YAZARLAR

İpek Ongun'dan Nilgün Bodur'a ortalama

Bir Genç Kızın Gizli Günlüğü, adına kanıp entrika, beyaz dizi imkanları hayal eden satın almacılara avcunu yalatıp, Türkiye’nin ortasında, ama her anlamda; politik, coğrafi, düşünsel, kültürel “orta”sında ikamet eden Serra adlı bir genç kızı lise çağından alır, onu çoluk çocuk sahibi bir kadın haline getirir. Türkiye’den bir bildungsroman, derdim, fesatlık yapacak olsam.

Samuel Johnson, bir kitabın içeriğini ve değerini anlamak için şöyle birkaç sayfayı karıştırıvermeyi yeterli bulurmuş; “Efendim, yoksa siz kitapları başından sonuna mı okursunuz?".

Söz konusu Nilgün Bodur’sa bu mümkün değil. Kendisine bağırmalarından korktuğu için 160 bin turisti bilet kes(e)meden ulusal parka sokan Japon müze görevlisiyle kardeş ruhum, kitabı okudunuz mu da böyle üfürüyorsunuz diye bağırmaya hazır Bodur okurlarından korksa da. Okuyamadım.

Ama karıştırdım (23 Lira da para verdim). Yaşadığım travma, belli ki iyi gömemediğim ölüleri geri getirdi. Bir Genç Kızın Gizli Günlüğü’ndeki iyi aile kızlarının hayaletleri şimdi botoksa dadanmış yüzleri ve fönlü saçlarıyla bataklıkta kıpırdanmaya başladılar. Duyuyor ve inanamıyorum; İpek Ongun’un bu gençlik başyapıtı hala okunuyor ve seviliyormuş. Bir elimde kazma diğerinde kürek, ikisini aynı mezara gömmek için, mümkünse, bu süfli kitaplar üzerine utana sıkıla yazıyorum.

Bir Genç Kızın Gizli Günlüğü, adına kanıp entrika, beyaz dizi imkanları hayal eden satın almacılara avcunu yalatıp, Türkiye’nin ortasında, ama her anlamda; politik, coğrafi, düşünsel, kültürel “orta”sında ikamet eden Serra adlı bir genç kızı lise çağından alır, onu çoluk çocuk sahibi bir kadın haline getirir. Türkiye’den bir bildungsroman, derdim, fesatlık yapacak olsam.

Serra okumaya çok düşkündür; Tolstoy da okur Nutuk da, ikisinden de ziyadesiyle etkilenir. Ortamına göre Kardeş Türküler de dinler Mazhar Alanson da opera da; hepsini beğenir. Marjinal arkadaşı Toprak din tartışmaları hakkında fikir sahibi olmak için Yaşar Nuri Öztürk okur. Süleyman Demirel taşı gediğine koyan esprili bir politikacıdır. “Güneydoğu”daki kadınlar büyük ezilmektedir. Eve temizliğe gelen kadın kutu kolayı nasıl açacağını bilememektedir. Bu vasati kırk çöp Serra, elbette ortalamanın zaferini temsilen bir yakışıklıdan diğer cool avukata zıplar ve ikisi tarafından da sonsuz sevilirken; güzelliği ya da kreatifliği ya da marjinalliği ya da uyumsuzluğuyla ortalamayı birkaç santim ıskalayan diğer karakterler kocaları tarafından terk edilir, kocalarının önceki evliliğinden çocukları tarafından zulme uğrar ya da küp gibi şişmanlayıp çirkinleşir. Serra gemisini yüzdürmek bir yana limandan bile açılmaz.

Serra 6'ıncı kitapta kendisini yıllarca oyalayıp evlenmek istemediğini açıkça belli eden sevgilisini güya terk ederken sevgi tamam ama bizim aramızda kafa birliği yok bikbikbik. Türkiye’de sıradan bir kadın olmayı ürkütücü bir gerçekçilikle yansıtan Kadınlar Kulübünün (“Eltim yüzünden kanser oldum çıldırdım eşimle boşanma seviyesine geldik” başlıklı konuyu herkese tavsiye ederim; hem sinir krizinin eşiğinde bir Türk kadının evrak-ı metruke’si hem de bilinçakışı tekniğiyle yazılmış bir dev eser olaraktan) realist olmaktan korkmayan yorumcularının eline düşse bu konu; canım evlenince sevişeceksin bu adamla biliyorsun di mi cevabını yer ve her şey birden bire yerli yerine otururdu. Ama Türkiye’de bir de kötü edebiyat yapmak demek taş gibi ortada olanı dantellere sarıp tanınmaz ve çözümlenemez hale getirmek demek (edebiyatımızın basamaklarını çıktıkça aynı manzara daha zarifçe serilir ayaklarımızın altına. Çehov gibi “günlük giysileri içinde partilere giden” edebiyatçıların lüks olduğu bu ülke).

