YAZARLAR

Neoliberal tsunami: Berlin Duvarı hepimizin üstüne yıkıldı

Neoliberalizmin dehşetli travması, özellikle diktatörlük ardılı günlerde, diktatörlüklerin hazırladığı alt yapı üzerinden sağa sola özgürlük köpükleri saçarak geliyordu. Ordunun rütbelerine kadar çekilmiş asık yüzleri yerine, suratlarına reklam şirketleri tarafından oturtulmuş eğri büğrü bir sırıtma ile mutfaktaki malzeme arasından itinayla bulunmuş yeni lider, neoliberalizmin temeli özelleştirmelerin, bolluk yağması içinde, vıcık vıcık köpük yapıyordu her yeri.

Neoliberalizm yıkılan Berlin Duvarı’nın ardından enginlere sığmaz taşarım oldu ve coştu gitti. Siz sosyalizmi, reel sosyalizmi, sosyalizm pratiğini ya da Berlin Duvarı’nı ister savunun ister savunmayın, duvar üstümüze yıkıldı. Yani duvarın öte tarafındaki işçi devleti, işçi hakları, emekçiler, komünizm filan kendi tanımında olsun olmasın, duvarın bu tarafının sosyal güvencelerinin, işçi haklarının, burjuva devlet korkusunun en güçlü nedenlerinden biriydi. Duvarın parçalanmış tuğlalarının egzotik hatıra tutkusuyla orta sınıf evlerin oturma odası büfelerinin alt raflarına yerleşmesiyle birlikte, emeklilik hakları rahmetliye kadar yükseldi, iş güvencesi patronun iki dudağı arasına sıkıştı, iş saatleri hayatın her zerresine bulaştı. Yani komünizm hayaleti sevseniz de sevmeseniz de sizi koruyordu, kapitalizm gerçeğinden.

-Bundan ilk olarak, Guatemala’da eski bir gerilla komutanı, 'Berlin Duvarı olgusu' diye bana söz etmişti. "Bizim Sovyetler ile bir bağımız yoktu ama Berlin Duvarı yıkıldığında, bizim de üstümüze yıkıldı" diyordu özetle, neden barış anlaşmasına oturdunuz, diye sorduğumda.-

Neoliberalizmin dehşetli travması, özellikle diktatörlük ardılı günlerde, diktatörlüklerin hazırladığı alt yapı üzerinden sağa sola özgürlük köpükleri saçarak geliyordu. Ordunun rütbelerine kadar çekilmiş asık yüzleri yerine, suratlarına reklam şirketleri tarafından oturtulmuş eğri büğrü bir sırıtma ile mutfaktaki malzeme arasından itinayla bulunmuş yeni lider, neoliberalizmin temeli özelleştirmelerin, bolluk yağması içinde, vıcık vıcık köpük yapıyordu her yeri. Çok anlayışlıydılar. Ceberut devletin arazisine şirket kurarlarken, köpüklerin arasında yükseliyordu neoliberal şato. Çok ve post kültürlü, çok dilli ve özellikle zaten yok olmuşlar, edilmişler için çook duyarlıydılar. Her şey serbest olabilirdi artık, her şey sınırsız olmalıydı, her şey o komik devlet engelini sırtından sıyırıp atabilirdi, özgürdü her şey ve bolca köpük. Fakat burada mesele onların kast ettiği ‘her şeyin’ sadece sermaye olmasıydı. Sermaye çocuklar gibi şendi artık gerçi her zaman öyleydi ama şimdi daha da çok. Köpükler ve alkışlar…

