YAZARLAR

Parçalanan ülke: Çocukluk

Kasa Galeri'de yer alan Başka Gün Başka Hayat sergisi travmatik ve parçalanan bir ülke olarak çocukluğa bakıyor.

Çocuklara yönelik bakış açısı son 20 yılda büyük dönüşüm geçirdi. Her çocuğu eşsiz birer kar tanesi olarak görmek gibi tuhaf varyasyonlar da oluşuyor. Ancak çocukların eğitimi, psikolojisi ve hayata hazırlanma yöntemleri gibi konular artık daha ciddiyetle ele alınıyor. Çocuklara ve çocukluğa özen göstermek insanlığın son dönemdeki en kıymetli gelişmelerinden biri.

Ancak bu çok yakın tarihli bir gelişme. Geçen yüzyıl çocuklar için pek iyi geçmedi. Onlarca kuşağın çocukluğu travmatik ve parçalanmış bir ülke olarak halen hafızalarda. Kasa Galeri'de yer alan Dejan Kaludjerovic, Ferhat Özgür ve Knutte Wester'in sanatçı olarak yer aldığı Kıvanç Gökmen'in küratörlüğünü üstlendiği Başka Gün Başka Hayat sergisi çocuk olma durumunu karşımıza getiriyor. Jean Luc Godard'ın "Bütün çocuklar siyasi tutsaklardır" sözünü en tepeye yazan sergi siyasi açmazların, toplumsal mücadelelerin ortasında yer alan çocukluğu ele alıyor.

Knutte Wester

Sergi, Ferhat Özgür'ün Hiçlik Ülkesi yerleştirmesiyle açılıyor. Artık kullanılmayan tahta seçim sandıklarının ve inşaat kalıntılarının ortasına yerleştirilen metal iskelet yıkılmış, dağılmış, viran haldeki çocukluğa işaret ediyor. Artık yapılmayan 19 Mayıs gösterileri gibi çocukluk belleğinin kayıp parçaları bir araya getiriliyor. Özgür'ün yerleştirmesi tahribat altındaki bu kültürel bellek içerisinde çocukluğun izlerini arıyor.

Serginin en dramatik bölümü de sanatçı Knutte Wester'in bir hikaye anlatıcısı olarak yer aldığı ikinci bölüm. İsveç'te geçen yüzyılın başında evlilik dışı doğan bir çocuğun yaşadığı travmalar belgesel-animasyon tarzındaki Piç Kurusu videosuyla karşımıza geliyor. Bahsettiğimiz çocuk aslında İsveç sosyal demokrasisinde, özellikle kadın hakları alanında önde gelen siyasetçilerden Hervor Wester'in kendisi. Ve sanatçının da büyükannesi. Sanatçının desenler ve videodan oluşan odası bir anlamda bugün örnek demokrasi ülkesi olarak anılan toprakların aslında nasıl bir yerden geldiğini hatırlatıyor.

.

Ancak Wester'ın çalışması sadece bu değil. 1 saate yaklaşan süresiyle Piç Kurusu filmi hatırlamakla unutmak, akılda kalanlarla tarihsel belgeler, büyük resimle bireysel anlatılar arasında dolaşan bir deneme olarak görülebilir. Sanatçının kendisi, annesi ve büyükannesi olmak üzere üç kuşak üzerinden anlatısını oluşturan film toplumsal değerlerin geçirdiği dönüşümün izlerini ortaya döküyor.

Sergiyi sonlandıran Dejan Kaludjerovic'in dialar ve ses yerleştirmesinden oluşan 1 Mayıs 1977 çalışması da benzer bir hatırlama/unutma pratiği üzerinden ilerliyor. 1977 yılı 1 Mayıs'ında, Yugoslavya'da iki ailenin katıldığı bir piknikten çekilen diaları izliyoruz. Çocuklar arasında basit denebilecek bir kavgadan bahsediyoruz. İki ailenin çocuğu tartışıyor, biri diğerine taş fırlatıyor ve piknik bitirilip hastaneye koşuluyor.

Kaludjerovic piknikte yer alan aile üyelerinin tanıklıklarına başvuruyor. Kimi az buçuk hatırlıyor, kimi bir çocuğu haklı buluyor, kimi diğerini, kimi tarihi yanlış hatırlıyor. Ancak Kaludjerovic'in çalışmasında herhangi bir siyasi çıkarım olmamasına rağmen acaba anlatılan Yugoslavya'nın parçalanması mı diye sormadan edemiyoruz. Başımızdan geçen ya da tanık olduğumuz bir olayın ne kadarını hatırlarız, nasıl hatırlarız, ne kadarını hatırlamak istemeyiz? Kaludjerovic'in çalışması yakın zamana kadar pek kıymet verilmeyen çocukluk deneyimlerinin bugüne nasıl bir görüntü bıraktığını araştırıyor.

Halen hayatını sürdüren birçok kişi için çocukluk travmatik ve parçalanmış bir ülke. Düzenli aralıklarla darbelerle karşılaşan, ülkelerin yerinden oynadığı, siyasi sistemin yeniden yazıldığı içinden geçtiğimiz şu dönemde de çocukluk halen üzerine düşünülmesi gereken bir varolma biçimi.