YAZARLAR

İsteyenin bir yüzü kara…

Demirören grubu devletten para kazanmasını garantiye alacak “hukuki altyapı” ve “iş çerçevesi kısıtlaması” istiyor. Soğanın cücüğüne operasyon yapan devlet, sizi mi kıracak?

Demirören medyasının en yetkili kişisinin son yazısı 18 Kasım’da geldi, iddialı bir başlıkla: “Ve kördüğümlerin çözülmesi…” Bundan önceki, 16 Kasım’daki ‘Dijital dönüşüme doğru’ başlıklı yazıda vaat edilen “çözüm önerisi” var yazıda. 16 Kasım’da ise “başarılı” bir örnek veriliyor, New York Times, dijital çağı yakalamış, işi çözmüş bir kudretli mecra. Abonelik sistemiyle çözmüş, zor değil yani. Eller aya biz yaya.

Biz niye çözememişiz? Medyanın hastalıkları nedeniyle. İnsanın gerçekten Demirören grubunun koskoca Hürriyet, Milliyet, Posta ve CNN Türk’ün, Kanal D’nin olduğu grubu eski hastalıklardan kurtulamasın diye satın aldığına inanası geliyor okuyunca.

YAPILMAMASI GEREKENİ YAPMAMAK GEREK

Şu yapılamayanları Demirören grubunun niye yapmadığı meçhul mesela:

Okuyucu ve seyirciyi göz ardı etmemek. Araştırma geliştirme birimleri kurmak. Medyadan kazandığını medyaya yatırmak. Günü kurtarmaya kalkmamak. Okuyucuları ve seyircileri farklı kampa bölmemek. Farklılıklar üzerinden hassasiyetleri kaşımamak, zaaflara hitap ederek dengesiz yayıncılık yapmamak… Kimin neye inandığıyla ilgili değil, neyin doğru olduğuyla daha ilgili olmak. Siyasetteki tüm gelişmeleri aktarmak ama propagandasını yapmamak…

Yapın, elinizi tutan mı var? Yoksa, var mı?

BİR ARAYA GELMEDEN OLMAZ

Gelelim yazıda temel öneriye ve temel isteğe: Öneri, “geleneksel medya” ile “sektörün temsilcilerinin” bir araya gelmesi. Kim bir araya gelecek meselesi şu cümlede en sarih halinde:

“Televizyon üretimi yapan şirketler kutu satarak toptan yayıncılık yapan platformlarla, mobil şirketleriyle; yapımcı firmalar reklam ve piar ajanslarıyla bir araya gelip ortak çözümler üretilmeli.”

Bu dev zirveye davet edilen mobil şirketleri, reklam ve PR ajansları “çözümün” değil sorunun parçası değil miydi peki? Şimdi nasıl çözümün parçası olacaklar? Var bir yolu, oraya gelmeden bir örneğin üstünde az duralım:

“Almanya modeli gibi televizyonları izlemenin bir ücreti olmalı.” Yani? Televizyonlarınızı izlemeyi ücretli yapın, şifre falan, engel yok ki. Ha, izlemezler o başka! Önce şunu belirtmek lazım: Almanya’da devlet yayıncılığını desteklemek için vergi alınıyor, ama özel şirketlere değil! Yani, şifreyle filan içerik satmaya cesaret ederseniz, yapabilirsiniz. Fakat devlet size kamu yayıncılığını desteklemek için aldığı vergiyi aktarmaz. “Almanya gibi ücretli olsun”dan kasıt ne o zaman?

VE DÜĞÜM NOKTASI

Tüm yazıların düğüm noktası bir cümlede yatıyor: “Bu durumun hukuki altyapısı hazırlanmalı ve iş çerçevesi sınırlandırılmalı.”

Hukuk deyince, konu medyaysa insanın aklına ilk “ifade özgürlüğü” geliyor nedense, çalışan hakları, çalışanların örgütlenme özgürlüğü, devletin bilgi edine hakkına saygı göstermesi, dağıtımda ve lisanslamada adalet ve eşitlik, kamusal kaynakların kullanımında eşitlik ve elbette kanun önünde eşitlik…

Fakat “en güçlü” medyanın yöneticisi “hukuki altyapı” derken bunlarla hiç ilgili değil, “Almanya gibi ücret” alınmasıyla ilgili. Üstelik dijital medya konusunda, yayın engelleme hariç, hukuki altyapı olmadığından hiç söz etmeden. Edilmiyor, çünkü bu hukuki boşluk, büyük grupların internet sitelerinde, basın kanununun gazetecilere tanıdığı hakları görmezden gelip en ağır sömürü koşullarında insan çalıştırmasının yolunu açıyor. Otoritelerin ve patronların kime gazeteci deyip kime demeyeceğini kolaylaştırıyor filan.

BİR İŞ MEKTUBU

Düğümü çözecek “hukuki altyapı”, ne çalışanı, ne ifade özgürlüğünü, ne editoryal bağımsızlığı temin edecek bir altyapı değil, düğümü çözecek hukuki altyapıdan kasıt, grubun konvansiyonel (ve dijital) medyadaki başarısızlığını örtüleyecek, zarar etmesini engelleyecek, reklam veren, mobil şirketleri ve PR şirketleri ile beraber para kazanmasını sağlayacak bir düzenleme.

Bir iş mektubu özetle bütün bu yazılar.

Tüm yazılarda “internet siteleri”ne, medya çalışanlarına, piyasaya girmek isteyen ya da giren “küçük sermaye”ye yönelik küçümseme ve öfkenin sırrı da burada: Biz, kronik muhalif değil, kronik iktidar seviciler olarak harcadığımız parayı garantiye alacak hukuki düzenleme istiyoruz. “İş çerçevesinin sınırlandırılması”nın anlamı şu olmalı o halde: Herkes piyasaya giremesin, herkes internet yayıncılığı yapamasın. Özetle iktidara “Kördüğümlerde kaldık” deniliyor bu iş mektubunda, hukuki altyapı hazırlayın, sınırlar getirin.

Antalya’daki Demirören grubunun, “nasıl para kazanacağı”na ilişkin toplantıya iktidarın biri yerelde (Menderes Türel) biri merkezde (Mahir Ünal) iki kudretli isminin katılmasının sebebi de bu olsa gerek.

Köprüye, kanalizasyona kazanç garantisi veren iktidar, toplantılarına katıldığı medyasını korur elbet! Yeter ki kronik muhalefet hastalığını terk edin, kronik iktidar sağlığına kavuşun. Hem ne demişler, isteyenin bir yüzü kara… Soğanın cücüğüne operasyon yapan devlet sizi mi kıracak?