YAZARLAR

Bazı AKP’liler kavrayamamış, ya biz?

Adan’ın Ömer Çelik ve Numan Kurtulmuş’a, şüphesiz bilmediklerini aklımızdan geçiremeyeceğimiz şeyi alenen ve acımasızca hatırlatıp, parti olarak AKP’nin herhangi bir hükmünün var olmadığını belirtmesi, işin bir yanı. Öbür yanda, yıllardır başlamış bir -her şeye paralel- sürecin olgun evresine varıldığını da ilan etmiş oldu MHP’li vekil: Erdoğan artık yeni Demirel’dir.

Adı var, kendi var mı belli değil meclisimizin başkanvekili, MHP’li Celal Adan, hâlihazırdaki iktidar yapısının mahiyetini idraksiz kafalara güzelce sokmak istemiş. Adan’ın AKP Sözcüsü Ömer Çelik’e tepkisi, “Hoca, n’aptın sen yea!” diye özetlenebilir. Dileyenler, bunun başına “şşşş, alooo!”, peşine “konuştuğun kelimeye bak” ekleyebilir.

Ömer Çelik, yaklaşan yerel seçimlerde AKP-MHP iktidar ittifakının nasıl işleyeceğine dair sorular üzerine, “AK Parti her yerde seçimlere girecektir,” diye kestirip atmıştı. “AK Parti’nin bir yerde seçime girmemesi söz konusu değil.

Bu haliyle, “MHP’ye belediye (koltuk) ikram etmeyiz” anlamına geliyor.

Celal Adan, İstanbul Sultangazi’de partisinin ilçe teşkilatının düzenlediği geceye katıldı, çıkışta da af, idam ve yerel seçimde ittifakın vaziyetine dair sorularla karşılaştı. Af talebini hapishanede sıkış tıkış yatan bîçare tutuklu ve mahkûmlara partisinin duyduğu şefkat hissiyle açıkladı, idam için de, “sunulması halinde destekleriz” dedi. Yani aslında idamı Meclis’e kendilerinin sunmayacağını söylemiş oldu, ama sözleri bu tarafından değerlendirilip üzerinde hakkınca durulmadı. Belki de ağzından o anda öyle çıktı; işaret etmiş olayım, geçeyim.

Ama AKP Sözcüsü Çelik’in yukarıda andığım sözleri üzerine Adan’ın söylediklerinde herhangi bir müphem taraf yoktu. “Cumhur İttifakı’nın,” dedi Adan, “üzülerek söylüyorum, bazı Adalet ve Kalkınma Partisi yöneticileri tarafından tam kavrandığı noktasında endişelerimiz var. Zaman zaman partilerini bağlamamakla birlikte yaptıkları açıklamalarla Cumhur İttifakı’nı kavrayamadıklarını görüyoruz. Bundan dolayı büyük üzüntü duyduğumuzu ifade etmek isterim.

MHP’li vekil, hatırlatma gereği duyuyordu: “Cumhur İttifakı Türkiye’nin menfaati ile ilgili bir ittifaktır.

DHA’nın haberinden aynen aktaracağım Adan’ın dediklerinin bundan sonrasını:

Cumhur İttifakı Türkiye’nin birlik, beraberlik ittifakıdır, Türkiye’ye yapılacak olan saldırılara karşı kurulmuş bir ittifaktır. Cumhur İttifakı, Türk devleti, Türk milleti için kurulmuş bir ittifaktır. Dolayısıyla bu ittifakı zaman zaman klasik siyaset tarifleriyle tarif edenlerin bu işi kavramadıkları ortaya çıkmıştır. Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan bu meseleyi görüştüklerinde milletimizi rahatlatan bir kararın çıkacağından endişe etmiyorum. Çünkü Cumhur İttifakı devam etmelidir. Bu yerel seçimlere bizim bakış tarzımız, Cumhur İttifakı’nın zarar görmeyeceği bir süreç olarak tarif edilmekte. Bu da doğrudur. O bakımdan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin sözcülerinin meseleyi kavrayarak, analiz ederek, MHP’nin ne söylediğini kavrayarak açıklama yapmalarında fayda var. Sadece Ömer Çelik’in değil, zaman zaman Numan Kurtulmuş’un da yaptığı açıklamalar var. Akıllarına geldiği gibi konuşmaları son derece yanlış.”

