YAZARLAR

Black Friday

Yüzlerinde hınzırca parıltıdan anlamalıydım aslında. Çünkü vize için bekleyenlerde daha çok yılgınlık, bıkkınlık, çaresizlik ve her göçmenin içinde taşıdığı ve gizli, saklı büyüttüğü ezik bir devlet nefreti dolu oluyordu. Bunlarda ise kapitalizmden biraz para kurtarabilme telaşlı sevinci vardı.

Uzun kuyruklar vardı. Yılını hatırlamıyorum ama bir cuma günü. Londra’da bir ‘Black Friday’ Halbuki ben, daha çok yabancılar için vize kuyruklarından biri zannetmiştim. İçişleri Bakanlığı taşındığı içindi galiba, hep yavaş olan kraliçenin bürokrasisi, hiç yürümüyordu o günlerde. Zaten egemen ülkelerde sistem bir tökezlediğinde kalkamaz oturduğu yerden. Egemenlik sendromu bu. Her şey kusursuz bir rutinle, öldürücü bir vasatlıkla, yürüyen merdiven huzuru ve aptallığı ile ilerlediğinden, birden durunca herkes mahsur kalırdı hayatın basamaklarında, iki yaş arası.

Bu yüzden Fransa’da yazın korkunç sıcakları sırasında elektrik kesilince, klimalar çalışmadığından 60 kadar insan öldü sıcaktan. Pencereleri açmayı düşünmediklerinden olmalıydı bu, daha çok. Sistemin uyuşturucu etkisi bu.

Bu kuyruk farklıydı ama insanlar çok da farklı sayılmazdı. Siyahlar, göçmenler, Asyalılar, yoksul beyazlar, gençler yani sistemin hazırlık sınıfından olanlar filan, o gün işten kaytarabilmiş olan tezgahtar kadınlar, aynı otel montuyla gelmiş muhtemel oda temizleyicileri, birbirlerine dünkü müşterilerini anlatan taksi şoförleri, işsiz erkekler… Ahali deniyor buna. Hepsi Black Friday indiriminden ürünler kapmak için buradaydılar.

-Yüzlerinde hınzırca parıltıdan anlamalıydım aslında. Çünkü vize için bekleyenlerde daha çok yılgınlık, bıkkınlık, çaresizlik ve her göçmenin içinde taşıdığı ve gizli, saklı büyüttüğü ezik bir devlet nefreti dolu oluyordu. Bunlarda ise kapitalizmden biraz para kurtarabilme telaşlı sevinci vardı. Kısa ve nedensiz bir sevinç ama işte gelişim kitaplarının küçük mutluluk yıldızları diye anlattıklarından-

Bir gün sonra, ‘Black Friday’de en çok cep telefonu satıldığını yazdılar. Daha sonra Londra sokaklarında, şenlikli yağmalar sırasında da en çok cep telefonu yağmalanmıştı. Temel bir ihtiyaç olmalıydı. Bazıları, özellikle beyaz solcular, yoksulların cep telefonu yağmalamasını ahlak dışı buluyordu. Haddini bilmeliydi yoksullar. Yağmalasalar bile ekmek, peynir ya da İngiltere için düşünürsek mesela ‘fish and chips’ veya patates yağmalamalıydılar. Sanki kendilerinin hiç cep telefonları yokmuş ve ve bunun için aylarca çalışmak ahlaklıymış ama bunun için banka soygunu yapmak yahut bir kaldırım taşının ardından vitrindeki telefonu kapmak ahlaksızmış gibi düşünüyorlardı.

Londra’da o gün, 12 Eylül faşist cunta günlerinde, sıkıyönetimin teslim olun çağrısı nedeniyle Selimiye Kışlası'nın önündeki uzun kuyruklar geldi aklıma. Biz Selimiye’nin içinde, çok kalın duvarların, çok ince, çok uzun hücre pencerelerinden, tutuklanmak için sıraya girmiş, uzun kuyruğu anlamaya çalışıyorduk.

Sistem dediğimiz şey, bizim ona büyük çabalar harcayarak, yırtınarak, teslim olmamızdan başka nedir ki?

Hayırlı Black Friday’ler hepinize!


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...