YAZARLAR

Musikinin kaynağı için bir saygı duruşu

Bugün ölümünün 58. yılında andığımız büyük besteciyi, hakkında rivayet olunan bir hikâyeyi hatırlatarak anayım: Dönemin ünlü bestecilerinden Selahattin Pınar’a Sadettin Kaynak hakkındaki düşüncesini sorarlar. Üstat, hır çıkartmaya meraklı gazetecilerin tuzağına düşmez ve iki küçük cümleyle cevaplar soruyu: “Adı üzerinde, o bir kaynak. Bense sadece bir pınarım.”

Bugünkü yazıda memleket müziğinin en şahane isimlerinden birinin hikâyesini anlatmak istiyorum: Sadettin Kaynak. Sadece döneminin değil, bütün zamanların en önemli bestecilerinden biri. İstanbullu. 1895 yılında doğmuş, 66 yıl süren hayatı, bundan tam 58 yıl önce, bir 3 Şubat günü sonlanmış.

Bugün onu anarken dilimizde şarkıları var. Çoğu zaman onun yazdığını bile bilmediğimiz şarkılar üstelik bunlar: Çilingirlerde hep bir ağızdan söylenen, hemen herkes tarafından ezbere bilinen, duyulduğunda coşkuyla eşlik edilen şarkılar… “Leyla Bir Özgecandır”dan “Enginde Yavaş Yavaş”a, “Yanık Ömer”den “Yâdeller Aldı Beni”ye uzanıyorlar -ki aralarında “Benim Yârim Gelişinden Bellidir”, “Muhabbet Bağına Girdim Bu Gece”, “Çile Bülbülüm Çile” gibi çilingir marşları da var. Hele bir tanesi insanın aklını alıyor: “Dertliyim ruhuma hicranımı sardım da yine” dizesiyle başlayan, ekseriyetle “Üzgünüm Leyla” olarak bilinen segâh şarkı. Güftesi, pek çok Sadettin Kaynak şarkısında olduğu gibi Vecdi Bingöl’e ait.

Besteci hakkında iki enteresan husustan söz etmek mümkün. İlki, çilingirlere onca şarkı armağan etmişliğine rağmen içkiyi ağzına koymaması. Hafız çünkü. Pek bilinmez, Türkçe ezanı ilk okuyan, plağa rapteden insanlardandır. Hikâyesini 11 Kasım 2018 tarihli yazımda anlatmıştım, tekrarlamayayım. Şunu söyleyeyim: Üstat içmiyor ama içiriyor.

İkinci husus, Mısır filmlerine yaptığı “özgün” besteler. Bunlar, kimine göre arabeskin çıkış noktası. Aslında Batılı besteler bunlar; en azından öyle yapılması için besteciye sipariş verilmiş. Hikâyeyi hatırlatayım: 1930’lu yıllarda Mısır filmleri piyasayı ele geçirmiş, bu filmlerde sıklıkla söylenen Arapça şarkılar çok popüler olmuştu. Dönemin yetkilileri bunu bir tehlike olarak görünce, biraz da Türkçe şarkıları teşvik etmek için bu filmlere özel Türkçe besteler yapılmasını istemişti. 1938 yılında Basın-Yayın Genel Müdürlüğü tarafından konulan yasak, adapte şarkıların önünü açtı. Kimi tarihçiler bunu arabeskin ilk ürünlerinin verildiği dönem olarak değerlendiriyor –ki yanlış değil. Sadettin Kaynak, filmlere Türkçe şarkı yapmak üzere görevlendirilen bestecilerden biri. Bir diğeri, “alaturkanın Batı’ya dönük yüzü” olarak tanımlayabileceğimiz Münir Nurettin Selçuk. Kaynak, bu yılları, bir söyleşisinde şöyle anlatıyor: “(…) film musikisi bestelemeye heves ettim, Mısır’dan getirilen 85 adet filmi musikilendirdim. Her filmde 10 ila 20 tane eser mevcut idi. Beş sene müddetle İpekçi Kardeşler film şirketine bağlı kaldım.”

Sanatçı böyle söylüyor ama araştırmalar sonucu ortaya çıkan rakamlar farklı: Yrd. Doç. Dr. Sinem Özdemir’in Musiki Dergisi’nde yayımlanan “Müzikal Kültürün Göçünde Film Müzikleri” başlıklı araştırmasında bestecinin ulaşılan eserlerinin sayısı 669 olarak gözüküyor. Bunlardan 218 tanesi (47’si Mısır filmi olan) 61 farklı film için bestelenmiş. Üstelik filmler gösterime girdiğinde Sadettin Kaynak’ın ününden de faydalanılmış ve bestecinin adı, filmlere izleyici çekmek için gazete ilanlarında duyurulmuş.