Önce gündelik olanı aradan çıkaralım: AKP’nin bahsi geçen “kafa” elemanlarının kafalarına göre konuşmadığını hepimiz biliyoruz, Celal Adan bizden iyi biliyor. Sıradan gündelik süflî politika usûlüne uygun olarak, esas muhatap komutana değil, yaverlerine laf ediliyor. Bu bir. İkincisi, bir bütün olarak, yani parti olarak AKP de -gerçekte tıpkı Tayyip Erdoğan’ın başka bir düzlemde fiilen yaptığı gibi- kenara konuyor. Deniyor ki: Boşuna debelenip ortalığı karıştırmayın, sonuçta liderler oturur, karar verir, siz de nereye denirse oraya tıpış tıpış yürürsünüz. Celal Adan niçin bundan bu kadar emin? Çünkü ittifak.

Neydi ittifak: “Türkiye’nin birlik, beraberlik ittifakı”, “Türkiye’ye yapılacak saldırılara karşı kurulmuş ittifak”, “Türk devleti, Türk milleti için kurulmuş ittifak”. Dolayısıyla “klasik siyaset tarifleriyle tarif edilemeyecek” bir oluşum: “bu ittifakı (…) klasik siyaset tarifleriyle tarif edenlerin bu işi kavramadıkları ortaya çıkmıştır”.

Nedir “klasik siyaset tarifleri”ne sığmayan?

Acaba büyük ölçüde kuralına uygun ve dürüstçe yapılmış bir seçimin sonucunu fiilen iptal eden, bizzat rejimin meşru işleyiş zeminini ortadan kaldıran, 7 Haziran ertesi süreç mi kastediliyor? Böyle bir fiilî ilga operasyonu nasıl “klasik siyaset”le yapılsın ki? Değil mi ama? Yine devletin ve rejimin meşruiyetinin zemini ve teminatı olan kurumların birer birer, güçsüz, işlevsiz, itibarsız kılınarak yok edilişi; hukukun tamamen buyruk altına alınışı, zaten kırıntısıyla geçindiğimiz yargı güvencesinin hiçe indirgenmesi… Bunlar hiç “klasik siyaset tarifleriyle” kavranabilecek şeyler mi?

Şu anda, oraya buraya çekiştirmeden söylersek, herhangi bir yasal denetim mekanizması tarafından sınırlanmaksızın yürütülen başkanlık rejimi ve Meclis’in itildiği konum, zaten yalnız “klasik siyaset tariflerini” değil, bizzat siyaseti ortadan kaldırmış değil mi? Muhalefet suç; bu kadar basit aslında, kavranmayacak nesi var?

Ne yazık ki var. Zira “muhalefet” dediğimiz gruplar, zümreler, çoğunluklarıyla, Celal Adan’ın bambaşka bir yerin ve ortamın tarifiyle tarif ettiği ittifaktan çok da ayrı yerde değiller. Laf kalabalığını masanın kenarına itip ana yemeğe uzanırsak, menüde basbayağı buralara özgü klasik tarifle karşılaşıyoruz: “Türk devleti için kurulmuş birlik-beraberlik ittifakı”. Bu tarif yapıldığında kimlerin başına neler gelir, herkes gayet iyi bilir. Kimlerin başına neler geldiğinde kimlerin sesini çıkarmayacağını, kimlerin öbür tarafa bakacağını, kimlerin içinden onaylayacağını da çoğumuz biliriz. CHP bir muhalefet partisi değildir, meselâ. Celal Adan bunun da niyesini açıklamış oluyor, AKP sözcülerini “kavrayışsızlıkla” suçladığı konuşmasında.

