirmek zorunda olanlar doğduklarından beri bunu yapıyormuş gibi durmaktadırlar.
Dört soruda Türkiye’nin otoriterliği ve kriz yönetimi
Krizin sona ermesi için esasen kredi öncülüğünde birikim modeli yerine bir model uygulanması gerekiyor. Bugünün vatan-millet-dolar üçgeninde gezinen yeni sermaye grupları ile İstanbul sermayesinin simgelediği ve açlık sınırı altında asgari ücreti savunan hâkim fraksiyonun öncelikleri farklı olabilir. Ancak kredi öncülüğünde birikimden farklı bir önerilerinin olmadığını görüyoruz.
Ekonomide devridaim makinesi
Ekonomi yönetimi, dünyanın en yüksek reel faizlerinden birisinin verildiği bu ülkeye varlıklar iyice ucuzladığında gelip, işler sarpa sardığında çıkanların oyuncağına dönmüş durumda. 7 Ağustos’ta Hazine’nin, Cumhurbaşkanı kararıyla şirketlere iştirak edebileceği düzenlemesi yeni krizlere daha meyyal olduğumuzun kanıtı.
Merkez Bankası ne yapmak, nereye varmak istemektedir?
MB kararı sonrası özel ticari bankaların daha fazla kredi vermeye başladığını ve kredi talebinin arttığını görme ihtimalimiz mevcut. Ancak Erdoğan yönetiminin 2017’deki genişlemenin tekrarının yolunu döşemeye kalkması durumunda yeni şoklar görme ihtimalimiz de artacak.
On Birinci Kalkınma Planı ve tekinsiz itiraflar
On Birinci Plan'da kişi başı gelir ya da gelir dağılımı adaletsizliğine ilişkin hedefler 2013 yılında kaydedilmiş olan rakamlar. Kısacası ve altını tekrar çizerek söylemek gerekirse AKP, Türkiye’ye 2023 hedefi olarak 2013’ü gösteriyor.
Hard kapitalizmde başkanlık
Türkiye’nin başkanlık rejimi “hard kapitalizm”den beslendiği gibi onun yeniden üretimi için de tasarlanmış bir caudilloculuk. Rejimin kitleleri lidere tabi kılma yöntemi daha fazla tüketim ve güç gösterisinden geçiyor, bu da en güçlü tarafı gibi görünmekle birlikte zayıf karnını teşkil ediyor. Ancak tam da bu nedenle, rejimin kendisini var eden hayali koalisyonun dağılmaya yüz tutması daha fazla güç gösterisini tetikliyor.
Ekonomik fırtına: Öncesi sessizlik mi?
Önümüzdeki virajda yüksek işsizlik, yüksek enflasyon ve yüksek faiz dışı bütçe açığı sorunlarının üstesinden gelmek için halen son derece sert bir kemer sıkma programı uygulama düşüncesinin iktidar blokunda ağır bastığını ancak bu hamlenin en son yaz aylarına ertelendiğini düşünüyorum.
KÖİ maliyeti belirginleştikçe batış da netleşiyor
Büyük altyapı yatırımlarının gerçekleşmesi için AKP kadroları devletin 20-25 yılda elde edebileceği 75,7 milyar dolardan vazgeçti. Devlet esas yatırımı başkasına yaptırdığı gibi büyük yükümlülük altına da girdi.
Çöküş sekansının bölümleri: Rezervsiz kalınır mı? O açıklar kapanır mı?
Merkez Bankası'nın manevra alanının daraldığı ortadayken, 13 Mayıs’ta 40 milyar lirayı aşkın ihtiyat akçesinin bütçeye aktarılması hazırlığı haberi Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın, Merkez Bankası'nı kullanarak parasal genişleme yapacağı düşüncesini getirdi. Baş aşağı giderken böyle bir hamle, çaresizlik ve olağandışı zamanlarda olduğumuzun başka bir göstergesi.
Hanelerin borç sorunu çözülebilir mi?
Bugün hanelerin bankalara olan tüketici kredileri ve kredi kartı borçları toplamı 500 milyar TL’nin biraz üzerinde dolanıyor. Haneler bankalara olan tüketici kredisi borçlarını büyük oranda ödüyorlar. Ancak yüksek faiz altında kredi kullanımı azalıyor, geçim sıkıntısı ağırlaşıyor. İcra ve iflas dosya sayısının 2019 yılında 20 milyonu aşmasının gösterdiği üzere borç sorun olmaya devam ediyor.
