YAZARLAR

Çocuklara kadın satın almayı öğreten oyun!

Oyunun can yakıcı kısmı “harem” ile ilgili olan kısım. Evet oyunda bir harem var. Hareme oyun ilerledikçe çeşitli cariyeler “alıyorsun”. “Fidan Hatun artık senin!” gibi ifadeler var. Cariyeler birer “mal” yani. Ve bu hatunlar adeta pornografik. Erotik seslerle “Bizim oranın kadınları nazlıdır”, “Yanımdayken lütfen rahatla” falan diyorlar.

Geçtiğimiz yazılardan birinde dizilerin toplumsal cinsiyet bakımından ne derece olumsuz etkileri olduğunu yazmıştık. Bu konuda olumsuz etki eden yalnız diziler değil insana temas eden her şeyin ele alınış biçimi bu yarayı derinleştirebiliyor. Örneğin bilgisayar oyunları!

Game of Sultans diye bir oyundan bahsetti bir arkadaşım geçen gün. Oyun bildiğimiz Osmanlı düzeneği, kafa kesmeli, saldırmalı, kaba saba bir oyun. Oyunun içindeki harem kısmından bahsedince arkadaşım, dur şunu yazayım ben diye düşünerek bayağı bayağı indirdim oyunu ve oynamaya başladım. Öncelikle kendinize bir padişah kimliği seçiyorsunuz ve yavaş yavaş güçlenerek savaşmaya, orayı burayı fethetmeye başlıyorsunuz. Bol sloganlı, egolu, çocukların beynine Osmanlı kültürünün gereksiz ve hatta zararlı olan kısımlarını zerk eden misyoner bir oyun, ilk andan itibaren belli.

Fakat oyunun asıl can yakıcı kısmı; “harem” ile ilgili olan kısım. Evet oyunda bir harem var. Hareme oyun ilerledikçe çeşitli cariyeler “alıyorsun”. “Fidan Hatun artık senin!” gibi ifadeler var. Cariyeler birer “mal” yani. Ve bu hatunlar adeta pornografik. Erotik seslerle “Bizim oranın kadınları nazlıdır”, “Yanımdayken lütfen rahatla” falan diyorlar. Sultan istediği kadar cariyeyle evlenebiliyor. Cariye padişahın 25'inci eşi de olsa “Artık emrinize amade bir hayat arkadaşınız var, size hizmet etmek bir onurdur” diyor mesela. Rus şivesi ve başkaca şiveler bile yapmışlar bazı cariyelere. Dans ettir, hediye ver, özel görüşme(!) yap gibi seçenekler var. Ben elbette daha fazla dayanamadığım için diğer safhaları görmedim fakat anlatılana göre haremdeki cariye sayısı artınca bunlar kendi içlerinde entrikalar çeviriyorlarmış. Haseki olma çabasına falan giriyorlarmış. Aynı şu dizi olan Hürrem Sultan’daki olaylar işte. Hatta pek daha fenası. Bana da dinledikçe fenalık geldi zaten. Şimdi düşünüyorum da, bu çocuklar bunları izleyip oynayınca nasıl etkileniyorlar, ne şekilde değişiyorlar kim bilir…

Hani bizler hep diyoruz ya devlet kadın ve çocuğa yönelik suçların azaltılması için önleyici tedbirlere önem ve öncelik vermeli diye, işte o önleyici tedbirlerin en önemlisi eğitim ve çocuklara toplumsal cinsiyet eşitliğini vermek. Toplumsal cinsiyet dersleri zorunlu müfredata girsin deyip duruyoruz; fakat birileri Osmanlıcayı seçmeli ders yapmayı tercih ediyor. Dolayısıyla bu tarz oyunlar kendiliğinden türemiyor. Nasıl ki nafakaya, 6284 Sayılı Kanun’a saldırmaları, müftülük yasasını “zorla” geçirmeleri, süt izni yasasını ortaya atmaları vs. hep kadını eve kapatmaya/evlilikleri artırmaya/şiddete rağmen boşanmanın önüne geçmeye yönelik ise; çocukların önüne atılan bu oyunlar da hesapsız değil, hepsinin bir amacı var. Çocuklara, bizim tarihler boyu def etmek için mücadelesini verdiğimiz erkek egemen roller ezberletiliyor; üstelik bu kez yüzyıllar önceki cinsten olanı…

Gerçi biliyorsunuz artık okullara dahi girerek resmileşti bu beyin yıkamalar. Çocuklara gelinlik/damatlık giydirip müsamere yaptırıyorlar. Çocuklara barışın kucaklayıcılığını değil, asker kıyafeti giydirip şehit olmayı öğretiyorlar. Okul kitaplarındaki hikayeler hep cinsiyetçi. Bilimsel olan her şey tehlikeli görüldüğünden atıldı müfredattan. Yasaklanan kitaplar var. Çocukları birer fedai olarak yetiştiren, dogmatik tüm yapıları sorgulamalarının önüne geçen bir sistem getirdiler. Ve kurdukları bu sistemle gurur duyuyorlar. Bunu yapanların tamamı “Küçük Kara Balık”tan korkanlar…

Çocuklar için binlerce bilimsel oyun varken ve üretilebilecekken bu tarz oyunların piyasada dolaşması manidar değil de ne? Ve bir o kadar da utanç verici. Çocukların o taze beyinlerini bu zehirli bilgilerle doldurup, birer ataerkil, kadın düşmanı yaratıyorlar. Sanal dünyada cariye satın almak ve şehzade üretmek için zaman harcayan bir çocuktan daha korkunç bir şey düşünemiyorum. Toplumdaki herkesin geleceğe ilişkin ciddi endişeleri var. Bu endişeli kitle yalnız muhalifler değil üstelik, toplumun tamamı. Genel seçim döneminde, yapılan bir ankete ilişkin en dikkatimi çeken şey, annelerin istisnasız çocuklarının geleceğine ilişkin endişelerini ilk olarak ve sıklıkla dile getirmeleriydi. Üstelik bu endişe her geçen gün artıyor. Çok da haklılar.

Bizim görevimiz, sorumluluğumuz, boynumuzun borcu “Küçük Kara Balık”ları çoğaltmak, kadın satın almayı ve savaşmayı öğrenen çocuklar büyütmek değil. Kadının ve çocuğun insan haklarını gerçekten önemseyen bir devlet, altına imza attığı sözleşmeler ve kanunlarda geçen önleyici tedbirlerin amacına uygun olarak şu korkunç oyunları piyasadan kaldırmakla başlayabilir bu işe örneğin.

Çocuklarımızın hayatını karartmayın.


Tuba Torun Kimdir?

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. İstanbul Barosu’na bağlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Kadın Meclisleri avukatı ve Kadın Adayları Destekleme Derneği yönetim kurulu üyesidir. ‘Bayan Değil Kadın’ programını hazırlayıp sunmaktadır. Aktif olarak siyasi faaliyetlerine devam etmektedir.