Adan’ın Ömer Çelik ve Numan Kurtulmuş’a, şüphesiz bilmediklerini aklımızdan geçiremeyeceğimiz şeyi alenen ve acımasızca hatırlatıp, parti olarak AKP’nin herhangi bir hükmünün var olmadığını belirtmesi, işin bir yanı. Öbür yanda, yıllardır başlamış bir -her şeye paralel- sürecin olgun evresine varıldığını da ilan etmiş oldu MHP’li vekil: Erdoğan artık yeni Demirel’dir. Devletin başkanıdır, esas olan budur. Hizaya getirecekleri arasında kendi partisi de vardır. Partisinin başkanı oluşunun tek esprisi budur. Partisindeki şu veya bu eğilim, fikir veya tavrın hiçbir hükmü yoktur. Ömer Çelik ve Numan Kurtulmuş’a, “Siz de nereden çıktınız?” diyor Celal Adan. Çünkü “klasik tarifiyle siyaset” tasfiye edilirken onunla birlikte, HDP’liler, bininci sabır sebat sınavına hazırlanmak üzere hapishaneye, CHP’liler alışkın oldukları ve kendilerini iyi hissettikleri yere, CHP binasına gönderildiler; AKP’ye de yeni giysi biçildi. Tek tip. Çarşıda da giyiliyor.

Erdoğan tek-adamlığa yürürken, AKP’nin değer ve işlevini, o güzel tâbirle “ağırlığını” azaltacağını öngördük birçoğumuz. Çünkü bütün benzer tek-adamlar böyle yapıyor. Böyle yapmak zorundalar. Parti örgütü ne olursa olsun saatli bomba haline gelebilir. Çünkü insanlardan oluşuyor. Başkasına kapılabilirler. Ve herhangi bir güçlü tek-adam, kudretini korumanın ilk şartının kimseye güvenmemek olduğunu bilir. Ayrıca parti “örgütü”, bizzat varlığıyla, tek-adamınkinin karşısında, aşağıdan gelen, bir tür toplumsal ve -ne kötü ve ne tehlikeli ki- çoğul inisiyatif potansiyeli barındırır. İşler iyiyken kendisinden söz etmenin bile gülünç kaçtığı bu tehlike, gidişat bozulmaya yüz tuttuğunda birden ete kemiğe bürünebilir. Ve kudretli tek-adamlar işlerin her an kötüye gidebileceği ihtimaliyle yatar kalkarlar.

Adan’ın devlet dersine dönelim. Erdoğan’a, kendisini partisiz tek-adam olarak muhatap aldıklarını bildiriyor ve partiyi partiymiş gibi öne sürüp iktidardaki ağırlığını artırma, belirleyiciliğini pekiştirme hamlesinden hoşlanmadığını belirtiyor. Bahçeli kendisini ziyaret ettiğinde mecburen gereğini yapacağını da hatırlatıyor. Rol gereği sahne alanlara da diyor ki: Şşş, aloo! Lüks içinde yüzüyorsanız, tafranızdan geçilmiyorsa, artık bunları birilerine borçlusunuz. 7 Haziran’da meşru seçim sonucunu niye iptal ettik? Siz tek başınıza hüküm sürün diye mi?

Ha, işte, lider iktidar ortaklarına patronun kendisi olduğunu bildirmek için partisini parti sûretinde öne sürer de, devleti temsilen konuşan ortaklarıyla papaz olursa, o zaman muhalefet MHP ile yeni demokrasi blokları filan kurar, İYİ Parti’yi de alıp, gericiliğe ve emperyalizme karşı, artık…

Bu konuya girmeyelim. Seneye de Sultan Reşat tartışmasına girmeyiz.