Sadettin Kaynak’ın bu filmler için bestelediği şarkılardan biri, “Enginde Yavaş Yavaş”. Bu hicaz şarkının güftesinde yine Vecdi Bingöl imzası var. Üzerine çok çalışılmış bir şarkı bu: Matematiği hesaplanmış, sözler perdedeki oyuncunun dudak hareketlerine uydurulmuş, senkron tutturulmaya çalışılmış. Şarkıyı plağa ilk okuyanlardan biri, Müzeyyen Senar. Bir gurbet şarkısı bu: “Enginde yavaş yavaş / Günün minesi soldu / Derdim bana arkadaş / Bugün de akşam oldu // Gölgeler indi suya / Kuşlar vardı uykuya / Gurbeti duya duya / Bugün de akşam oldu…” Şarkı hakkında literatüre geçmiş hikâye, Vecdi Bingöl’ün kardeşi Baha Bingöl’le alakalı. Ailesiyle Ankara’da yaşayan kardeş, iş yapmak için zaman zaman İstanbul’a gidermiş ancak bu gidişler, ilerleyen yıllarda uzun süreli ayrılıklara sebebiyet verince aile, baba memleketi Eğin’e taşınmak durumunda kalmış. Vecdi Bingöl, kardeşinin ayrılığından çok etkilenince ortaya bu güfte çıkmış. Farklı kaynaklarda farklı hikâyelere rastlamak mümkün ama en akla yatkını bu.

“Enginde Yavaş Yavaş”, adı Engin olanlarca sahiplenilen şarkılardan. Bundan tam bir yıl önce, 2018 yılının Şubat ayında Engin Çağlar’ın 50. yılının kutlandığı gecede ona sürpriz olarak arkadaşları tarafından seslendirilmiş. En güzel yorumlarından biri, Mine Koşan’ın Mısır’da verdiği konser kayıtlarının derlendiği 1978 tarihli “Kahire Konseri” albümünde. Yakın dönemde Tarkan tarafından seslendirilen şarkı, bugüne farklı yorumcuların seslerinden ulaştı. Hâlâ külliyatın en sevilen bestelerinden. Sezen Aksu, 1996 yılında yayımlanan “Düş Bahçeleri” adlı albümünde yorumladığı “Yarası Saklım”da “Ah yine o gurbet bestesi / Günün minesi soldu” dizeleriyle bu şarkıya bir saygı duruşunda bulunmuştu. Sözlerini Yelda Karataş’la birlikte yazdığı şarkı, 1995 yılında Hülya Avşar tarafından seslendirilmişti. Bu, aynı zamanda şarkının bestecisi Sadettin Kaynak’a çakılmış incelikli bir selam.

İlk bestesini 1926 yılında kaleme almış. “Hicran-ı Elem” adlı bu bestesini yaptığı yıl plak doldurmak üzere Berlin’e gitmiş. Sadece orada kalmamış, Viyana, Paris, Milano gibi şehirleri de gezmiş. Müziğindeki Batılı tınılar, bu gezilerinden kalma olmalı. Döndüğünde film müzikleri dönemi başlıyor ama sadece onlarla kalmamış, duygularını şarkılara dökmeye devam etmiş. 1932 yılında yaptığı “Çile Bülbülüm Çile”, Safiye Ayla yorumuyla çok sevilince besteci, bu şarkıyı bütün haklarıyla ona armağan etmiş.

Bugün ölümünün 58. yılında andığımız büyük besteciyi, hakkında rivayet olunan bir hikâyeyi hatırlatarak anayım: Dönemin ünlü bestecilerinden Selahattin Pınar’a Sadettin Kaynak hakkındaki düşüncesini sorarlar. Üstat, hır çıkartmaya meraklı gazetecilerin tuzağına düşmez ve iki küçük cümleyle cevaplar soruyu: “Adı üzerinde, o bir kaynak. Bense sadece bir pınarım.”


Murat Meriç Kimdir?

1972’de doğdu. Çanakkale ve İzmit’te okudu. Ankara’da kimya mühendisliği eğitimi alırken, dinlediği müziğin tarihine merak saldı ve oradan ilerledi. Kendini bildi bileli plak topluyor; okuyor, dinliyor, dinlediklerini yazıyor, sevdiklerini çalıyor. Kedi gibi meraklı. Rakı, roka, bamya, erik seviyor. Çanakkale - İstanbul arasında yaşıyor ama Ankaracı. 1996’da Müzük adlı dergiyi çıkartan ekipten. Sonrasında Roll mürettebatına katıldı. Mürekkep, Birikim, Milliyet Sanat, Virgül, Bant gibi dergilerde yazıları yayınlandı. Yeni Binyıl, Radikal ve BirGün'ün yazarlarındandı. Ankara’da Radyo Arkadaş’ın kuruluşuna katıldı, radyo programları başta TRT, pek çok radyoda yayımlandı; kimi televizyon programlarının danışmanlığını yaptı, metnini yazdı. 2002 - 2003 yıllarında TRT için Kırkbeşlik adlı televizyon programını hazırladı ve sundu. Kalan Müzik için bir Tülay German albümü (Burçak Tarlası 64 – 87, 2001) derledi, pek çok albüme yazar ve danışman olarak katkıda bulundu. Pop Dedik / Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziği (İletişim Yayınları, 2006), 100 Şarkıda Memleket Tarihi (Ağaçkakan Yayınları, 2016), Yerli Müzik (bi'bak Berlin, 2018) ve Hayat Dudaklarda Mey / Memleketin Anason Kokan Şarkıları (Anason İşleri Kitapları, 2019) adlı dört kitabı, üzerinde çalıştığı pek çok projesi var. Üniversitelerde ve kültür merkezlerinde müzik tarihi üzerine seminerler verdi, veriyor. Düzenli olarak Gazete Duvar'da, arada bir Kafa’da yazıyor; Açık Radyo için hazırladığı Harici Bellek başlıklı program salı günleri 19.30'da yayımlanıyor.