Kadınsız yerellerde bağımsız kadın meclisleri
Siyasetin görmediği, karar vericilerin yok saydığı hatta engellediği kadınlar şimdi mahallelerde, semtlerde bağımsız kadın meclisleri oluşturarak bu engeli kıracak yöntemler arayışında. Feminizmin ve kadın hakları savunusunun büyük şehirlerdeki “tuzu kuru elitist kadınlara mahsus meşgale” olduğu yönündeki yaygın söylem çöpe atılıyor.
Atakent, yüz bin nüfuslu bir mahalle. Şehirlerden büyük olmasının yanı sıra nüfusu, yüzde 52’lik kadın oranıyla Türkiye ortalamasında ayrıca fark yaratıyor. Kadınların güvenle yaşadığı ve bir mahalle için oldukça yüksek nüfusuna rağmen sakin, nezih muhitlerinden İstanbul’un. Mahalle muhtarı Halime Totkanlı, 2014 yılında seçilen 674 kadın muhtarımızdan birisi. Karar mekanizmalarında, temsil konumunda kadın bilinciyle yürütülen işler, insanların hayatında dönüştürücü etkiye sahip, Atakent mahallesi çok şanslı bu nedenle.
Çok katlı bloklardan oluşan dışarıya kapalı sitelerde yaşamın, toplum genelinden, ülke gerçeklerinden insanı uzak tutan yanı var malum. Herkes kendi dar çevresinde, steril hayatlar sürerken zihni salim kalabiliyor, kuşkusuz. Ancak bu yapay konfora itirazla bağımsız kadın meclisi kurmuş Atakentli kadınlar. Metropol merkezlerine uzaklığın yarattığı ulaşım engeline rağmen aktif yaşamın bir yolunu bulup üretmişler kendi aktivasyon biçimlerini. Mahalle meclisinde birlikte güçlenme yollarını geliştirirken küresel ve yerel ölçekte kadının konumu ve statüsü üzerine kafa yorup çareler aramaya, diğer kadın gruplarıyla ortaklaşmaya yönelmişler.
İlk olarak Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi'nde 115 hamile çocuk haberi üzerine yaptıkları eylemle tanınmışlardı. Bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyen hastane yönetimini protesto ederken işini iş edinerek görevini layıkıyla yapan sosyal hizmet uzmanına verilen destek, dayanışmanın en güzel örneği. Basına yansıyan konunun kamuoyunda daha çok bilinir, konuşulur tartışılır olmasını sağlayan pek çok kadın örgütüyle ilk bir araya gelişleri. Bu eylemlerdeki tanışıklıklar Atakent Kadın Meclisi'ni, kısa sürede Türkiye kadın hareketiyle bütünleşmeye götürmüş. Günümüzde pek çok sivil toplum örgütünün yaptığı gibi mekânsızlık engeli de kafelerde toplanarak aşılmış. Nafaka sorunundan şiddetle mücadeleye, kadın eşitlik mücadelesinin seyrine değin konulu, konuklu sohbetlerle mahallenin kadınları artık sitelerin kapalı mekanlarında değiller. Onlar şimdi sorunlara çözüm arayan, politika üreten özgür bireyler.
Mahalle Muhtarı Halime Totkanlı da Atakent Kadın Meclisi Koordinasyonu'nda yer alıyor ve buradaki tartışmalarla üretilen çözüm önerilerini kaymakamlık ve belediye yönetimine aktarıp, savunusunu yapıyor. Sokak aydınlatmasından trafik akışına kadar kadını kent yaşamına dahil edecek düzenlemelere verilen önemde hayli pay sahibi. Atakent’in yeşil alanlarını ranta açan, mahallenin sosyal dokusunda kaçınılmaz değişim yaratacak yeni yapılaşmalara da çözüm aranması gerektiği görüşünde. Rant aracına dönüşmüş belediyecilik anlayışına karşı yeşil alan savunusu da yapıyor. Küçükçekmece Belediyesi de Atakent Kadın Meclisi'ni görmezden gelememiş. Belediyeye ait toplantı salonlarından yararlanmalarına olanak sağlamış. Her faaliyetleri için mekan tahsis etmese de ayda bir kez geniş katılımlı bir aktivite gerçekleştiriyorlar, açılan salonda. Her belediyenin yıllardır yapıyor olması gereken bu destek, kadınlar için oldukça anlamlı. Bu salondaki ilk söyleşileri aralık ayında gerçekleşmiş. Yazar Melek Özlem Sezer ile kitabı Masallar ve Toplumsal Cinsiyet üzerine söyleşir, kitabı tartışırken kadınların gösterdiği ilgi katılımın yüksekliği, umutlarını da arttırmış.
İkinci yaşını kutlayan Atakent Kadın Meclisi, bu süre içinde hayli yol kat etmiş. Üstelik kadın hareketinin uzun yıllara dayalı deneyimine rağmen halen tam olarak aşamadığı bir soruna da el atmışlar. Yüzleşmeler, karşılaşmalarla ancak ön yargıların kırılabildiği, ortaklaşmanın hayli zaman aldığı ötekine, ulaşmaya çalışıyorlar. Orta halli ve seküler yaşamı benimsemiş insanlardan kurulu bu mahallenin kadın meclisi, aldığı tüm eleştiri ve itirazlara rağmen dindar, başörtülü bir kadınla söyleşiye karar vermiş. Sadece Atakent sakinlerinin değil tüm ülkenin siyaset eliyle bile isteye kutuplaştırıldığı atmosfere inat gerçekleşen bu davete icabet etmemek olmazdı. Ocak ayı aktivitesi olarak belediyenin kullanıma açtığı salonunda kent yaşamı ve kadın üzerine söyleştik.
