YAZARLAR

Hukuk Erdoğan’ı bağlar mı?

AİHM’in Demirtaş kararına karşı Erdoğan’ın karşı hamle yaparız açıklaması bir savaş oyunu hamlesidir. Artık kural ve kurumların alanından çıktığınız yerdir bu alan. Türkiye’de 2010’dan sonra hızlanan, kurumlara karşı yapılan hamlelerle yolu açılan bu süreç 20 Temmuz’da geçilen ara rejim döneminde tamamlandı. Artık beka söylemiyle inşa edilen savaş oyunlarının hamleleri içindeyiz.

Türkiye sağının niteliklerinden biri hamleciliktir. Sanayiden kültüre, teknolojiden hukuka her konuda hamle söylemini işletir. Atılım ve saldırı anlamları var sözcüğün. Türkiye sağının bütün yıldızları, Menderes’ten başlayarak Demirel, Erbakan, Özal hep hamleci oldular. Özellikle de hukuka karşı. Kendilerini bağlayan her şeye karşı atılımcı ve saldırgan oldular. Hukuku bir kement, kırbaç gibi kullanacakları anda hamlelerinin aracı oldu, fakat hamlelerini bağladığında, sınırlandırdığında hukuka, kurumlara hep saldırdılar. Aracı da “millet çoğunluğu” söylemi oldu. Menderes istese saltanatı geri getirebilirdi, Demirel’e anayasa bol geliyordu, Özal’a göre anayasanın bir kere delinmesi ile bir şey olmazdı. Hamlecilik Türkiye sağının sınıfsal yapısı ile de uygundur, açgözlü ve ilksel birikime doymayan bir sermaye sınıfının ideolojisidir bu. İlksel sermayeyi elde etmek için önündeki her engeli fütursuzca aşmak ister, hamlelerinin önünde kimse duramasın, atılımlarını sınırlayan her şeye saldırsın ve ilksel birikimin hazzı hiç bitmesin ister.

Türkiye sağının hamleci niteliğini sınırlarına taşıyan AKP ve liderliği oldu. Özellikle de kendilerini sınırlayan bir hukukla karşılaştığında. Partinin pazarlıkta usta tüccar karakterinin devletin karakterine ilmek ilmek işlendiği anayasasızlaşma sürecinin dinamiği de pazarlıklardı. Atılımcı ve saldırgan pazarlıklar. Liberal döneminde atılımcı, otoriter döneminde saldırgan denebilir belki; fakat karakter hiç değişmedi. Anayasayı tanımıyorum diyen Efkan Ala, mahkeme kararına saygı duymuyorum diyen Erdoğan hamlelerini hep buna uygun olarak yaptı. Çünkü hamlenin, sınırındaki diğer anlamı da özel bir savaş stratejisine denk düşmekte idi. Düşmanların yaptığı ama kimsenin göremediği hamlelere karşı, devletin bekasını koruyacak karşı hamleler. Dolayısıyla bütün sınırlar ve kurallar kalkıyordu ve hamlenin gücü ile ulaşılan sınırdan başka bir bağlayıcı akit kalmıyordu.

AİHM'E HAMLE YAPMAK

AİHM’in Demirtaş kararına karşı Erdoğan’ın karşı hamle yaparız açıklaması bu anlamda bir savaş oyunu hamlesidir. Artık kural ve kurumların alanından çıktığınız yerdir bu alan. Türkiye’de 2010’dan sonra hızlanan, kurumlara karşı yapılan hamlelerle yolu açılan bu süreç 20 Temmuz’da geçilen ara rejim döneminde tamamlandı. Artık beka söylemiyle inşa edilen savaş oyunlarının hamleleri içindeyiz. Erdoğan’ın bekası için hukukun askıya alınabilir hale geldiğini söylemeye gerek yok. Erdoğan’ın hamlelerinin hukuka aykırı olduğunu söylemenin anlamı yok. Çünkü artık o mecrada değiliz. Erdoğan “hamle”yi gerçek anlamında ve yerinde kullanıyor, hukuk ve kurumlar mecrasından değil, savaş oyunun içinden.

AİHM kararı, özellikle de Türkiye’ye karşı açılan davalar içinde ilk defa 18'inci madde ihlalinin bulunması tam da bu anlama geliyor. Yani Demirtaş’ın siyasi gerekçelerle cezaevinde tutulduğunun tespitini yapıyor mahkeme. Referandum ve seçim süreçlerinde, ülkenin içinde bulunduğu savaş oyunu dilinde söylersek, “rehin” tutulduğunu söylüyor. Seçme ve seçilme hakkının ihlal edildiğine hükmediyor. Erdoğan’ın hamlesi tam da bu nedenle hukuka değil, savaş oyununa ve pazarlıklara gönderme yapıyor. Türkiye’yi kurumsuzlaştıran, anayasasızlaştıran savaş oyunları ve pazarlıklar sürecine. Dolayısıyla AİHM kararının uygulanıp uygulanmayacağı sorusunun ötesinde bir sorunumuz var; süreç her koşulda hukuksallık ve kurumsallık içinde değil, bir savaş ve pazarlık oyunu cenderesinde cereyan edecek.

CUMHURİYETİN BEKASI

Hukuksal ve kurumsal bağlamda AİHM kararının bağlayıcılığı tartışılabilir bile değildir; ama Anayasa Mahkemesi kararları, Danıştay kararları ve ilk derece mahkemesi kararları için de geçerlidir bu. Çünkü yürütme ve idare anayasa ve yasalarla hukuk devleti ilkesi gereği bağlıdır. Fakat bu önermelerin hepsi başka bir mecrada işleyebilir. Türkiye’de idare açısından bunların hiçbir önemi yoktur; bugün uygulayıcılar için önemli olan sarayın hissiyat ve fikriyatını yansıtan hamleleri, bekasıdır. Bizzat yargının kendisi dahildir bu savaş oyununa.

Yurttaşların ve ülkede yaşayan herkesin bekası ise bunun tam karşısındadır. Kurumların yeniden yaratılacağı, hukukun ve demokratik kültürün yeniden hakim kılınacağı bir mecrada. Cumhuriyetin bekası savaş oyunu içinde yapılan hamlelerde değil; yurttaşların geleceğini öngörülebilir kılan eşitliğin ve özgürlüğün mücadele zeminini sunan kurumlardadır.


Dinçer Demirkent Kimdir?

1983 İzmir doğumludur. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Anayasa Kürsüsü’nde çalışmakta iken 7 Şubat 2017’de KHK ile ihraç edildi. Doktora derecesini aynı fakülteden, “Türkiye’nin Anayasal Düzeninde Cumhuriyetin İki Kuruluşu ve Dinamik Cumhuriyet Kavramı” başlıklı tezi ile almıştır. Doktora tezinden üretilmiş, Bir Devlet İki Cumhuriyet adlı kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan, Murat Sevinç ile birlikte kaleme aldıkları Kuruluşun İhmal Edilmiş İstisnası kitabı İletişim Yayınları’ndan basılmıştır. Anayasa tarihi, cumhuriyetçilik, kurucu iktidar, siyasal temsil konuları üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıntı Dergi ve Mülkiye Dergisi yayın kurulu üyesidir; 2018-2021 yılları arasında Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı olarak görev yapmıştır. İnsan Hakları Okulu Derneği'nde akademik koordinatörlük görevini sürdürmektedir. Çeşitli dergilerde yazmaya, dersler hazırlamaya devam etmektedir.