YAZARLAR

Maduro'nun altını Çorum'un iş adamı

Yanlış anlamayın; "Hiç kimse ilgilenmedi, şimdi Çorumlu bir iş adamı ne güzel ilgileniyor reis sayesinde" demeyin. Ben madencilerle kimse ilgilenmiyordu dedim, yoksa altınla herkes ilgileniyor. Bir yandan kooperatiflere verilen yerler, aynı zamanda ulusötesi şirketlere veriliyordu bazen ya da şirketler doğrudan işgal ediyordu. Madenciler direniyordu.

Milletçe bir sevindik hiç sormayın. Maduro’nun yardımcısı gelmiş, Çorum’da altın tesislerini gezmiş. Sanki bize, her birimize, bir beşi bir yerde dağıtılacak. Hadi bırakın beşi bir yerdeyi, çeyrek altın da idare eder. En azından, yıllık naylon poşet paramızı karşılarız ama o da yok. Çorum'daki altın tesisi sahibi, iş adamı, en fazla Facebook’ta fotoğrafını paylaşır sarı sarı ve biz de Kutup buzulunda yan yana dizilmiş penguenler gibi alkışlarız. Bir Türk, Kristof Kolomb’dan 500 yıl kadar sonra Amerika'nın talanına dahil olmuş diye.

Bu yazıyı kendimi, ‘Maduro bu sefer ne halt etmiş dışişleri bakanı’ olarak hissettiğimden dolayı değil, o altınların nasıl çıktığını iyi bildiğim, o altın madenlerinde çalıştığım, Chavez Venezuela'sında, altın madencilerini kooperatif olarak örgütleme mücadelesine katıldığım için ve bunun filmini de yaptığım için yazmak zorundayım diye düşündüm.

Venezuela’da 60 bin altın madencisi olduğunu bilmiyordum, demiştim bir madenciye. "Hiç kimse bilmiyordu zaten buradaki insanlarla bir İsa ilgilendi bir de Chavez" dedi. Cebinde o gün bulduğu altın parçaları vardı muhtemelen, öyle büyük filan değil, bir peçeteye sarılı, sarı biraz çok değil, sarı leblebi kadar ama yamru yumru ve birazı toprak sarımsı, platin vardır belki biraz da ama para etmez, gümüş de oluyor dediler, asitle çökertirlerken bir nehrin içinde ölü balıkların üstüne ve küçük bir terazi kefesine konur ve en fazla 3-4 günlük yemek parası çıkar ve bira belki ama büyük şişe. Bahçesinde kocasıyla birlikte kazdıkları kuyudan altın çıkartan madenci kadın demişti: "Altın başkaları için süs eşyası ama benim için ekmek".

‘Mission Piar’dı çalışmanın adı. Altın madencilerine "En az yedi kişi, en fazla 30 kişi bir araya gel, kooperatif kur, sana ucuz yakıt verilsin, altınını mafyaya kaptırma, sadece yüzde 2 vergi ver, yasal altın arama belgen olsun, çalışanlar ve üyelerin sigortalı olsun ve bütün bunlar için de kooperatife kredi verilsin" diyorduk. Doğrusu, pek kimse katılmıyordu. Herkes bir gün sonra, mesela 100 bin dolarlık bir altın kayası bulurum hayali ile yatıyordu çünkü. 60 bin kişiden 59 bin 990'ı böyle bir şey bulamıyordu, yaklaşık. Emek çok yoğun, çevre yıkımı dehşet, insanların eline geçen ise neredeyse hiçti. Bu yüzden, ‘Altın yerli kızların saçlarından yapılır.’ Demiştik filmin adına, isterseniz buradan seyredebileceğiniz.

Yanlış anlamayın; "Hiç kimse ilgilenmedi, şimdi Çorumlu bir iş adamı ne güzel ilgileniyor reis sayesinde" demeyin. Ben madencilerle kimse ilgilenmiyordu dedim, yoksa altınla herkes ilgileniyor. Bir yandan kooperatiflere verilen yerler, aynı zamanda ulusötesi şirketlere veriliyordu bazen ya da şirketler doğrudan işgal ediyordu. Madenciler direniyordu. Polis ve asker genellikle satın alınıyordu altın şirketleri tarafından, ne de olsa, zaten altınları vardı. Buna karşı madenciler, Chavez sırasında bile, aradaki bürokrasiye güvenmiyor, doğrudan Chavez’i aramaya çalışıyordu. Aradaki bürokrasiye ‘kara bölge’ deniyordu. Madenciler bizim aracılığımızla Chavez’e ulaşmaya çalışıyorlardı.

Bir de, bir şey daha var hatırladığım, daha önce de yazmıştım. Chavez döneminin devrimci bakanlarının birinin yanındaydık. Çinli yatırımcılar geldi, çoğu komünist partisi üyesi. Çin ve Venezuela, ortak cep telefonu fabrikası kuracaktı. Sermayenin önemi yok dediler Çinli yatırımcılar, hepsini biz koyabiliriz. Fakat sendika istemiyoruz. Güldü Chavez’in devrimci bakanı, ‘yoldaş’ dedi ‘Venezuela’da sendikasız fabrika istemiyoruz biz.’

Maduro’nun yardımcısı Çorum’a geldiğinde o fabrikada, herhalde sendika var mı diye de bakmıştır.

O modernnn -3 n ile- altın tesislerinde, işçilerin sendikası vardır, değil mi ?

Sendikası olsa da çok bir şey değişmezdi ya!

Yoksa bizde biliyoruz altın dediğiniz şey; toprağın karnından, nehrin ölüsünden, sülfürik asitten, kocaman ve boş hayallerden, kumardan, mafya kurşunlarından, emekten ama çok emekten, ilik sömürmekten, iki başkan ve muhtelif yardımcılarından, kara bölgelerden, rüşvetten, irtikap ve ihtirastan, bolca iş adamından, ceketler, kravatlar, cüzdanlardan yani…

Ve yerli kızların saçlarından yapılır.


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...