YAZARLAR

İsyan ne garip şey anne

İsyan günleri, irili, ufaklı devrim zamanları nasıl beni hâlâ şaşırtıyor? Sarı Yeleklilerde de böyle oldu. Nasıl oluyor da henüz iki üç haftada, hangi döner kavşağa gitsek herkes Zapatistalar gibi konuşuyor?

Bir mimar çift vardı. Amerikalıydılar galiba pek hatırlamıyorum. İyi insanlardı ve uzun süre Zapatista komünlerinde kalmışlardı. Bizi görmeye gelmişlerdi. Viranşehir’de toprak işgal edip, kerpiç evler yapıyorduk biz. Sadece zenginlerin mi evi olacak, biz yoksullar da kendi onurumuzla evlerimizi yapıyoruz, diyorduk. Evlerin nasıl olacağına dair toplantılar yapıyorduk. Altı yaşından büyük çocuklar da ayrıca toplantılar yapıyordu, evlerin nasıl olacağına dair. Madem panzerlere taş atıyorlar diye cezaevlerine atılıyorlarsa, aynı çocuklar evlerin nasıl olacağına da karar vermelidirler, diyorduk.

70’e yakın çocuk katılıyordu. Konuşmaları onlara çeviriyordum bir yandan. "Aynı Zapatista çocukları gibiler" diyorlardı. "Haftada kaç toplantı yapıyorsunuz?", "İki-üç" dedim. Belli, dediler. Heyecanla birbirlerinin ellerini tuttular. Yaşlı bir çiftti. Tabii ki bu kadar mutlu olacaklarsa yalan söyleme hakkım vardı. Henüz ikinci toplantıydı halbuki ama hepsi gerçekten Zapatista çocukları gibi konuşuyorlardı… Yemin ederim.

İsyan günleri, irili, ufaklı devrim zamanları nasıl beni hâlâ şaşırtıyor? Sarı Yeleklilerde de böyle oldu. Nasıl oluyor da henüz iki üç haftada, hangi döner kavşağa gitsek herkes Zapatistalar gibi konuşuyor?

Üniversitelerin, hadi bizimkini geçtim, adlı sanlı koca koca siyaset bilimleri okulları ya da Sovyetler Birliği’nin resmi Marksizm dersleri filan, kaç sınav ve bütünlemeden sonra, ancak kısmi ve geçici olarak bir şeyler öğretebiliyor olmasının aksine, isyan-devrim küçük, hoş ve mütevazı da olsa nasıl bu kadar öğretici?

Bu yüzden Sarı Yelekliler eylemleri iki eleştirel durum yaratıyor. Bir yönü hepimizin bildiği Macron-post neoliberal iktidarı ama diğeri klasik sol kurumsal örgütlenmelerin ta kendisi. Bunun manası takvimlere bağlı protesto gösterileri, sadece grev zamanları çıkarılmak üzere dolaplara kaldırılmış bayraklar, neredeyse, her sayısında aynı şey yazan teorik dergiler, bol bol parlak söz ve öncelikle kendi içinde bürokrasi.

Yani öncelikle sol, kendisi halkla birlikte mi hareket ediyor yoksa aynı benzer iktidarlar gibi, kendisiyle birlikte olan ahaliyi yönetmeye mi çalışıyor?

Bu yüzden değil mi arabanın bagajında trafik kitinin içinde sessiz ve sakin duran sarı yeleği giyen, sıradan! insan, sadece iktidarın onsuz karar almasını değil solun, eylemini de onsuz ve ona rağmen yürütmesine de karşı. Bu yüzden Sarı Yelekliler eylemi belki Fransız iktidarını yıkamayacaktır ama kurumsal solun, her geçen yıl sağından solundan patlak verse de küçülerek imha olduğu mesnetsiz bir isyan hegemonyasını ortadan kaldırma gücüne sahip.

Yani isyan zamanı çok garip, kendi içinde binlerce zaman var ve bugünlerde sarı…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...