YAZARLAR

Neden hırsızlar beni soymuyor?

Hırsızlar beni soymuyor. Başka hikayeler de var. Bilmiyorum, ya iyilik yap denize atlar koruyor beni, ya oldukça yoksul buluyorlar ya aynı mahalleden sayıyorlar ya da paranoyamız haklı polisler belki gerçekten ama para kaybolmayınca, bu daha da şaşırtıcı.

Kimse girmiyordu artık denize. Sahilde de pek oturan kalmamıştı Barcelona’da. Bu yüzden hırsızlar da sahilde olmamalıydılar. Yine de önlem alarak gidiyordum denize. Sadece oturum kartı ve kredi kartı oluyordu yanımda ve bir kavanozda galeta, kısa boylulardan. Bir de su ve mutlaka bir kitap. Çantanın üstüne havlu atıyordum, ne olur ne olmaz ama oldukça uzun yüzüyordum. Her seferinde 4000 kulaç kadar. -Nefes sayıyordum, her dört kulaçta bir nefes ve sonra dörtle çarpıyorsun kulaç sayısı çıkıyor.- Sahil kalabalıkken oturan birilerine yakın atıyordum çantayı. Pek haberleri olmadan koruyorlardı. O gün yüzüp döndüğümde ise çantanın yerinde yeller esiyordu, her manada…

Çok bir şey çalınmamış sayılırdı ama oturum kartı üç ayda çıkıyordu. Üç gün sonra biletim vardı halbuki. Korsanlara yaramaz çünkü uzun süre bir yerde durmak. - Galiba Kaptan Flint ‘Define Adası’nda, diyordu bunu. Belki ben uydurdum. Pek fark etmez hoşuma gidiyordu bu söz.- Polise gittim üstümde ıslak bir mayo, bir havlu. 'Hırsızı gördün mü?' dediler 'yok yüzüyordum' dedim.

'Bu havada mı?'

'Evet.'

Pek inanmadılar. Buruşuk yüzle, bir komiser Kolombo bakışı attılar bana.

Sonraki iki gün etrafta çantanın atılabileceği yerleri aradım. İyi buluyordum buraları çünkü bir sürü çanta cesedi gördüm. Çoğu kadın çantasıydı. Hatta ilk gün Avrupa’nın hırsızı terbiyelidir diye düşünüp çöp kutularının içini de karıştırdım. Bira kutusu oluyordu daha çok içinde, karınlarına basılıp ezilmiş bazıları. Açlıktan içeri çökmüş gibi.

İkinci günün gecesi polisten aradılar çantanızı bulduk diye. Her şey içinde duruyordu. Hatta cebimde, yukarda saymadığım bir 10 avro vardı, o bile yerindeydi. Bir tek galetayı yemişti hırsız, helali hoş olsun ama yine inanmadı polisler yüzdüğüme. Devlet paranoyası sinmiş, bunların üstüne, hangi devlet olursa olsun.

Hırsız soymadı beni ve ilk defa olmuyor bu. İstanbul’da bir gün kaldığımız evde telefonla aradılar; ‘Sizin eve hırsız girmiş’ diye. 'Hayır evdeyiz biz' dedik. Sabah erken saatleriydi. Yazdı ve pencere açıktı. Bir gün sonra İngiltere’ye gidiyorduk. Pencerenin hemen altındaki çantada 375 pound duruyordu. Bütün paramız buydu zaten. Baktım yerinde duruyordu. 'Yok' dedim, 'kimse girmemiş.' Biraz sonra kapıya geldiler. Girmiş abi dediler, karşı komşu görmüş. Pencereden başımı uzattım. Karşı pencerede komşu vardı. ‘Bremen mızıkacıları gibi, üç kişi birbirlerinin omuzuna çıkıp eve girdi’ dedi. ‘Ben bağırınca küfür ettiler bana.’

'Hiç bir şey eksik değil.' dedim. Komşu 'siz ‘Marcos’la 10 gün’ kitabının yazarı değil misiniz?' dedi. 'Evet.' dedim. Ona inanmalıyım diye referans veriyordu sanırım. İnanıyordum ama bir şey eksik değildi. 3 saat sonra polis geldi. Köşebaşında komşuyu bekleyen Bremen Mızıkacılarını yakaladı. Haplanmışlardı galiba. Polis, ‘Bana birşeyler çalındı diyin yoksa bunları serbest bırakacaklar’ dedi. Bir başka komşu vardı sabah şekerleri programı sunuyordu. O da destekledi polisi çalındı diyin diye 'ama bir şey çalınmadı dedim' onlara.

Hikaye bu kadar da değildi. Ertesi gün Cambridge gittik. Bir gün sonra dışarı çıkıp, eve döndüğümüzde kapı kırılmıştı. Çekmeceye gidip meşhur 375 poundumuza baktık, yerinde duruyordu. Nakit para olarak çok büyük paraydı İngiltere için ve bulması çok kolaydı hırsızın. Bir odaydı ev, bir masa vardı evde ve bir çekmece.

Bu sefer bizim paranoyalarımız devreye girdi. Polis bu dedik. Bu kadar tesadüf olur mu diye uzun uzun konuşup, Sainsbury’in ucuzluk kampanyasında o gün hangi şarap varsa, günlerce onlardan içtik. Nasıl olsa iki kere çalınmaktan kurtulmuş paramız vardı. Arada bir pencere kenarına gidip, bizi izlediğini düşündüğümüz polislere karşı kadeh kaldırdık.

Hırsızlar beni soymuyor. Başka hikayeler de var. Bilmiyorum, ya iyilik yap denize atlar koruyor beni, ya oldukça yoksul buluyorlar ya aynı mahalleden sayıyorlar ya da paranoyamız haklı polisler belki gerçekten ama para kaybolmayınca, bu daha da şaşırtıcı.

Devlet mi bak ona ben de çare bulamadım…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...