Reform/kurtarma paketi ve gidişat: Bozuk düdüklü misali
Reform/kurtarma paketi birkaç hesaba dayanıyor: Kredi çöküşü geride kaldı, hatta şirketlere verilen kredilere bakılırsa bir patlama yaşanıyor. Devlet bankaları bu tempoyu sürdürsün isteniyor. Ancak sermaye yeterlilikleri eridiği için desteklenmeleri gerekli. Bankalar kredi için halen esasen vadesi düşük mevduatlara bel bağlıyor, yabancı para tercihi arttığında sistem supabı bozuk düdüklü tencereye dönüyor.
Vergi reformu mu, vergi soygunu mu geliyor?
Sermaye düzgün vergilendirilmediğinde, vergi politikası gelir dağılımı adaletsizliğini derinleştirdiğinde, yapılan o değişikliğe birileri “reform” adı verebilir ama sonuç aslında sermayeye kaynak transferi oluyor.
Devlet bankalarını kullanmanın sınırı var mı?
2016 sonbaharında başlayan devlet destekli kredi genişlemesi sırasında verilen kredilerin Kredi Garanti Fonu (KGF) mekanizması üzerinden bütçeye etkileri halen görece sınırlı. Şirket yüzdürmenin genel olarak sektöre ve devlet bankalarına olan etkisini önümüzdeki aylarda daha yakından takip edebileceğiz.
Devlet finansallaşırken ne olur?
Devlet finansallaşırken ekonomik krizle ve çalkantıyla (Türkiye örneğinde kur krizi ve takip eden reel sektör kriziyle) baş etme yolu finansal piyasaların derinleştirilmesiymiş gibi politika tepkileri veriliyor. Kriz yönetimi öncelikle para politikasına sıkıştırılıyor.
Piyasanın güven sorunu: Daha dibi görmedik
Küresel koşullarda bir iyileşme olmadığı müddetçe, Türkiye’nin ekonomik toparlanmasının hızla gerçekleşmesi mümkün değil. Bağımlılığı derinleştirenlerin politikalarıyla hesaplaşma gerçekleşmediğinde giderek düşük büyüme ve daha ağır sorunlarla nitelenecek bir düzleme doğru yol alıyoruz.
Petrol krize tuz biber ekecek mi?
Türkiye için petrol varil fiyatının artışı, enerjide dışa bağımlılık nedeniyle cari fazla beklentisinin azalması anlamına gelebilir. Uluslararası Finans Enstitüsü, Arjantin ve Türkiye’yi karşılaştırdığı 15 Ocak tarihli bilgi notunda 2019 yılında Türkiye için cari fazla beklentisini 5 milyar dolar olarak açıkladı. Türkiye ekonomisi için 2018’in son çeyreğinde de daralma verisi gelecek.
Yeşil Yeni Anlaşma: Bağlam ve sorunlar
Aslında Yeşil Yeni Anlaşma, Yeşillerin, çevrecilerin on yıllardır dillendirdiği noktaları tekrarlıyor. Burada farklı ve ilginç unsur yeşil ekonomiye geçiş ve iklim değişikliğiyle mücadelenin aynı zamanda refahın yeniden dağıtımı ve on yılı aşkın süredir kendisini hissettiren krizin aşılması için anahtar olarak gösterilmesinde.
2019’un temel ikilemi
Harcamaları kısmak büyüme oranlarını aşağı çeker, işsizliğin öngörülenden daha yüksek seyretmesine neden olur ve Türkiye’nin özel sektör borç sorununun çözümsüzlüğüne katkıda bulunurken devlete kurtarma hamleleri gerçekleştirmek üzere bir alan yaratma imkanı sunacak.
Bugün piyasa için ne yaptın?
Türkiye ekonomisi büyük olasılıkla son çeyrekte de (bir önceki çeyreğe göre) ekonomik daralma sergileyecek. Yıl cari dengede iyileşme, süregiden kur oynaklığı ve hızla artan işsizlikle tamamlanacak. Sonrası 2019’daki gelişmelere bağlı. Ancak her şeyi çivi gören çekiç sahipleri kanımca krizin süresini uzatıyor.
Asgari ücret ne kadar olmalı?
Enflasyon karşısında asgari ücretlinin ezilmemesi için güncelleme gerekiyor, ancak bu aşamaya dahi gelemiyoruz. Şöyle bir manzara ile karşı karşıyayız: Yasalara göre faaliyet gösteren ve devletin resmi istatistik kurumundan bir işçi ne kadar ücret alırsa hayatta kalır ve sağlıklı olabilir sorusunun yanıtını alan komisyon, bu yanıtın gereğini yapmıyor.
