YAZARLAR

Başka bir kreş mümkün...

Fransa’nın kolektif kreşlerinden birinin, ‘Les Petits Pois, crèche parentale du Sentier’nin eş başkanı Kerem Önen ile başka bir kreşin nasıl mümkün olduğunu konuştuk. Önen, Fransa'da bu tip kreşlerin varlığının normal olduğunu söylerken Türkiye'de bunun uygulanmasının neden zor olacağını da anlatıyor...

Küçük çocuğunuz var. Çalışıyorsunuz. Nasıl bir kreşe göndermek isterdiniz? Kreş sadece çocuğu mesai saatleri arasında bırakıp gittiğiniz bir yer mi? ‘Söz, yetki, karar’a dahil olduğunuz bir kreş, kolektif bir kreş neden olmasın? Fransa’nın kolektif kreşlerinden birinin, ‘Les Petits Pois, crèche parentale du Sentier’nin eş başkanı Kerem Önen ile konuştuk:

Kolektif kreş burada böyle çok nadir bulunan bir şey değil. Belediyelerin ve devletin desteklediği bir şey. Çünkü kreşlerde yer bulunmuyor çok fazla kreş ihtiyacı var. Paris için konuşuyorum daha çok. Çok fazla çocuk var ama kreşlerde yer yok. O yüzden alternatif girişimleri de devlet destekliyor. Bu da dernekleşerek yapılan bir şey. Önce dernek kuruluyor. Dernek kreş için bir yer buluyor ve devletten yardım talebinde bulunuyor. Ki çocuklarla ilgilenebilecek yetkiye sahip insanlar, işi alınabilsin. Kreş çalışabilsin. Asıl zor kısmı bu işin. Çalışan insanlara normal bir maaş verebilmek. Onun dışındaki şeylerle veliler ilgileniyor. Onun dışındaki şeyler nedir? Tüm derneğin günlük işleriyle, idari işleri ile kreşin içinde de yapılacak olan işler, işte temizlik, çocukların eşyalarının yıkanması, oturdukları alanların, oyuncakların toplanması gibi. Bu tür şeylerle ilgilenmek için de kreşte daima iki tane veli bulunuyor, sürekli olarak. Dönüşümlü olarak her aile, haftada yarım gününü, kreşin bu tür işlerini yapabilmek için ayırıyor. Hem çocukların günlük hayatlarının nasıl geçtiğini görmek açısından, bu veli için de çok önemli bir şey. Yoksa çocuk bir kreşe bırakılıyor, veli onun orada ne yaptığını bilemiyor aslında normal kreşlerde. Ne yediği, içtiği çok bilinmiyor. Anne baba olarak, çocuğunun ne yaptığını, ne ettiğini, diğer çocuklarla nasıl iletişimde olduğunu okul ortamında görebilmek açısından çok önemli, olumlu bir şey gibi geliyor bana.

Kerem Önen

Siz şu anda kaç kişisiniz?

20 çocuk var. On tanesi birle iki yaş arası, on tanesi iki ile üç yaş arası. Tabii ki bir dernek olarak, bir kreşi sadece işletiyor değiliz. Bir çok konuda istediğimizi şeyi de yapabiliyoruz diyebiliriz. Devlet Kreşlerinde olmayan, bazı kurallar biz de olabiliyor. Biz kendimiz karar veriyoruz hangi pedagojinin uygulanabileceğini, nelerin yapılabileceğini, yapılamayacağını, çocuklara neler anlatılıp anlatılamayacakları genel bir çerçeve belirleyerek, çalışanlarla, çocuklarla ilgilenenlerle birlikte. Onlar çünkü diplomalı -bu konuda uzman- kişiler. Onlarla tartışarak ve anlaşmaya vararak, bir program belirleniyor ve bu program çerçevesinde çocuklarla ilgilenmiyor ki Bu da çok önemli bir şey. Yani en azından, ne tür bir yere çocuk bıraktığımız konusunda söz sahibi oluyoruz. Bu program tabi ki seneden seneye çok değişen bir şey değil ama kreşi seçerken daha ziyade buna dikkat ediliyor. Biz zaten baştan çocuğu nereye vereceğimizi buna göre karar vermiştik. İşte ekolojik bir kreş, mümkün olduğunca organik gıdanın çocuklara verildiği, bir çok insani değeri de çocukları aşılamak amaçlı faaliyetler bu sürdüren. O yüzden, genel çerçeveden biraz çıkılabiliyor. Belediye kreşlerinden ya da devlet kreşlerinden farklı olarak, biraz daha dışarıya çıkabiliyor ki bu da bizim için çok önemli.