Neoliberal travmanın ani ve yıkıcı etkisi karşısında, özellikle Latin Amerika ülkelerinde oldukça etkili halk hareketleri, hatta bazılarının isyana varan karşı çıkışları ya da hak savunmalarından doğan geniş ittifaklar, neoliberalizme karşı soluk alma hükümetleri doğurdu. Arjantin’de sekiz günde beş hükümet yıkan isyanlardan sonra sol Peronist hükümetler, Brezilya’da Lula ve işçi partisi, Şili’de sosyalist parti, Bolivya’da Morales, Ekvador’da Correa ve özellikle Venezuela’da Chavez Bolivarcı iktidarları, hepsi bu neoliberal travmaya karşı halkçı soluklanmalardılar. Bu soluklanmalar, neoliberal rüzgarı durdurmaktan çok sağaltıcı oldular. Yani neoliberal travma gerçekte devam etti ama mesela yoksullara yönelik yaygın yardım programlarıyla etkisi azaltılmaya çalışıldı. Brezilya’da ‘Sıfır Açlık’ programı ya da Arjantin’de artık maaşa bağlanmış 'Piqueteros-Barikatçılar-Yol Kesiciler' bu tür soluk alma hükümetleri uygulamalarıydı. Bu, evdeki soyguncunun yanından koşarak içeri girip, masanın üstüne ekmek arası, peynir bırakmak gibi bir şeydi ve soyguncular masayı da götürene kadar sürdü.

Neoliberalizmin ‘serbest’ ortamındaki özgürlük köpükleri, halkçı soluklanmalar sırasında, ‘STK özgürlüğü’ tipinde de olsa, arkalarına hoş bir meltemi de alarak uçuşup durdular. Mesela uzun yıllardır ‘kürtaj’ yasağının olduğu bazı ülkelerde, bu yasağın kalkması, cinsel yönelimlerin üzerindeki ‘müsamaha’nın artması, mesela Buenos Aires eyaletinde eşcinsellere evlilik hakkı tanınması gibi ‘gelişmeler’ oldu. Yani tamam neoliberalizm dehşetli bir sömürü ve kazanılmış hakların elden gitmesiydi ama aynı zamanda bu saydıklarım ya da darbecilerin yargılanması tiyatroları gibi şeylerle de, ceberut devletin kötülüklerini de törpülüyordu. Özellikle devletlerin o zaman için korunaklı üniversite kadrolarında yer alan liberallerin alkışları eşliğinde, bir süre için de olsa meydanlar, mutlu ve bahtiyar olarak uçuşan köpüklere boğuldu.

Ancak neoliberal tsunami, bu olanlardan memnun olmayan başka bir karşı çıkış dalgasıyla bu köpükleri patlatmaya başladı. Buradaki esas maharet her şeyin neoliberalizm nedeniyle değil, bu köpükler yüzünden olduğuna, herkesin inandırılmasıydı. Afrika’da bazı kabilelerin ya da albinoların, kendilerine dokunduklarından penislerinin küçüldüğüne inanması gibi kitlesel bir nevrotik durumla aynıydı bu. Başa gelen her şey, yani yoksulluk, işsizlik, sağlık güvencesinin olmaması hatta sokakların pis olmasının nedeni bile mülteciler, eşcinseller hatta açık saçık gezen kadınlardı. Namus ve ahlakın elden gittiği bir yerde, tam bizimkilerin tanımıyla cenabet bir toplumda herhangi bir işten hayır gelir miydi!

Bu gelişmeler, bu yazıya başlama nedenim olan Brezilya’da faşist Bolsonaro’nın ilk turda yüzde 46 oy alması ya da Arjantin’de Macri’nin son politikaları gibi gelişmeler sadece Latin Amerika’da olmadı. Avrupa’da mesela Yunanistan’da Syriza iktidarda olsa da Altın Şafak, Avusturya ve Almanya’da faşist partilerin, hatta özgürlüklerin sembolü halini almış Kuzey Avrupa ülkelerindeki faşist, mülteci karşıtı, maço, ‘erkek parti’lerin yükselmesinin tanımlanmasıdır neoliberal tsunami.

Bizde ise bütün bu gelişmeler, diğerlerinden biraz daha farklı olarak tek vücutta tecelli etti ki bu da bir daha ki yazıya kalsın Brezilya seçimleriyle birlikte.

Güneşli Pazartesi filmindeki bir fıkranın vurucu sonu ile bitireyim o zaman; ‘Kötü haber, komünizm için anlatılan güzel şeylerin hepsi doğru değil ama bundan kötüsü, kapitalizm için anlatılanların hepsi doğru…’


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...