YAZARLAR

Nasıl okul yapılır?

İşçilerin öğrenci, öğrencilerin işçi olmasının iyi yanları vardı. Mesela çok yağmur yağdığında, önce hep beraber damı tamir ediyorlardı sonra ders başlıyordu, gece dersleri için sokak lambalarından, elektriği kaçak çekiyor, evlerinde suyu ücretsiz kullanabilmek için ‘U’ şeklinde borular yapıp doğum günlerinde birbirlerine armağan ediyorlardı…

Bir lisede ders anlatıyordum. Buenos Aires’in gecekondu mahallelerinden biriydi. Büyüktü öğrenciler, çoğu kadın ve neredeyse hepsi ‘Piqueteros’, ‘yol kesiciler’ yani. Ana yollara barikat kurup haklarını alıyorlardı. Bu okul da öyle yapılmıştı. Günlerce yol kesildi. "Bu mahallenin okulu yok. Biz işsiz işçiler, bu okul hakkımızı istemek için yolu kesiyoruz." demişlerdi. Lastikler yakıyorlardı yolda. Otomobiller durunca kapitalizm de duruyordu. İsterseniz deneyin, eğlenceli.

Okulun yapılması için mahallede uygun buldukları bir yeri gösteriyorlardı, bu hakkı kabul ettirince. Bazen okul inşasına ihtiyaç olan maddeler için de yine yol kesiyorlardı. Mesela uluslararası bir petrol şirketinin önünde yol kesiyorlardı. İçeriden dolu tankerler çıkamayıp, boş tankerler geri dönemeyince, hemen eğitime destek oluyorlardı, mesela okulun demir ihtiyacı karşılanıyordu ya da çimento. ‘Yol kesici’ militanlar çalışıyordu inşasında. Devlet maaşlarını ödüyordu. İşsiz işçiler, iş yok diyenlere ‘al sana iş’ diyordu. Mahallenin okula ihtiyacı vardı. İşsiz işçilerin işe.

Bütün öğrenciler okulun inşasında çalışmıştı. Kimi çatıyı çakmıştı, kimi duvar örmüş, kum taşımış mesela ve hepsi yanan lastiklerle yol kesmişti. Fakat okul sadece binadan ibaret değildi. Bu yüzden, üniversite öğrencileri, devrimci militanlar, öğretim üyeleri, öğretmenler bu gecekondu okullarında ders vermeye başladı. Bir de arada bir hep beraber gidip ‘Eğitim Bakanlığı’nı işgal ediyorlardı ya da önündeki yola barikat kuruyorlardı, okullarının yasal hale gelmesi için.

Gecekondu mahallelerinin okulları, neoliberal çağda özelleşen bütçeleriyle iflas etti (!) ve kapandı. İsyan günlerinde, isyancılar tarafından yeniden açıldı. Eyleme gelenler bu yüzden daha çok isyan okulundan çıkmıştı. Yaşları çoktan lise yıllarını geçmiş ev kadınları, çalışmaktan lisenin kapısının önünden geçemeyen işçiler, seyyar satıcılar, kağıt toplayıcıları, birkaç küçük soygundan gençlik zamanlarını cezaevinde geçirenler, yani hiçbir zaman neoliberal çağda okumaya gidemeyecek olan gençler, yaşlılar, yoksullar. Yani içinde bulundukları sınıfları ‘yaralarından berelerinden belli olanlar’ın okullarıydı. Hepsi eğitim bakanlığının önüne geliyorlar, öpüşüyorlar -ki adettendir mutlaka Arjantin’de İzmir’den bile çok öpüşülür- sonra bakanlığı işgal edip, diplomalarının kabul edilmesini istiyorlardı.

İşçilerin öğrenci, öğrencilerin işçi olmasının iyi yanları vardı. Mesela çok yağmur yağdığında, önce hep beraber damı tamir ediyorlardı sonra ders başlıyordu, gece dersleri için sokak lambalarından, elektriği kaçak çekiyor, evlerinde suyu ücretsiz kullanabilmek için ‘U’ şeklinde borular yapıp doğum günlerinde birbirlerine armağan ediyorlardı…

Okullar iyi bir şeydir yani eğer okulunu da kendin yaparsan…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...