Hangi pedagojik biçimi kullanıyorsunuz?

Karışık bir program ama daha çok Montessori pedagojik eğitime yakın bir yöntemimiz var. Çocukları rahat bırakmak, çocuğun ritmine uygun bir gün izlemek, çocuk ne yapmak istiyorsa onu yaptığı. Faaliyetler öneriliyor ama çocuk her çocuk onu yapacak diye zorlama olmuyor. İşte hadi resim yapılacak deniyor ama çocuk o sırada kitaplarla oynamak istiyorsa ya da oyuncakla oynamak istiyorsa, onu yapabiliyor. Zorlama olmuyor yani. Yani başka bir oyuncakla oynamak istiyorsa, rahat bırakılıyor. Diğerleri başka bir şey yaparken, o oynayabiliyor. Yani biraz rahat bir ortam var, biraz çocuğu otonomiye yönlendirmeye var. Yani çocuk yapabildiği her şeyi kendisi yapsın diye teşvik ediliyor. Bunların başında da en başta, belki de ben Türkiye’den geldiğim için bana çok garip gelmişti. Bizim çocuk bir yaşında başladı kreşe. ilk kreş gününde önüne boş bir tabak konuldu ve önüne bir yemek kabı konuldu oradan yemek alsın diye, bir çanak. Hadi buyur yemeye dendi çocuğa. Daha bir yaşında çocuk nasıl yiyecek diye düşündüm ama alışır dediler. Nitekim bir hafta sonra, ortadan kendisi kendi tabağını doldurup, kendisi yemeye başladı etrafına döküyor tabii ama çocuğun kendi başına, kendi ihtiyaçlarını gidermesi. Bu tür teşvik de var Bu da çok hoş bir şey. Şimdi 2.5 yaşında, kendi kendisine yemek yiyor. Dokundurtmuyor bile. Yemeğini kendisi dolduracak, elmayı kendisi kesecek, kendisi yapacak. Bu güzel bir şey. Bu gibi değişik şeyler de kendisini gösteriyor. Yine özgüven meselesi, bunu ben yapabilirim diye çocuğa çok küçük yaştan öğretmek mümkün.

Bir de tabii aileler için, kreşe ne kadar bir ödeme yapılacağı da önemli. Siz para ödüyor musunuz?

Şöyle, devlet desteğiyle dönen bir kurum. Paranın önemli bir kısmı oradan geliyor. Aileler, devlet kreşine ne ödeniyorsa buraya da onu ödüyor. Devlet kreşindeki gibi bir hesaplama yöntemi var. Herkes gelirine göre ödüyor. Geliri olmayan ise çok az bir miktar ödüyor ayda. Geliri biraz daha fazla olanlar, belli bir limitin üstünde olanlar, daha yüksek bir meblağ ödüyor ama bir bakıcıya ödenecek maaşla kıyaslandığında, yarı yarıya gibi bir şey oluyor. Yani mantıklı bir miktar ödeniyor. Bu yüzden ailelerin külfeti, devletin verdiği yardımdan ötürü az.

