YAZARLAR

Valizler, hani tekerlekli olanlar

Az şeyi olunca zincirleri de olmuyor insanın, mümkün olduğunca tabii. Yoksa cep telefonu faturasına bile bağlısın.

Otobüsten indiler. Arjantinli arkadaşlar. Dört koca valiz. Hani şu tekerlekli olanlardan. Bu dördü de sizin mi, dedim. Birden ortadaki koca yığına bakıp, "yeşil valiz nerede" dediler. Koşarak otobüse dönüp, bir beşinciyi getirdi Francisko.

15 yıl kadar önce Mosconi’de bir Piqueteros- Yol kesiciler hareketinin orada tanıştık. Hâlâ ne zaman görse ilk yaptığı iş, benim çantayı anlatır oradaki. Üç karışlık bir çantam vardı. İçinde bir kamera, 3 tişört, bir şort, iki çamaşır, çorap ve pasaport. "Bu çantayla sekiz aydır Latin Amerika’da dolaşıyordu" diye.

Ben hâlâ şaşırıyorum buna. Ne kadar uzun gezeceksen, o kadar az şeye ihtiyacı oluyor insanın. Özgürlük ile bir eşyaya sahip olmak ters orantılı. Ne kadar az şeyin varsa o kadar özgür oluyorsun.

Sevgili olmak da dahil buna, kesinlikle eşya olmasa da konu.

Kısa gezeceksen zaten ihtiyaç yok çok şeye.

Bin odalı sarayla, Jose Mujica’nın çiftlik evi karşılaştırması gibi. Belki abartıyorumdur bilmiyorum ama insanın az şeyi olması iyi bir şey.

Az şeyi olunca zincirleri de olmuyor insanın, mümkün olduğunca tabii. Yoksa cep telefonu faturasına bile bağlısın.

Bana garip gelen, gerçekten çok sınırlı ve kesinlikle sınırlı olan tek şeyi, zamanı, hayatı yani, mesai saatlerinde, devlet angaryalarında, trafik tıkanıklıklarında, neye bindiğiniz fark etmez metroda mesela, -ellerimizle bir demire asılıp, uzun başımızın üstünden geçen- manasız olarak birbirimizin suratına ve yine manasız, telefon ekranlarına bakarken harcadığımızda, bu zamana hiç aldırmıyor oluşumuz.

Mesela bir vergi ödeme esnasında uzun kuyrukta uçup giden zaman, hani o adamın bizden silah zoruyla aldığı vergi, devlet demek istiyorum, -kesinlikle erkektir devlet.-

Sadece bu bekleme sırası değil tabii ki, ah kolaylık var artık internetten bir tıkla ödüyorsun ama o ödediğiniz vergiyi ödemek için bedeninizi sattığınız zamanlar ya da daha beteri ruhunuzu ve sırf bunu satabilmek için okul sıralarında -teneffüsler hariç- har vurup harman savurduğumuz hayat…

Hiç buna itiraz etmemeniz ama buna karşın mesela cep telefonunuzu alıp, ekran kısmı öne gelecek bir şekilde, artık sokaklarda az bulunur, sivri uçlu bir taşın üstüne şiddetle atsam, bana çok kırılacak olmanız, bana çok garip geliyor.

Bir cep telefonu ekranı kadar, ki kolay değiştirme şansları var, kendi hayatımıza sahip çıkmamamız ve bu kabusun içinde isyan etmeden ve isyan etmeye tevessül bile etmeden, yaşamaya çalışmamız garip geliyor.

Bilmiyorum belki de ben garibim tabii ki.

Bu kadar kişi yanılıyor olamaz…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...