Bir Genç Kızın Gizli Günlüğünü erken dönemde okuma bahtsızlığına uğrayan genç kızlar (erkekler de okuyor olabilir mi?) birkaç saatliğine de olsa, Serra gibi ortadan ortadan giderlerse başlarına aşk kariyer ve beyazın tonlarında döşenmiş şirin evler düşeceğine inanabilirler. Maalesef cool avukat kocanın çalışma masasına güzel bir fotoğraf koymak dahi kurtarmayabilir ilişkileri. O zaman gelsin Nilgün Bodur.

…ve ortadan şaşmamak için hayatını adamalara karşın 40’lı yaşlarında terk edilmeler. “Bir sene kadar önce eşyalarımı toplayıp sessiz sedasız giderken biliyordum terk ettiğimin, terk edenim olduğunu” yuvarlamasıyla, varoluşuna hak gördüğü bütün dramayı ancak aşk ilişkilerinde yaşayabilen kadınların hepsini birden kapsayarak açılıyor Sen Gittin Ya Ben Çok Güzelleştim. Yine Kadınlar Kulübünde olsak, saçımın teli yere düşse kıyamaz alırdı katlanılmaz romantikliğiyle açılan nice konunun sayfalar ilerledikçe ve irdelendikçe mıncık mıncık, çeyiz bohçası bekarlıkta yapılan kredi borçları kayınvalideyle oturma problemi yüzünden aslında bittiğini öğrendiğimiz gibi; Bodur’un ilişkisinin de hangi makul sebepler yüzünden ve kim tarafından bitirildiğini düz düz öğrenip anlatılanın tek ve biricik olduğuna inanabilirdik. Bodur (bilerek ve tasarlayarak yapabilecek yetkinliğe sahip olmadığına göre) kazayla şahane bir satış numarası çekiyor; öyle bir yuvarlıyor ki durumu yokuş aşağı giderken önüne çıkan bütün kadınların üstüne basıyor. İsteyen bunu, tek drama alanı özel hayat olan bütün kadınların kendisinden bir parça bulabilmesini sağlıyor diye de okuyabilir.

Drama ve şahsiyet sergilemenin sınırlı mekanları, diye düzeltelim ya da. Gelin Evi, Zuhal Topal’la Sofrada, Yeni Bir Ben ve dahi ev yapımı bütün yarışmaların yarışmacı kadınları eleştiriye açık, mücadeleci, haksızlığa tahammülsüz, adaletli, emeğe saygılı. Ağızlara pelesenk bu hasletlerin yaşandığı yer Türkiye yani. Yani. Bir moda programında bir genç kadın, istediğini elde edene kadar yılmadığını söyleyip örnekliyor; bir gece canı köfte? kebap? çeker ve babası gidip alana kadar susmaz yılmaz. Bodur da aynı söylemin yolcusu kitabında; “Bir kere inandık mı, her engeli, tüm dünya bize aksini ispatlamak için seferber olsa da aşarız”, “Üretenleri değil tüketenleri baş tacı yapar olduk”, “Adaleti sadece mahkemelerde arayıp, insanlığımızı unuttuk” gibi tek başına okunduğunda kamusal alana dair olduğu efekti veren atarları döndürüp döndürüp özel hayata yamıyor. “Adam işten atılır; ya patron yüzünden ya ekonomi yüzünden” dedikten sonra, işten atılmalara, ekonominin gidişatının faturasının çalışanlara çıkarılmasına dair bir isyan gelmesi gerekirken, içerideki mekanizma derhal sağa sola kayabilecek anomaliyi ortaya hizalıyor ve isyanı gene aşka ihanete bağlayıp evcil ve zararsız bir alana çekiyor.

Zannediyorum ki böylece okurları, kendilerini, küçücük ve başına gelen hariç kimseyi zerre ilgilendirmeyen sıradan vasat dramlarında büyük büyük sözler kullanmanın zevkini tadıyorlar. Bu sözlerin gerçekte neyi kastettiğini iplemeden ve bunun sorumluluğundan azade. Bir vuruşta yedi can!

Bir Genç Kızın Gizli Günlüğü’nün işini bilen Serra’sı ortalamadan şaşıp heder olan yan karakterlerin aksine gönendiği için ona kin ve nefret beslemek saf bir mutluluk verdiği halde. Bodur’un kitabında kendini arayıp da bulan kadınlarla dalga geçmenin utanç verici bir tarafı var. Bu büyük sözlerin sonunda fön çektirip botoks yaptırmak dışında bir alan olduğunu bilseler oraya katılabilseler.


Yelda Eroğlu Kimdir?

1977 İskenderun doğumlu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde okudu. Bitirmedi. Birkaç gazete ve dergide yazıları yayınlandı. Birkaç tane de dizi yazdı.