-Mış gibi siyasetiyle kriz yönetimi
Önümüzdeki birkaç ayda fiyat artışlarının kontrol altına alındığını ve durağanlık nedeniyle Türkiye ekonomisinin aylık dış ticaret açığının neredeyse kapandığını görmeye devam edeceğiz. Ancak verilerle her şey yolundaymış gibi yapmaya çalışanların yine de önemli bir sorunu bulunuyor. İşsizlik bunların başında geliyor.
Eyy tasarruf! Geldiysen üç kere vur
Muhayyel üst/über vatandaş aynı zamanda piyasa olanaklarını kullanarak tasarruf etmeli. Bu nedenle zorla Bireysel Emeklilik Sistemi’ne sokuluyor. Çıktıktan iki yıl sonra bir daha sokuluyor (Planlar gerçekleşirse çıkması da uzun bir süreliğine yasaklanacak). Bu süre zarfında aslında hane bütçesinin daha fazla kısmını tasarrufa ayırması çağrısında da bulunuluyor.
Mevzuattan muaf: Türkiye Kalkınma Partisi/Bankası
Kalkınma Bankası’na yönelik spekülatif alımlarda iyi pozisyon tutan bilgi sahibi “yatırımcılar” birkaç günde onlarca milyon lira kazandılar. AKP içinde bağlantıları güçlü iş insanları da Kalkınma Bankası’nın gelecekteki kredi politikasından ve mevzuat dışı fon yatırımlarından yüklü kazançlar sağlayabilirler. Banka veya şirket kurtarmada kullanılırsa, bazı sermaye grupları için hayat öpücüğü sunan bir mekanizmaya dönüşebilir.
Çöküş değil 'dengelenme': Sanki bir feng shui
Mevcut ortamda özellikle 2017 yılındaki politika tercihlerini eleştirmeden AKP ekonomi yönelimini satmak ilginç pazarlama yöntemlerini öne çıkartıyor, adeta feng shui teknikleri ile mutluluk pazarlayan dekorasyon şirketlerinin kampanyalarını anımsatıyor: Bir sakinlik gelecek, içinde bulunduğunuz konjonktürle aranızdaki enerji akışını dengeleyeceksiniz. Huzur kaplayacak ve hızla büyüyeceksiniz...
Orta vadede hepimiz batığız
20 Eylül’de açıklanan YEP’in beklentisi Türkiye ekonomisindeki sert çalkantı ve durgunluğun birkaç çeyrek sonra yerini toparlanmaya bırakması. Ekonomi yönetimindeki sürüklenme ve kısa vadeli önlemlerin plansızlığı ise aslında orta vadeli hedeflerin yine tutmama ihtimalinin kuvvetli olduğunu söylemeyi gerektiriyor.
Birden fazla cephede kredi arayışı
OHAL döneminde belirgin hale gelen devlet destekli kredi genişlemesi döneminin sonuna geldik ve bankacılık sektörü Türkiye’deki şirketlere ve hane halkına uygun koşullarda kredi açacak durumda değil. Ağustosta özel bankaların kredi büyümesi durdu, hatta daralma başladı.
Tilki vaaz vermeye başladığında...
Şimdi yapılandırma peşinde koşan cevval iş insanları küresel finansal koşullar ve Türkiye’deki politika düzleminden faydalanarak bu dönemde yüksek kârlar elde ettiler. Bugün borçlarının yapılandırılması ve kısmen de toplumsallaştırılması gereğini ima etmeleri en hafif deyimle kibir ifadesidir.
Türk Lirası’nı kim kurtaracak?
Türk Lirası'nın nasıl kurtarılacağına dair herkes fikir beyan ediyor görünüyor. Ancak Türkiye’de bir tartışma pek yürümüyor. Bu tartışmanın kısırlığı tartışma ortamının bizzat siyasal iktidar tarafından bastırılmasından da kaynaklanıyor olabilir. Ancak hem tartışmak hem de ikiyüzlülüğü teşhir etmek gereklidir.
Üç kuruşumuza da çökecekler mi?
Üç “cent” birikime el konulur mu, yabancı para (YP) mevduatlardan para çekmeye sınır getirilir mi, bankalardaki YP mevduatlara vergi getirilir mi?... Türkiye ancak tarihinin en ağır krizine girer ve çaresizlik devam ederse bu tarz müdahaleler daha yüksek sesle konuşulmaya başlanır
Varlık Fonu ne yapıyor? Hani kuşlar, ağaçlar?
