YAZARLAR

Boşuna kelime kalabalığı yapmaya devam

İşte yaşamımıza çok etkili giren o platformlardan biri de Netflix. İçeriği neredeyse kişiye özel bir hale getirebiliyorsunuz bu sayede. Spor içeriği de sporun kültürü ile ilgilenenler için bulunmaz bir portföy sunuyor. An be an da gelişiyor. Benim önüme son dönemde çıkan en iyi işlerden biri Sunderland’ın önce Premier Lig’den sonra da Championship’ten düştüğü yılı anlatan ‘Sunderland, Ölene Kadar’ kadar oldu. 14 Aralık’ta ilk bölümü yayınlanan, 8 bölümlük harikaya yakın bir belgesel.

Teknoloji yavaş yavaş dünyamızı değiştiriyor. Beğenilerimiz, alışkanlıklarımız, bildiklerimiz adım adım değişiyor. Bırakın bunları nesil değişiyor. Diyorlar ya hani iki yaşında çocuk bile akıllı telefon kullanıyor diye. O kadar gitmeyin. İnanın bir yaşındaki bir çocuk da biliyor akıllı cihazları kullanmayı. İç güdü gibi. Doğuştan sanki bu bilgiler yüklenmiş de gelmiş gibi. Neyse derin konulara girmeyeyim. Niyetimden çok uzaklaşmayayım. Bütün bu değişimler sayesinde maçları cep telefonundan takip ediyoruz, müzik dinlerken tek bir tık bütün bir müzik hafızasını önümüze döküyor televizyon izleme alışkanlığımız platformların çoktan seçmeli alanına terk ediliyor.

İşte yaşamımıza çok etkili giren o platformlardan biri de Netflix. İçeriği neredeyse kişiye özel bir hale getirebiliyorsunuz bu sayede. Spor içeriği de sporun kültürü ile ilgilenenler için bulunmaz bir portföy sunuyor. An be an da gelişiyor. Benim önüme son dönemde çıkan en iyi işlerden biri Sunderland’ın önce Premier Lig’den sonra da Championship’ten düştüğü yılı anlatan ‘Sunderland, Ölene Kadar’ kadar oldu. 14 Aralık’ta ilk bölümü yayınlanan, 8 bölümlük harikaya yakın bir belgesel.

Bir kulüp CEO’sunun zor anlarından oyuncuların psikolojisine, kulüpte varlığını hiç de tahmin etmediğiniz insanları takıma katkısından tabii ki tribünlerin haletiruhiyesine kadar bir takımın ligden düşüşünün dramına bu kadar yakın ve sıcak temasta bulunmak insanı garip duygulara sürüklüyor. Şu kadarını söyleyebilirim. Tuttuğum takım küme düşmüş olsaydı sanırım 7. bölümün sonunda hissettiğim şeyi hissederdim. Ama bu yazı sırf izleme imkanı olan izlesin diye yazılmadı. Her bölüm içinden seçtiğiniz sekanslara bir yazı yazabilirsiniz bence. Ama benim seçtiğim 8. bölüm oldu.

Buraların diliyle söyleyeyim. Bir ‘camia’ düşünün. En üst ligden bir alt lige düşüyor. Hedef nasıl alt lige gelindiyse o hızla tekrar yukarı çıkmak. Ama ne oluyor. Bir anda kendilerini bulundukları ligin de dibinde buluyorlar. Ve işte o son bölümde şu cümleler yankılanıyor. “Sonuçta futbol bir taraftar sporu. Ve oyuncular, kulüp personeli bu süreçte davet edilen misafirler. Kulüp ve oyuncular küme düştü diye taraftarlar etkinliklerini iptal edecek değiller. Ya da yıl boyunca takip etmek için zaman ve para harcadıkları insanlarla tanışmayacak değiller ya.” Bu sözler kulübün medya ilişkileri sorumlusu Adam Capper tarafından sarf ediliyor.

Etkinlik, Sunderland Taraftarlarının Yılın Oyuncusu Ödülleri. Ve bir hafta önce küme düşmesi kesinleşmiş olan bir takımın teknik direktörü ve oyuncuları, bir barda, yani sıcak temasın yaşandığı bir ortamda, her şeye rağmen taraftarları tarafından ödüllendiriliyor. Tabii ki eleştiriler geliyor. Ama sonuçta yılın genç oyuncusu, yılın oyuncusu gibi ödüller taraftarlar tarafından oyunculara veriliyor.

Ve bu durum neden İngiltere’nin futbolun beşiği olduğunu da gösteriyor. Tüm endüstriyelleşme haline karşın futbol bir taraftar oyunudur. Tüm oyuncular, teknik direktörler, yöneticiler gelip geçer. Futbolun tek gerçeği vardır. O da taraftar. Ligde elde edilen dereceler ne olursa olsun eğer siz bu medeniyet seviyesine erişemezseniz, gerçek olanın taraftar olduğunu inkar etmeye devam ederseniz, en önemlisi sadece ve sadece başarı için bir ya da birkaç rengin peşinden giderseniz, ağzınıza ‘Neden futbolumuz ilerlemiyor/bu halde” sorusunu sorma hakkını da kendinizde göremezsiniz.

“Sunderland üçüncü lige düştüğünde de ben bu takımı destekledim. Şimdi birinci lige düştüğünde de değişen bir şey yok. Yine Sunderland’i destekleyeceğim. Biz hep orada olacağız.”

Bu cümleler Sunderland taraftarına ait. Tam da bunları söyleyebildiğimiz zaman futbolumuz hakkında oturalım ve konuşalım. Yoksa boşuna kelime kalabalığı yapmaya gerek yok.


Onur Salman Kimdir?

Basına 2006 yılında Cumhuriyet gazetesinde stajyer olarak adım attı. İki aylık staj ve Cumhuriyet’in spor ekindeki yazılarda sonra Eurosport Türkiye’de spiker ve editör olarak çalıştı. 2009 yılında Radikal gazetesine editör olarak geçerken, Eurosport’ta da yarı zamanlı spikerlik yapmaya devam etti. Medya macerasına 2012-2016 yılında Hürriyet’te devam etti. 2016 yazından beri Gazete Duvar’da çocukluk hayalini sürdürüyor. Köken Eurosport olunca tahmin etmesi kolay. Asıl ilgi alanı ‘başka sporlar.’