Peki, mesela ben sürekli çalışmak zorundayım. Haftada bir gün bile gelemem. Bu olabiliyor mu? Nöbetçi olduğum günler olmak zorunda ama gelemiyorum diyelim...

Bu bir mecburiyet. Yani haftada aile başına, yarım gününün kreşe verilmesi gerekiyor. Onun dışında da kreşe yapılacak diğer işler için de komisyonlar var. O komisyonlardan birinde de bulunması gerekiyor ailenin. Çünkü işlerin bir şekilde yapılması gerekiyor. Değişik değişik komisyonlar var. Bunları yapamıyorsa, aile kreşe kabul edilmiyor. Haftada bu yarım günü illaki aynı yarım gün olması gerekmiyor. Bu ayarlanabiliyor. Doktorlar var mesela aynı gün gelemiyorlar. Sürekli değişken zamanları var. Haftada yarım gün ayırabiliyor ama hangi yarım gün olduğu belli olmuyor. Onları paylaşıyoruz bir şekilde. Hangi velinin yaptığı da önemli değil. Kim yaparsa yapar ama bunun yapılması gerekiyor. Önemli bir şey bu. Çünkü iki nedenle önemli bu 20 çocuk olduğu için bir sabah bir öğleden sonra gibi yapılıyor. Eğer bir aile buna katılmazsa, yapılacak işler kısmında bir gün boşluk oluyor. Tek kişinin yapamayacak kadar işi olduğu için, o yarım gün zor tamamlanabiliyor. Mesela şu anda da biz, sadece 19 çocuğuz. Bunun sıkıntısı da yaşanıyor: O yüzden, o yarım günü verilmesi gerekiyor.

Peki erkek gelmese olur mu mesela Türkiye’de daha ziyade kadın gelebilir o yarım güne, bu sorun mu?

Bizde öyle değil, yani bizde kim gelebiliyorsa o geliyor gibi oluyor. Ailede çalışma durumuna göre ayarlayanlar var, bazen kadın geliyor bazen erkek geliyor, hiç öyle bir sorun olmadı, aklımıza gelmedi.

Bu aynı zamanda bir örgütlenme biçimi. Yani buradan başka türlü bir şey de çıkabilir değil mi? iyice dost mu oluyor mu ya da birbirlerinizle kavga mı ediyorsunuz toplantılarda?

Vallahi ikisi de oluyor. Herkes tabii ki insanlar değişik ama yapılan kavgalar öyle değerler üzerine değil. Yani işte biri işini yapmıyor tam olarak. Bir yere gelecekti gelmiyor, ‘komisyonda bir tek ben çalışıyorum’, şeklinde şikayetler oluyor ama tartışmalar çocuklara şu değer aşılansın ya da şunlar söylenmesin üzerinden değil. Bu yüzden daha kolay çözülen tartışmalar. Dostluklar da var tabii ki. Asıl ilginç olan tarafı benim açımdan mahalledeki diğer derneklerle olan ilişkileri geliştirmek. Mesela şimdi Fransa’ya yeni gelmiş göçmenlere yardım eden bir dernek var. Bize çok yakın bir dernek. Kadınlara çocuklarla geliyorlar. Kadınlar genellikle çalışmıyor, erkekler daha kolay iş bulabildiği için. Kadınlara Fransızca dersi veriyor veriyor bu dernek. Biz bu dernekle ilişkiye geçtik ve şöyle bir sıkıntıları vardı. Küçük yaşta çocuk olunca, kadın derse gelemiyordu çünkü kadın çocuğa bakmak zorunda diye. İşte onlarla işbirliği yaparak bu sorunu çözdük. Onlara talep ederlerse, bir yer veriyoruz. işte kadının ders gününde, çocukları kreşe getiriyorlar. Hem kadının ders almasına yardımcı oluyoruz hem de kadın kreşe geldiği zaman Fransızcası gelişiyor. Hem de başka türlü bir sosyal ortamda bulunmuş oluyor. Böylece en azından yeni gelen ailelerin, topluma daha iyi ayak uydurmasına vesile olmuş oluyor. Böyle bir proje var. Onun dışında yine çocukları bir sosyal kurum var küçük çocuklara okul ödevine yardımcı olan çocuklar. Çocukları oraya da götürüyoruz, daha büyük çocuklarla da kaynaşmış oluyorlar. Bu kreşi mahalleyi açmak açısından iyi bir çalışma oluyor. Böyle çabalarımız var ve meyvelerini almaya başladık.

