YAZARLAR

İngiltere’nin 'çilexit'i ve Avustralya'nın çileği

Bu hafta küresel gündemde İngiltere’nin kendim ettim kendim buldum isimli çilexit süreci ve Avustralya'daki çilek krizi öne çıktı. Çilexit'de Mart 2019’da İngiltere’nin AB’den ayrılacağı ve 2020’nin sonuna kadar da AB kurallarına tabi olacağı anlaşıldı, çilek krizinde ise Avustralyalılara hükümetten gerekli açıklama geldi.

Dünya gündemi bu hafta önceki haftaya göre daha sakin bir dinamikle ilerlese de belirli kıtalara yayılan yoğunluklar küresel gündemde öne çıktı. Asya Pasifik’te 11 Kasım’dan 18 Kasım’a kadar süren iki zirve, zirvenin konukları, gelenlerin yedikleri içtikleri, kameralara gülümserken pozları ve kapalı kapılar ardında sinirlenmeleri üzerine kuruldu. ASEAN ve APEC zirveleri neredeyse hiç ara vermeden art arda gelince Asya Pasifik ülkelerinin yanında bölgeye dönük “buralar benim olsa, toprak olarak değilse de etki alanı bakımında olsa” diyenlerin bilek güreşine tanık oldu.

Zirveye katılanlar kadar, çocuğu mu ateşlendi, giyecek kıyafeti mi yoktu, Melania ile kavga mı etti bilinmez ABD Başkanı Donald Trump’ın gelmeyişi gündemde ağırlığını korudu. Trump’ın yokluğu "Şimdi burada olsa kesin pot kırardı" deyip mısırını alıp eğlence izlemeye gelenlere büyük hayal kırıklığı yarattı. Ancak dünyada farklı gündemler de vardı. Bu hafta yeteri kadar öne çıkmayan iki konuya bakmaya devam edelim.

İngiltere tarihini inceleyenler, iki dönemde ülkenin dünya tarihinde aşırı sancı çektiğini hatırlar. Birincisi, İkinci Dünya Savaşı sonrası başlayan sömürgelerin emperyalist zincirden kurtulmalarına kapı açan dekolonizasyon süreci. Bu dönemin en akılda kalanı İngiltere’nin korumak için(!) dünya güçleriyle karşı karşıya gelmeyi göze aldığı Hindistan’ın, üstünden güneş batmayan imparatorluktan 1947’de ayrılmasıydı. İkincisi, günümüzde yaşanıyor. Süreç taze ve dünya gündemi yoğun olduğu için yeteri kadar dikkat çekmese de Londra’nın dünyada pek de iyi anılmadığı sancıya denk geliyor. Sürecin adı, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılışını konu alan Brexit. Ne seninle ne sensiz noktasına gelen durumda, gitseler de kurtulsak diyen Avrupa ülkesi sayısı hiç de az değil. İngiltere’nin kendim ettim kendim buldum isimli çilexit sürecine yakından bakacağız.

Asya Pasifik bu hafta zirvelerle gündemde olsa da bölgenin önemli ülkelerinden Avusturalya’nın gündeminde çilek var. Zengin ülke tabii, ya kanguru konuşurlar ya da koala diyenlere uyarı: Durum çilek konusunda böyle değil. Çilek, belki de tarihte eşi görülmemiş, kabarık bir suç dosyasının sayfalarında yer alıyor. Avusturalya’da bir ihracat engeline dönüşen ve kamu spotlarıyla nasıl çilek yenmesi gerektiğini anlatan seferberliğe bakmak yerinde olacak.

ÇİLEXIT: KENDİM ETTİM KENDİM BULDUM

Her şey bundan yaklaşık iki yıl önce, İngiltere neden istendiği kadar müreffeh değil sorusuyla başladı. Bu soruya çeşitli yanıtlar verenlerin yanında kimin aklına geldi, haydi birinin aklına geldi, diğerleri nasıl oldu da olayı bir referanduma götürecek kadar ciddiye aldı bilinmez, tüm kötülüklerin kaynağı olarak AB görüldü. Dediler ki "Ah o AB olmazsa biz bilmez miydik Çin gibi yükselmeyi, ayrıca nedir yani açı, işsizi bizim kapımıza dayanıyor? Ah AB olmasa şimdi biz yeniden güneş batmayan imparatorluk olmaz mıydık?” Sakin olun diyenlerin neredeyse hain ilan edildiği günlerde tartışmalarla AB’den çıkış referandumu yapıldı. "Aman ben gitmesem de olur, halkımız bilinçli, nasılsa AB’den çıkmayalım diyecekler" diyenlerin düşünce sigortası bir anda yerle bir oldu. Herkes AB’den çıkılmayacağını düşünmüş olacak ki özellikle 50 yaş üstü seçmelerin oylarıyla, 2016’daki referandum “AB’den çıkalım” kararıyla noktalandı.

Toplumun kendi içinde "Yaptığınızdan mutlu musunuz? Alın işte çıkıyoruz" düzeyine varan bölünmesine Lordlar Kamarası'ndaki peruklu ciddiyet de çare olamadı. Olmaz olsun böyle toplum diyerek peruklarını hışımla takanlar, ellerindeki dosyalara bakınca hükümetin elinde ve zihninde bir yol haritası olmadığını gördü.