200 milyar dolarlık bir portföye ulaşması hedefiyle kurulan Varlık Fonu da Cumhurbaşkanlığına bağlandı. Ancak ne zaman faaliyete geçeceği ve kimin tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin varlıklarının yönetildiği aslında henüz doğru düzgün bilinmiyor.
Yatırımcıya güvence, damat başa geçince
“Devlet-i aliyye”nin yeni kostümleri beklenen etkiyi henüz yaratamıyor. Bu nedenlerle damat-bacanak-torun-tombalağın sürekli mali disiplinden ve laf arasında yeni vergilerden söz etmeye başlayacağı önümüzdeki birkaç aya kemer sıkma ve yatırımcıya güvence verme uğraşı damga vuracak. Bir de farklı sermaye kesimleri arasındaki gerilimlerin daha açıktan dillendirildiğini göreceğiz.
Bir performans olarak 24 Haziran sonrası
Kriz burada, yanı başımızda, tahvil satışları nedeniyle gelişmekte olan ülkelerde finansman zorluğu artıyor, bu da yüksek cari açık veren ülkeleri teker teker vuruyor. Sıkı durmaya ve dayanışmaya her zamankinden çok ihtiyaç var. Yönetim kademesindekilerin “biz yaptık oldu” dediklerini engelleyemediğimiz yerde “böyle yaparsak çözülür”lerinin kofluğunu göstermekten geri durmamaya ihtiyaç var. 24 Haziran sonrasında yeni performanslar ve ağır bir çalkantı arifesindeyiz.
Ekonomide çözüm: Neoliberal patikadan çıkış
Son çalkantı ile şunları söyleyebilir hale geldik: Türkiye’deki rant koalisyonunun söylemi OHAL dönemindeki yüksek enflasyon, yüksek işsizlik, yüksek kur ve yüksek faizlerle çöktü, ama çökenin yerine geçirilecek olan henüz ortaya çıkmadı.
Nihayet decoupling ya da bir gün kavuşur muyuz?
Türkiye ayrışıyorsa benzer konumdaki ülkelerden negatif ayrışıyor. Aslında gelişmekte olan ülkelerle kavuşmuş olsa bugününden daha iyi durumda olacağı görülüyor. Bu gidişat karşısında politika yapıcıların isteği liranın değerlenmesi ya da kur çalkantısının durması ile kısa bir süreliğine nefes almak. Bugünün muhalefetinin isteği ise seçim sonrası yeni bir çevrim başlatarak Türkiye’nin ağır açık sorununu sermaye teveccühüyle ertelemek. Ancak farklı bir yol tercih etmek mümkün.
IMF partisi mi alternatifler mi?
Yüksek politika faizi ve kemer sıkmayla toparlanmayı kabullenmişlere, yapısal sorunların ancak kapsamlı bir alternatif programla ele alınabileceğini anlatmak zor. Yine de böyle bir programın ilk adımları sıralanabilir: Kısa dönemde politika faizi ayarlaması yaparken bunu sermaye hareketlerinin vergilendirilmesi ve kapsamlı bir vergi reformuyla birleştirmek, zombi firmalarının bilançolarının gözden geçirilmesi ve çoktan batmış olanları yüzdürmekten vazgeçmek, yüksek döviz borçlusu şirketleri küçülmeye ve borçlarını yapılandırmaya zorlamak…
Seçim sonrası sert iniş senaryosu güç kazanıyor
Enflasyon tahmini yedi yılı aşkın süredir tutmayan TCMB ile iflah olmaz kemer sıkmacı IMF’nin gelecek yıllara ilişkin tahminleri, sabit ücretlilerin pozisyonunu aşındıran ve gelir adaletsizliğini derinleştiren yüksek enflasyon sorununun devam edeceğini anlatıyor.
Hükümetin el kitabından bölümler: Baskın seçim sürecinde madde madde yapılacaklar
Hükümetin elinde, kriz çıkarıcı projeler kadar krizi öteleyici de çok sayıda mekanizma var ve bunlar önceki aylarda olduğu üzere kullanılacaklar. “Piyasa tanrıları”nın birilerini kurban etmesini beklemek, hareketsizliği telkin etmek ve tüm toplumun kurbanlaştırılmasını beklemek anlamına gelebilir.