Kararları nasıl alıyorsunuz, oy çokluğu ile mi?

Daha ziyade konsensüs. Bazen ama oy çokluğu gerektiren durumlar da oluyor. Her karar 20 aile ile alınmıyor. Yürütme Komitesi gibi komitemiz var, orada başkan, sayman üye, sekreter üye gibi bir dernekte olması zorunlu olan. Ayrıca çalışanlardan sorumlu velilerin, çalışanlar konusunda kara aldıkları bir yürütme kurulu var. Bunlar kararları daha kolay alıyorlar. Ayrıca ayda bir toplanıyoruz. Temel sorunlar ile ilgili kararları, o toplantılarda alıyoruz. Bunlara da katılım normalde zorunlu. Katılamayanlar olduğunda, birini tayin edebiliyor kendisini temsil edebilmesi için.

Hiç karşılaştırma şansınız oldu mu; sizin çocuğunuzla devlet kreşinde, başka türlü, mesela klasik biçimde eğitim alan çocuk arasında bir farklılık oluyor mu?

Çok fark edebilecek şekilde bilmiyorum, yani tam bir fark olup olmadığını bilemiyorum. Belki sonra çıkabilir ama bu yaşta çok büyük fark olduğunu sanmıyorum.

Zengin mahallerde oturanlar arasında hep aynı sınıftan gelen çocuklar oluyor. Ama siz de farklı sınıflardan çocuklar oluyor, karışık oluyor, diyebilir miyiz? Mesela mülteci çocuklarıyla birlikte olmaları, baştan ırkçılık karşıtı bir durum doğurabilir mi?

Doğurmasını ümit ediyoruz tabii ki ama ama genel olarak kreşlerde devlet kreşlerinde de bu geçerli. Kreşe kabul durumu sırasında, çeşitli sosyal kategorilerden insanların, karışık olarak yerleştirmesini önemseniyor Fransa’da. Bu hep dile getirilen bir şey. Belli kriterler var, kreşe kabul kriterleri ama bu kriterleri dolduruyorsanız da kabul edileceksiniz demek değildir diye her zaman söylerler. Çok zengin mahallelerde, yoksul bir ailenin çocuğu olmak, devlet kreşine girmek için avantajı oluyor. Bizde de, mümkün olduğu kadar farklı sınıflardan çocuklar var ama açıkçası çok fazla başvuru yok. Bu tür işleri o yüzden biz el yordamıyla bunu sağlamaya çalışıyoruz. Çünkü burası Paris’in nezih bir mahallesi. Veli profilinde de çok farklı insanlar yok. Ekonomik olmasa da sosyal olarak daha yüksek eğitim düzeyinde insanlar başvuruyor genelde. Biz de değişik şekillerde, daha karışık bir hale getirmeye çalışıyoruz.

Mesela ben sorun çıkardım, aile olarak yükümlülüklerimi yerine getirmedim ya da çocuğum uyumsuz bir çocuk. Bu durumda o aile ya da çocuk çıkartılıyor mu? Bu gibi durumlarda nasıl karar alıyorsunuz?