Biz ne bilelim sizin evet diyeceğinizi demekten geri durmayan iktidar, açıktan böyle söylemediyse de tamam ayrılık her birlikteliğin kaderi, zaten Karacaahmet Mezarlığı’nın duvarında yazdığı gibi her nefis ölümü tadacaktır. Ölümlü dünya sıkmayalım canımızı teskini de AB karşıtlığına endekslenen bağrı yanık Londralıların, Manchesterlıların isyanına çare olmadı.

Brüksel’de, AB’de sıdkı sıyrılanların arttığı toplantılardan sonra nihayet bir taslak metin ortaya çıktı. AB’nin bıkkınlığı Angela Merkel’in İngiltere Başbakanı Theresa May’e olan göz devirmeli mimiklerinde açık oldu.

Ancak perukluların çilesi burada bitmedi. Anlaşmayı beğenmeyenler, adeta Türkiye’deki Sevr sendromuna yakalananlar gibi "AB bizi kandırıyor, bu anlaşma değil, teslim olmaktır" demekten geri durmuyor. Nitekim hükümetten altı bakanın art arda istifa etmesi iktidar kanadının da kafasının karışık olduğunu gösteriyor.

Nihayetinde yoğun görüşmeler sonucunda 585 sayfalık taslak metin İngiltere’de kabinece onaylandı. Ancak AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker'in metnin kabulü sonrası yaptığı açıklama dikkate alındığında, müzakerelerin ve ayrılık sürecinin aşamalı yapılabilmesi için bu metnin aslında bir yol haritası olduğu ve ve nihai bir anlaşma olmadığı anlaşılıyor. Şu ana kadar bulmacaya dönen sürecin tek bilineni Mart 2019’da İngiltere’nin AB’den ayrılacağı ve 2020’nin sonuna kadar da AB kurallarına tabi olacağı.

Avustralya: Çilekte iğne aramak

Eski bir İngiliz sömürgesi olan Avustralya Asya Pasifik’teki en önemli gıda üretim merkezlerinden birisi. Avustralya kanguru, koala gibi ülkeye mal olan çeşitli hayvan türlerinin yanında çilek, mango ve muz yetiştiriciliğinde de önemli bir ülke. Üstelik Kanberra (Avustralya'nın başkentidir, geniş tabanlı yanlış bilginin aksine Sidney ülkenin başkenti değil) meyve ve sebze yetiştiriciliğinde yalnızca kendine yeter bir ülke değil, aynı zamanda bölgenin önemli ihracatçılarından birisi.

Yeni Zelanda, Güney Kore, Çin, Japonya gibi ülkeler Avustralya en önemli ihracat merkezleri. Ancak eylül ayında ülkede başlayan iğneli çilek krizi, hem ülkenin imajını hem halkın sağlını tehlikeye atan boyuta ulaştı.

İğneli çilek krizi, eylül başında Queensland eyaletinde bir kişinin süper marketten aldığı çileği yedikten sonra, karın ağrısı şikayetiyle hastaneye kaldırılmasıyla başladı. Acile kaldıran hastaya yapılan tetkiklerde şok edici bir gerçek açığa çıktı: Çileklere dikiş iğnesi yerleştirilmişti. Her eyaletten gelen şikayet sayısı artınca ülkede iğneli çilek alarmı verildi. Kıpkırmızı, ağız sulandıran çilekler, insan eliyle adeta bir ölüm makinesine dönüşmüştü.

Hükümet bir yandan kamu spotlarıyla, halka çileği löp diye ağzınıza atmayın, üşenmeyin kesip yiyin, her şeyi de bizden beklemeyin derken, bir yanda da yapanları elimize geçirirsek on yıldan az olmayacak hapse hazır olsunlar dedi. İntikam naralarına rağmen çilek krizi sürdü. Üstelik Yeni Zelanda, Avustralya’dan gelen çileklerde iğne tespit etti ve alımı durdurdu. Benzer biçimde diğer ülkeler alarma geçti ve çileğin yanında mango ve muz da kara listeye eklendi.

Sorumluları bir türlü yakalayamayan hükümet, elinde eşkal bilgisi olmayınca eski Western filmlerinde olduğu gibi bir afiş hazırladı, ancak afişte çilek vardı. Suçluları bulanlara 100 bin Avustralya doları (440 bin lira) ödül verileceği de afişe basıldı. Neyse ki halk bilinçliydi de bir kilo çilek alıp "bence suçlu bu çilekler hem afiştekine de benziyor" diye karakollara akın etmedi.

Nihayet, boynu bükük Avustralyalılara hükümetten gerekli açıklama geldi. Artık çilekleri “hart” diye ısırmaktan korkmayın zira suçlu bulundu denildi. Yine de çilek severlerin, yanlarında İsveç çakısı bulundurması adettendir, abartmayın uyarısı da sevinç çığlıklarına eklendi.

Halkı çilekten soğutan, Avustralya'yı bölgede maskaraya çevirenin çilek üreticisi bir firmanın eski çalışanı olduğu duyuruldu. Haksız yere işinden edildiği için çileklere intikam amacıyla iğne yerleştirmişti. Böylece Kamberra, hem yaşanan krizin "aman çilek ya" denip geçilemeyeceğini hem de ülkedeki çalışma koşullarının ve denetimlerin önemini, işten çıkarmaların gerekçeleri konusunda önemli bir yasal boşluk olduğunu gördü.


Mühdan Sağlam Kimdir?

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzadığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir.