YAZARLAR

Yeni sinema yasası: Kriz erteleniyor, sansür kurumsallaşıyor

Sinema kanunundaki değişiklik teklifi sektörün hem ekonomik hem de sanatsal anlamdaki sorunlarını çözmekten oldukça uzak. Teklif, artık kronik hale gelmiş ve belli ki pazar küçüldükçe durmadan kriz üretecek tekelleşmiş yapıya karşı kesin önlemler almak yerine geçici çözümlerle erteleme yoluna gidiyor. Sansürü hem merkezde hem de ‘taşra teşkilatları’nda kalıcı bir tehdit haline getiriyor.

Mars Grup ile büyük yapımcılar arasındaki kavga son bir haftanın gündemleri arasındaki yerini koruyor. Kavganın patlak vermesiyle kamuoyunda ‘sinema yasası’ olarak bilinen kanun da yeniden gündeme geldi. Ağırlıklı olarak ‘bağımsız’ yapımcıların mücadelesini verdiği ve yıllardır bakanlık koridorlarında dolandırılan, yeniden yeniden ele alınan kanun teklifi bir anda bütün dertlerin çözümü olarak sunulmaya başlandı. Son iki günde Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde yayımlanan haberlere bakılırsa “yasa gelecek dertler bitecek.”

Gelecek hafta Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nda görüşülmeye başlanması planlanan kanun teklifi neler içeriyor bakmadan önce araya kaynayan bir görüşmeyi hatırlatalım önce. Tarih 19 Eylül 2018, çiçeği burnunda Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy, İstanbul’daki çalışma ofisinde çok önemli konukları ağırlar. Bu konuklardan ikisi yan yana gelmemeye özen gösteren, birbirleri arasında kişisel bir rekabet olmasa da magazin basınının karşı karşıya getirmek için çok uğraştığı Cem Yılmaz ve Şahan Gökbakar. Diğer iki isim ise yapımcılar Beşiktaş Kültür Merkezi Yöneticisi Necati Akpınar ve TİMS’in sahibi Timur Savcı. Bu haber “Cem ile Şahan yıllar sonra bir arada” başlıklarıyla magazin basını sayfalarında yer alır. Üç ay sonra yukarı saydığım isimlerin başını çektiği bir grup yapımcı Mars Grup’a karşı bayrak açar. Tartışmanın başlamasından kısa bir süre sonra da bakanlık bekleyen yasa taslağını Meclis’e göndereceğini ve sorunu çözeceğini ifade eder.

Yasa teklifinin iki tarafını da ilgilendiren maddelerine geleceğiz ama eylül ayındaki bu görüşmeden önce bu maddeler var mıydı, yoksa sonradan mı eklendi orası biraz muamma. Zira 6-7 yıllık bir geçmişi olan ve bakanlığın “sektörün yüzde 90’ının mutabakatıyla’ diye sunduğu taslağın ilk halinden çok farklı olduğunu belirtmekle yetinelim.

Resmi adı “Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” olan söz konusu çalışma aslında 2004 tarihinde çıkarılan ve özellikle de bağımsız sinemanın gelişmesine önemli katkı yapan kanun üzerinde bazı değişiklikler içeriyor. Ancak özellikle bağımsız yapımcıların değişiklikler talep etmesinin ardındaki niyet, 2004 tarihli kanunun hızla büyüyen sektördeki ihtiyaçları karşılamadığı, tekelleşmenin ciddi bir sorun olduğu, bağımsız yapımların seyirciyle buluşmada sıkıntılar yaşadığı, eser işletme belgesiyle ilgili sorunların arttığı şeklindeydi ve aslında yeni bir kanunla alanın güncellenmesi ihtiyacına tekabül ediyordu. Gelinen noktada ise eski maddelerde bazı değişikliklerle yeniden gündeme gelen bir kanun teklifi haline geldi.

‘İLK RAUNT’ YAPIMCILARIN MI?

Peki, bu kanun teklifi sinemadaki sorunları çözecek mi? En yakın tartışmadan başlayalım. Teklif büyük yapımcıların ‘isyan’ etmesine neden olan promosyon biletlerden gelir elde edememeleri sorununu yeni maddelerle ‘çözüyor’. Buna göre sinema salonu işletmecileri, izleyici sayısının artırılmasına yönelik kampanya ve toplu satış faaliyetlerini ancak filmin yapımcısı ve varsa dağıtımcısı ile yapılacak sözleşmeler aracılığı ile gerçekleştirecek. Salonlar ayrıca seyirci sayılarını denetleyen bir yazılımı da sistemlerine kurmak zorunda. Mars Grubu’nun canını sıkan düzenleme ise bugün neredeyse yarım saati bulan reklam sürelerinin on dakikaya indirilmesi. Teklifin bu haliyle komisyondan geçip Meclis’e gelmesi durumunda ilk raundu yapımcılar kazanacak gibi görünüyor. Ama bu on dakika meselesinin iki tarafı da mutlu etmek için komisyonda bir kez daha gözden geçirileceğini düşünmek için neden çok.

‘İlk raunt’ tanımlamasını özel olarak kullanıyorum çünkü. Değişiklik teklifinin yukarıdaki maddeleri bu haliyle geçerse Mars Grup’un gelirini artırmak için alacağı önlemler gündeme gelecek hiç kuşku yok ki. Teklif örneğin bilet fiyatlarına dair bir düzenleme getirmiyor. “Mars Grup, bugün yüzde 50’şer olan yapımcı/salon payını kendi lehine 60/40 yaparsa ne olur” sorusunun yanıtı yok. Teklifin ekonomik kısmına bakıldığında krizin asıl nedeni olan tekelleşmenin önüne geçen bir çözüm bulmak yerine, tekeller arasındaki pazar savaşına geçici bir çözüm bulmaya çalışıyor. Yani sorunu erteliyor.

SANSÜR MEKANİZMASI KORUNUYOR

Fillerin tepişmesi sırasında çıkan gürültüde teklifin bütün meselesinin “sektörün en çok kazananlarının gelirlerini nasıl koruyacağını düzenlemek” gibi bir durum ortaya çıktı. Teklif günlerdir bu maddeler üzerinden konuşuluyor. Diğer maddelerin neler getirdiğine dair bağımsız sinemacıların sesi duyulmuyor bu gümbürtüde. Örneğin, bugün bir sansür mekanizmasına dönüşen ‘kayıt tescil belgesi’ ile ilgili madde aynen korunuyor: “Değerlendirme ve sınıflandırma sonucunda uygun bulunmayan filmler, ticarî dolaşıma veya gösterime sunulamaz” ibaresi aynen korunduğu gibi, bu kurulun bir sansür organı olması tescilleniyor. Üstelik yasanın bir önceki halinde yer alan “istenilen gerekli düzenlemeleri yapan” ibaresi de kaldırılıyor. Yani siz yapımcı ve yönetmen olarak sırf filminiz gösterime girsin diye bazı sahneleri çıkarmayı göze alsanız bile, bu durum ortadan kalkıyor.

Bir kez daha hatırlatmakta yayar var. Kayıt tescil belgesi asıl olarak eser üzerindeki hak sahipliğini düzenleyen bir belge. Yani filmler ticari gösterime girdiğinde paydaşları arasında (yapımcı, yönetmen, senarist, müzisyen, oyuncu vs.) hak paylaşımını hukuki güvence altına alıyor. Yani bu kurulun kuruluş amacı filmleri kayıt altına almak ve sonrasında da sınıflandırmaya tabii tutmak. Yani hangi yaş aralığına gösterileceğine karar vermek. Bu yetkiyi bir süredir ‘sansür’ amaçlı olarak kullanan bu kurulun yapısına dokunulmuyor.

Yeni teklif, festivallerdeki gösterimlerde talep edilen eser işletme belgesi zorunluluğunu ortadan kaldırıyor ve filmlerin +18 yaş ibaresiyle gösterilebileceğini belirtiyor. Ama bunu düzenlemediği gibi, örneğin bir ‘hassas vatandaş’ın izlediği bir filmi şikâyet etmesi durumunda festival yöneticilerini ve filmin sahiplerini yargı ile baş başa bırakıyor. Öte yandan bir festivaldeki ‘çocuk filmleri’ bölümünün nasıl olacağı da belirsiz. Bu filmler +18’e gösterilmeyeceğine göre hepsi eser işletme belgesi mi almak zorunda?

Teklifte dikkat çekici maddelerden birisi de, destekleme kurullarının yapısında yaşanan değişiklik. Şu anki kurul, meslek birliği temsilcilerinin ağırlıklı olduğu bir yapıya sahip. Örneğin bu yıl oluşturulan kurul dokuz meslek birliği ve üç bakanlıkça atanan üyeden oluşuyor. Bir de bakanlık temsilcisi yer alıyor. Yeni yapı, kurul üye sayısını yedi ile sınırlıyor. Meslek birliklerinden üç üye bu kurula dâhil edilirken, bakanlık üç üye atıyor. Başkan da bakanlıkça belirleniyor. Üstelik karar yeter sayısı dört olarak belirtilmiş. Yani bakanlık temsilcisi ve bakanlıkça atanan üç kişinin bir araya gelmesiyle her türlü karar alınabiliyor. Meslek birliklerinin bu kurullardaki ağırlığı yok edilerek, bütün güç bakanlıkta toplanıyor. Bu da bakanlık desteklerinin belirlenmesinde siyasilerin kesin karar verici olmasının yolunu açıyor.

Teklif, illerde ‘film çekim koordinasyon kurulu’ oluşturulmasını öngörüyor. Bu kurul, söz konusu ilde çekilmesi planlanan bir film için ücret tarifesinin belirlenmesi, güvenliğin tesis edilmesi gibi işlerle görevlendiriliyor. Ancak yetkileri sınırlandırılmıyor. Örneğin bu kurulun yapımcı ve yönetmenlere “getirin bakalım senaryonuzu bir okuyalım, güzel şehrimiz hakkında neler söylüyorsunuz, vatana millete zararlı şeyler var mı?” diyerek yetkisini suiistimal etmesinin önünde herhangi bir engel yok. Yani merkezi sansürün ardından çekim mekânları için de ayrı bir ‘denetleme kurulu’ oluşturuluyor. Bu kurulun ‘kolaylaştırıcı’ olduğu öne sürülecek muhtemelen ancak pratikte bir denetleme ve sansür aparatına dönüşmemesi için bir neden yok.

Özetle, sinema kanunundaki değişiklik teklifi sektörün hem ekonomik hem de sanatsal anlamdaki sorunlarını çözmekten oldukça uzak görünüyor. Artık kronik hale gelmiş ve belli ki pazar küçüldükçe durmadan kriz üretecek tekelleşmiş yapıya karşı kesin önlemler almak yerine geçici çözümlerle erteleme yoluna gidiyor. Sansürü hem merkezde hem de ‘taşra teşkilatları’nda kullanışlı bir aparat haline getiriyor. Teklifte bu maddelere uygun yönetmeliklerin de altı ay içinde çıkarılması öngörülüyor. Ki, yasa/yönetmelik uyumsuzluğu halihazırda var olan kanunun uygulanmasındaki en büyük sorunlardan birisiydi. Belli ki bu sorunlar katlanarak artacak.