Buna yürütmeye karar veriyor. Çocukla alakalı değil aileyle alakalı. Çocuk bambaşka bir şey. Onu aileler karar vermiyor. Ona ancak dışardan yardım almak biçiminde olabiliyor. Çocuktan dolayı diye bir şey olmuyor kesin ama ailelerin yükümlülükleri yerine getirmemesinden dolayı, yani yapmak gerekiyorsa, o da bir çok kez hatırlattıktan sonra, hala katılım yoksa, o zaman yürütme kurulu da böyle bir karar alabiliyor. Şu ana kadar beni bulduğum sürede bir tane böyle bir ciddi bir şey oldu. O da bir şekilde anlaştık. Aile çıkarmaya aşamasına gelmek üzereydik. Çok tatsız bir durumdu. Özellikle çocuk için ama son anda atlattık. Yoksa çocuk iyiydi, memnundu kreşten. Onu niye çıkartalım diye çok tartıştık. Hakikaten biraz genel ambiyansı bozuyordu. Hoş değildi. Her grup çalışmasında herkesin katılması iyi oluyordu mutlaka.

"Şu geldi, hep kendi çocuğunu kayırıyor" gibi bir şey oluyor mu?

Şöyle, biraz, tabii ki kendi çocuğunla daha çok ilgilenirsin. Çocuklar da kendini iyi hissediyor öyle ama diğer çocukları ittirip, kendi çocuğuna oyuncak vermek gibi değil de kendi çocuğun yanında daha çok bulunmak, diğer çocuklar da gelirse yanına geliyor. Zaten bir zaman sonra herkes alışıyor birbirine, o yüzden çocuğu bırakmaya gittiğimizde biri gelip kitap veriyor oku diye, okumaya başlıyorsunuz, üç beş çocuk toplanıyor, dinliyor, vesaire. Böyle şeyler oluyor ama orada veliler kendi çocuklarını bir köşeye çekip aman oğlum bu kitapları kimseye verme diye bir şey demiyor yani.

Peki, o tür çalışmada daha çok profesyoneller mi yönlendiriyor?

Çocuklarla ilişkileri profesyoneller yönlendiriyor. Ailelere bilgiler veriliyor başta. Bu tür şeyleri yapmaktan kaçının gibi, genel olarak. O yüzden aileler, çocuklarla çok uzun bir süre birlikte olmuyor. Bu da zaten çocuklarla birlikteyken edilgen durumdalar. Profesyoneller talep ederse aileler karışıyor.

Çok uzun süredir buradasınız ama sizce Türkiye’de böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir şans var mı? Benzerini yapabilme şansı…

Bunun en zor şeyi maddi kaynak bulmak. Bence bu tür bir organizasyona, Türkiye’de yapabilmek için maddi bir kaynak olması gerekiyor. O zaman da belli bir kesimin yapabileceği bir faaliyet haline geliyor ya da devlet yapacak, ki o da yapmayacak. O yüzden teorik olarak olabilir ama maddi olanağın nasıl sağlanılacağı üzerine düşünmesi lazım.

Bir de ben Türkiye de belli bir kesimin gelip kreş temizliği yapacağını sanmıyorum. (gülerek) "Ya tutalım bir temizlikçi" diyeceklerdir. Biz de tutabiliriz bir temizlikçi içeriyi temizlemek için ama bunları ailenin yapması önemli. Çünkü bu bir şey de sağlıyor gerçekten. Kreşin kendisiyle bir ilişki olmuş oluyor. Servis satın alınan bir yer değil, hep birlikte bir şey yapılan bir yer olması çok önemli. Çocuklar da bunu bence çok fark ediyor. Çocuklar ailelerini kreşte sürekli gördükleri zaman, kreşle farklı bir ilişkiye giriyorlar bence. Bu da çok önemli. O yüzden, o kadar okula gider gibi bıraktım, çıktım olmadığını görüyor çocuklar, ailelerin kreşle ilgilenmesi de. İşte sabah ekmekleri, meyveleri, kestiklerini; akşam yemeklerini hazırladıklarını görmeleri. Daha farklı bir bağ kuruyorlar kreşle ve kreşteki herkesle.


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...