Yerel seçimler yaklaşırken kaçınılmaz olarak yerel seçimlerde kadın yokluğu temel konumuzdu. Kadın Koalisyonu, Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği raporlarıyla ülke genelinde ve tarih boyunca siyasette kadını konuştuk. Siyasal hakların kazanılması için verilen mücadeleyi, erkek siyasetinin kadınların siyasal karar mekanizmalarına katılışını önlemek için geliştirdiği taktikler üzerine dertleştik demek daha doğru. Araştırma, izleme raporlarının ortaya koyduğu vahim tabloyu da gündemimize almıştık.
Yazılarımda çok değindiğim konular. Ancak tekrara düşmekten çekinmeden sıkça gözden geçirmekte yarar var. O nedenle konuştuklarımızdan bir kısmını buraya da aktarmak istiyorum.
2014 yerel seçimlerinde partilerin kadın aday sayısı ve oranı şöyle:
AK Parti’nin 1394 belediye başkanı adayından 16’sı (yüzde 1,1);
CHP’nin 1180 belediye başkanı adayından 51’i (yüzde 4,3);
MHP’nin 1394 belediye başkanı adayından 35’i (yüzde 2,5);
HDP’nin 224 belediye başkanı adayından 31’i (yüzde 13,8) (ilaveten 93 kadın eş başkan adayı vardır.)
Birçok ülkede ulusal siyasetten çok yerel siyasette kadın varlığı yüksek görülürken bizde durumun tam tersi olmasının nedenleri üzerine de kafa yormak gerek. Kadınların yerel siyasete ilgi göstermediği varsayımına saplanıp yanlış yollara girmeden önce tüm siyasi partilerin aday adayları listelerini cinsiyet analiziyle yayınlamasını sağlamak, partileri zorlamak yerinde olacak. Kadın adaylardan alınacak başvuru ücretinin yarıya indirilmesi veya kaldırılması her partinin uyguladığı, desteklerden. Peki, bu destekler ne kadar gerçekçi? Aday adayı kadınlarla, aday gösterilen kadınlar arasındaki sayısal uçurumu görmeden bunların gerçek anlamda destek olduğunu kimse söyleyemez. Biz seçmenler bağımsız kadın adayları destekleyerek yerel yönetimleri köy kahvesi misali eril alan havasından çıkarabiliriz.
Sayıları, Kadın Koalisyonu'ndan, KADER verilerinden aktarmıştım geçmiş yazılarımda. Bir kere de CEİD raporundan tekrar okuyalım: “Türkiye’de 31 bin 963 mahalle, 18 bin 329 köy olmak üzere toplam 50 bin 292 muhtar bulunmaktadır. Türkiye genelinde kadın muhtarların sayısı erkek muhtarlara oranla oldukça düşüktür. 2009 seçimleri sonrasında 412 kadın muhtar görev yapmakta iken 2014 Yerel Seçimlerinden sonra, Türkiye’ de 623 mahalle ve 51 köy olmak üzere toplam 674 kadın muhtar görev yapmaktadır. Dolayısıyla son yapılan seçimlerle (2014) kadın muhtarların sayısı genel itibariyle bir önceki seçimlere göre yüzde 40,2 artışla, genel muhtar sayısının yüzde 1,3’ünü oluşturmaktadır.” Tıp, hukuk, eğitim, akademi alanlarında kadın varlığı cinsiyet eşitliğine hayli yakın oranlara ulaşmış ülkemizde kadın muhtar oranının yüzde 1.3 oluşu; siyasi partilerin gösterdiği kadın aday oranlarının (son yerel seçimde) 1.1 ile 13.8 arasında salınışı ayıp, gerçekten ayıp. Ve bu ayıp tüm karar mekanizmalarındaki kadın varlığının yerel siyasetteki kadın varlığı oranlarıyla çok yakın değerlere sahip oluşuyla da perçinleniyor.
Eril tahakkümün kadınları engelleme politikasının ürünü olan bu ayıpları ortadan kaldırmak da yine kadın çabası gerektiriyor. Siyasetin görmediği, karar vericilerin yok saydığı hatta engellediği kadınlar şimdi mahallelerde, semtlerde bağımsız kadın meclisleri oluşturarak bu engeli kıracak yöntemler arayışında. Feminizmin ve kadın hakları savunusunun büyük şehirlerdeki “tuzu kuru elitist kadınlara mahsus meşgale” olduğu yönündeki yaygın söylem çöpe atılıyor. Bu yazıda sadece Atakent mahallesinden örnek vermiş olsam da son yıllarda hem sivil toplum üzerine kurulan baskılara hem kadınları karar mekanizmalarından uzak tutma eğilimine rağmen kadınlar mahallelerine sahip çıkıyor. Yerel yönetimleri zorluyor. Yaklaşan yerel seçim sonuçlarına etkisi ne olur, şimdiden bilmek mümkün değil. Ancak her toplumsal kesimde kadınların daha fazla karar verici kadın görmek istediği açık bir gerçek.
Berrin Sönmez Kimdir?
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.
Soyadı eşitliği yerine yeni ayrımcılık katmanı getiremezsiniz 27 Eylül 2024
Narin’i saygıyla uğurlayamadık bari hakkını layıkıyla arayalım 20 Eylül 2024
İktidar teğmenleri tehdit ile özgüven kazanamaz 13 Eylül 2024
İstanbul Sözleşmesi’nden BRICS’e: Eksen meselesi 06 Eylül 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI