
Eğrisi Fenerbahçe, doğrusu Beşiktaş ve Galatasaray
Avrupa Ligi, ülke liglerinin seviyelerini çok iyi gösteren bir organizasyon olabilirdi. Eğer UEFA tüm maddi olanakları Şampiyonlar Ligi’nde zaten kazanan kulüplere akıtmasaydı. Ama yapacak bir şey yok, UEFA da dünyadaki birçok organizasyon gibi kapitalist bir oluşum ve en çok parayı en çok kazanacağı yere yatırıyor. Onun dışında, güzel bir organizasyon Avrupa Ligi, birbiriyle maç yapma ihtimali az olan takımların buluşma noktası.
Avrupa sahnesinde dört Türk takımı ilk maçlarını oynadı. Galatasaray ve Beşiktaş’ın üçer gollü galibiyetleriyle Akhisarspor’un evinde Krasnodar’a 1-0 mağlup olması şaşırtıcı sonuçlar değildi. Fakat Fenerbahçe Dinamo Zagreb’e 4-1 mağlup olarak haftanın “en çarpıcı” sonucuna imza attı.
Fenerbahçe’nin aldığı mağlubiyet sevenlerini elbette üzmüştür. Ancak bence en az onlar kadar Beşiktaşlılar da bu sonuca üzülmeli. Çünkü bu hafta oynanacak derbi maçı Fenerbahçe için çok daha kritik hale geldi. Özellikle Şenol Güneş’in Beşiktaş’ının Fenerbahçe karşısındaki gerginliğini de hesaba katarsak, sarı-lacivertlilerin Kadıköy’de göstereceği ekstra motivasyon siyah-beyazlıların işini daha da zorlaştıracaktır. Tersi bir sonuçta ise Fenerbahçe’deki sükunet daha fazla sürmeyecektir.
BAKIŞ AÇISI – DÜŞÜNCE FARKI
Dinamo Zagreb-Fenerbahçe maçının 90+1’inci dakikası. Fenerbahçe rakip ceza sahası önünden bir serbest vuruş kullanacak. Maçın sonucunu değiştirmeyecek ama yine de muhtemel bir gol pozisyonu. O an Zagreb’teki Fenerbahçe tribünleri hep bir ağızdan Beşiktaş’la ilgili sinkaflı bir tezahürat yapıyordu! Bu sadece Fenerbahçe taraftarlarına özgü değil, en yeni örnek olduğu için dile getirdim.
Bu tezahürat aslında futbola -ve elbette dünyaya- ülkece bakış açımızı özetleyen bir örnek. Fenerbahçe’nin rakibi Dinamo Zagreb için maç önü, maç anı ve maç sonu yapılan muhtelif televizyon yayınlarında sürekli mütevazı kadroları olduğu vurgusu yapıldı. O mütevazı kadro daha bu sezona başlarken 3 futbolcusunu yaklaşık 60 milyon Euro’ya sattı. Bizde ise bırakın oyuncu yetiştirip bu meblağlara satış yapmayı, dünyanın en pahalı sözleşmesi imzalatılan 32 yaş üstü futbolcular bedelsiz gönderildiğinde yıllık ücretten kurtulundu diye transfer başarısı olarak görülüyor. Böyle olunca da ezeli rakibe küfür ve kısır yerel rekabet yegane vizyon olarak ülke futbolunu vasatlığa mahkum ediyor.
Avrupa takımları ile “bizimkileri” ayıran çok temel bir ayrım da saha içinde. Elbette onlarca maçın hepsini tek tek izleyemedim ama bulabildiğim en geniş özetlerden takip ettiğim kadarıyla Avrupalı takımlarda oyuncular neyi ne zaman yapması gerekiyorsa bunu gerçekleştirmeye çalışıyor. Yani, top ayağında ve dripling halinde ilerleyen bir futbolcu, takım arkadaşının yaptığı doğru koşuyu olması gereken zamanda ona yolladığı pasla ödüllendiriyor. “O kadar metre top sürdüm, koştum, yoruldum. Pozisyonu bitirmek benim hakkım” diye topu birkaç adım daha dürttükten sonra rakibe kaptırmıyor yani. Takım olma becerisi kerelerce daha yüksek, en küçük ölçekli Avrupalıdan en sükselisine…
DOĞRU ÖRNEK BEŞİKTAŞ, YANLIŞ ÖRNEK FENERBAHÇE
Bu temel dezavantajlara rağmen bu hafta Galatasaray ve Beşiktaş, galip gelmeyi başardılar. Bu iki takım, saha içi ve tribün performansıyla da üst düzey seviyede mücadele etmenin nasıl olması gerektiğini gösterdi. Galatasaray’ın galibiyeti önemli ve gösterişli olmasına rağmen akılda tutulması gereken önemli bir nokta var: Sarı-kırmızılılar gruptaki en kolay maçını oynadı. Buna rağmen oyun üstünlüğünü rakibe bıraktığı anlar fazlaca oldu, Lokomotiv’in bu sezonki kötü görüntüsüne paralel yakaladığı fırsatları değerlendirememesinin de etkisinin olduğu unutulmamalı bu galibiyette. Üstelik böyle bir maçta bile N’diaye gibi önemli bir oyuncu kaybedildi. Fakat Eren Derdiyok’un kazanılması uzun vadede daha önemli.
Beşiktaş ise herhangi bir Anadolu takımıyla oynadığı maçlardan farksız bir şekilde oynadı. İlk yarıda yavaş ve etkisizdi, ikinci yarıda kadro kalitesiyle işi bitirdi. Karius bu maçta da kendini gösterdi ve izleyenlere güven verdi. Larin ise Beşiktaş’ın birinci forveti olma konusunda Mustafa Pektemek’le yarışacak düzeyde olduğunu gösterdi. Akhisar ise sert bir rakiple maceraya başlamanın dezavantajını yaşadı. Buna rağmen maçı berabere bitirebilirlerdi. Ancak bu sezon Akhisar’da tribün tenhalığı en az saha içi sonuçları kadar can sıkıcı.
Aynı platformda yer alsalar da Beşiktaş ve Fenerbahçe aynı akşam doğru ve yanlış uygulama olarak gösterilebilir. Beşiktaş, oyun istikrarını oturtmak ve sezon başından beri bulamadığı ritmi yakalamak adına ana kadrosunun kimyasını bozacak hamlelerden uzak durdu. İlk yarıdaki oyun istenildiği gibi gitmeyince de ikinci devrenin başında başrollerden biri olan Babel’i sahneye sürüldü. Fenerbahçe ise daha ilk 11’ini bile belirleyememişken bu maçta belki bir daha hiçbir maça başlamayacağı bir 11’le sahada yer aldı. Pazartesi günü oynanacak önemli bir derbi maçı düşünülebilir ancak burada önemli olan henüz uyum aşamasını sağlayamamış takımı son bir kez prova etmek olabilirdi. Bu istikrarsızlık takım bütünlüğünü zedelerken oyuncuların özgüvenlerini düşürüyor ve teknik direktör Cocu’yu gereksiz bir sinir harbiyle baş başa bırakıyor.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Faşizme karşı Atalanta'yla omuz omuza!
Şampiyonlar Ligi'nde mücadele eden en mütevazı kadrolardan birine sahip olan Atalanta, beklenmedik şekilde gruptan çıkmayı başardı. Üstelik bugün devlerle mücadele veren Atalanta'nın geçmişinde Mussolini'ye karşı verilen büyük bir direniş ve tribünlerinde o direnişi miras alan sol sloganlar mevcut...
Tanıl Bora: Biraz romantik, biraz romanesk bir tarih anlatısı
Gençlerbirliği tarihini kayıtlara geçen, kayıtlara geçmekle kalmayıp bunu romantik bir destana çeviren Tanıl Bora ile kaleme aldığı "Ankara Rüzgarı: Gençlerbirliği Tarihi" kitabını konuştuk. "'Tarih yazmak' demeyelim 'Ankara Rüzgârı’na, sahici tarihçilere ayıp olur. Biraz romantik, biraz romanesk bir tarih anlatısı," diyen Bora, ilk baskısının üzerinden 15 yıl geçtikten sonra genişletilmiş ikinci baskıyı Tarih Vakfı aracılığıyla yayımladı.
Şampiyonlar Ligi, adaletsizliğin de ligi
Şampiyonlar Ligi, büyüsüyle dünya üzerinde milyonlarca futbolseveri peşinde sürüklüyor. Maçların öncesinde çalınan müziğiyle transa geçtiğimiz bu lig, aynı zamanda futboldaki adaletsizliğin büyümesinin de lokomotifi. Buna ulusal liglerdeki adaletsizlik de eklenince futbolu gelecekte güneşin hiç doğmayacağı bir alacakaranlık kuşağının beklediği açık...
Avrupa sahnesinin gösterdiği: Kral çıplak!
Toplum düzenimizi düşünürsek ergenliği hiç bitmeyen özellikle erkek çocukların yetiştirildiği bir coğrafya burası. Futbolu takip eden kalabalığın çoğunluğunu da yine aynı güruh oluşturuyor. Dolayısıyla yöneticisinden taraftarına mantalite aynı. Böyle olunca da Avrupa sahnesine çıkıp ancak "Duy sesimizi" diye bağırmak kalıyor geriye. Fakat işe yarar bir ayak sesine rastlamıyoruz kolay kolay.
Dol gözüm dol, paralar bolca...
Göksel Gümüşdağ'ın belki de futbol dünyasında bulunduğu süre içerisinde söylediği en faydalı sözdü, “bilançoların tamamı makyajlı” ifadesi. Ne kadar makyaj ya da estetik operasyon yaparsanız yapın. Ne yaşlanmanın ne de ölümün önüne geçebilirsiniz. Belki kulübü yönettiğiniz yıllar boyunca bunun sefasını sürüp, görevi bırakınca da dost meclislerinde bu “kurnazlıklar” askerlik anısı anlatır gibi anlatırsınız. Sonunda, size inanan ve kulüpleri canı gönülden seven insanların sevgisini sömürmüş ve onları affedilmez şekilde aldatmış olursunuz.
Beşiktaş ile Abdullah Avcı'nın 'fikir uyuşmazlığı'
Abdullah Avcı, Başakşehir'deki taktik temelini Beşiktaş'a uygulamak ve bunun üzerine bir bina inşa etmek istemiş. Lakin sanki tam tersini, yani Beşiktaş'ın yıllardır süregelen taktiksel geçmişini temele alıp kendi dokunuşlarını üzerine koymalıydı. Çünkü Beşiktaş'tan Başakşehir'in daha iyisini bekleyen Avcı siyah-beyazlılardaki futbolcu topluluğunun istediği oyunu oynayacak bir bütünlükte olmadığını, o oyuncuların bu oyun için takıma dahil edilmediğini bir an önce kavramalı.
Şampiyon Denizlispor kaldığı yerden...
Geçen yılın iki şampiyonu sahada. Süper Lig şampiyonu ve Şampiyonlar Ligi takımı olan Galatasaray “pürüzsüz” bir formayla oynuyor. Sadece sırtında reklam var. Denizlispor ise hem isim sponsoruna sahip hem de göğsünde ve sırtındaki reklam alanları ile birlikte kol bölümündeki alanları da doldurmuş. Yetmemiş, şortuna da bir reklam sığdırmış. Reklam gelirlerine ait rakamları kıyaslayamayız tabii ki ama oyunun endüstriyel kısmında Denizlispor'un şu an daha başarılı olduğu aşikar.
Sahi, biz bu maçları niye izliyoruz?
Futbolun büyük patronları FIFA ve UEFA'nın en büyük amacı, gezegende 365 gün boyunca futbol topunu döndürmek. Çünkü bu yuvarlak mucizenin enerjisiyle hareket eden çark, aklın hayalin almayacağı büyüklükte bir paranın dolaşımına imkan tanıyor.
Chelsea, kaostan şampiyonluk çıkardı
Ülkemizde pek beğenilmeyen Giroud, maçın kilidini açan golü attıktan sonra Pedro'nun bulduğu golde İspanyol oyuncunun bu kadar raht bir gol vuruşu yapması için alan açtı. Aynı Giroud üçüncü golü buldukları pozisyonda penaltıyı alan oyuncuydu. Geçen yaz Dünya Kupası'nda gol atmasa da her maça 11 çıkan ve takıma büyük katkı veren Giroud, teknik direktörlerin neden vazgeçilmezi olduğunu bir kez daha gösterdi.
'Metal yorgunu' Fenerbahçe, dinamik Efes'e direnemedi
Ataman, kusursuz bir senaryo yazmış ve başrolü de Larkin'e vermişti. Bir oyuncu ve antrenör arasında yakalanan müthiş uyumla ikili inanılmaz bir performans sergiledi. Ataman Cannes'dan en iyi yönetmen, Larkin de Oscar'dan en iyi oyuncu ödülünü hak etti.
Hadi geçmiş olsun, lig bitti!
Fenerbahçe maçında televizyonda yorum yapanların çoğu Başakşehir'in puan kaybedeceğini ileri sürüyorlardı. Fakat bu görüşü temellendiremiyorlardı. Çünkü bu bir 'temenni' idi. Futbol yayınlarından para kazanan hiç kimse Başakşehir'in şampiyon olmasını istemez. Çünkü kitlesi yoktur, reytingi yoktur, tirajı yoktur.
'3 büyük' ne kadar kollanıyorsa, Başakşehir o kadar kollanıyor
Başakşehir de arkasındaki tüm desteğe rağmen ne tribüne seyirci çekebiliyor, ne de Bursaspor'un şampiyon olduğu sezon olduğu gibi gittiği stadyumlarda saygı ve destek görüyor, alkış alıyor. Turuncu-lacivertliler, tüm bunlara rağmen hâla şampiyonluğun en güçlü adayı konumundalar. Ancak bunda sadece Başakşehir'in ardındaki destek mi pay sahibi?
Batık futbolun kurtuluş reçetesi Trabzonsporlu gençler...
Trabzonspor, tam anlamıyla “krizi fırsata çevirdiği” günler yaşıyor. Öyle pozitif bir ekip yakalandı ki, son maçta yaşanan hakem hatalarına karşın top oynadılar, oyuna küsmediler, hakemin yanlışlarını meslektaşlarından çıkarmadılar, kimseyi günah keçisi ilan etmediler ve son düdük çaldığında maçın bütün aktörlerinin elini sıktılar. Skorlardan önemli, şampiyonluklar kadar kıymetlidir bunlar.
'Unutulmaz' bir ilk yarıyı geride bıraktık...
İş adamları kulüplerin başında olduğu müddetçe aynı döngüyü yaşamaya devam edeceğiz. Onların dünyasından bakılınca sorun hep aşağıdadır çünkü.
Bir Almanya klasiği: Dortmund-Münih
O akşam yaşadıklarımı düşündüğümde Almanca konuşan İngiliz işçi sınıfının içindeymişim gibi hissettim. İngilizlerin pub ve futbol kültürünün neredeyse aynısı. Hafta içi çalışmaktan başka bir şeye vakitleri kalmayan insanların en büyük eğlencesi. Eğlencesi güzel olsa da insanların siftinmesine vesile olduğu için futbola ilişkin çelişkili düşüncelere dalıyorum...
Milli takımı 'yeniden' sevmek
Başlıktaki 'yeniden' ifadesiyle şunu kabul etmiş oluyoruz: Bir zamanlar Milli Takımı gerçekten sevdiğimiz bir dönem vardı. Pazartesi akşamı İsveç karşısında sahada mücadele eden takım da bu sevgiyi -şimdilik- hak edecek işler yaptı...
Süper Lig'i özlemeye hasret kaldık
Geçmişte yeni sezon öncesi heyecandan karın ağrıları çektiğimiz, TSYD şubelerinin düzenlediği kupalara büyük önem verdiğimiz, takımların dolu tribünler önünde sezon açılışlarını izlediğimiz, yeni transferleri antrenmanlarda takip ettiğimiz ve hepsinden önemlisi sezonu başlatacak o ilk düdüğü hasretle beklediğimiz günler yaşadık. Artık geriye dönüş mümkün değil, konsol oyunlarında bile 3 ayda bir güncelleme yapılan sabırsızlık zamanlarındayız.
Kupa Fransa'nın ama şampiyon Hırvatistan!
Dünya Kupası'nı Fransa şampiyon tamamladı. Ama şampiyonun aksine kupaya rengini 'kaybeden takımlar' verdi.
Daha ilk maçlarda bile keyif veren Dünya Kupası
Bu kupanın farklı ve güzel geçeceğinin işaretini daha ilk maçlardan aldık: Almanya yenildi; Brezilya, Arjantin, İspanya berabere kaldı; Rusya ise beklenmedik bir şekilde daha şimdiden ikinci turu garantiledi. Tek kötü şeyse Salah'a doyamadan ona veda etmek zorunda kalmak...
Kupanın üzerindeki kirli eller...
Yazının özeti: Ramos'un kaldırdığı kupa olacağıma, Salah'ın döktüğü gözyaşı olurum...
Akhisar sen bizim her şeyimizsin!
Türkiye Kupası'nı ilk kez bir ilçe takımı kazandı. Aslında semt takımları olup ülke futboluna egemen olan büyükler dışında herkes için sevindiren bir şampiyonluk oldu bu...
'Tehlikeli' yakınlaşma: Kalan 5 haftada kim kaç puan alır?
Süper Lig'de zirvedeki dörtlü bir maçlık arayla diziliyor; haftaya alınacak sonuçlara göre dördüncünün birinci olma ihtimali var. Bu tabloya göre en büyük "tehlike" ise Başakşehir'in aradan sıyrılıp ipi göğüsleme şansı. Yukarıda bunlar olurken aşağıda ise bir tribünün hızla çürümesine şahit oluyoruz...
Sarı-kırmızılı takımlar için hezimet haftası
Süper Lig'de haftalar ilerledikçe çözülmesi gereken düğüm sayısı artıyor. Hem zirvede hem de küme düşme hattında ortalık karışık. Belli olan tek şey ise Karabükspor'un matematiksel olarak şansını yitirip lige veda etmesi...
Her halükarda kötünün iyisi şampiyon olacak
Başarı, Şampiyonlar Ligi eleme turunda neredeyse Sevilla'yı eleyecek hale gelmek mi, yoksa neredeyse elenecek hale gelen Sevilla'nın liginde yedincilikte olmasına rağmen Şampiyonlar Ligi'nde en iyi sekiz takımı arasında yer alması mı?
Fenerbahçe kazanırsa Beşiktaş şampiyon olur!
Görünen o ki bu akşam oynanacak derbide Galatasaray'ın puan kaybetmesi en büyük olasılık. Ama Galatasaray için buradan beraberlikle dönmek o kadar da kötü bir sonuç değil. Onlar için problem yaratacak durum Fenerbahçe'nin galibiyeti. Bu sonuç Fenerbahçe'yi aktif bir şekilde yarışa yeniden dahil ederken, Galatasaray'ın sahip olduğu kendine güveni de hırpalayacak.
Bu hafta ligi boşverin, 'sezon finali' haftaya!
Uzun süre sonra ligde kritik bir virajın dönülmeyeceği bir hafta yaşayacağız. Zirvedeki takımların puan kaybetme ihtimali düşük. Düşme adayları birbirleriyle oynamıyor. Haftasonunda farklı planlar yapmak için bu hafta iyi bir fırsat.
Böyle buyurdu Ricardo...
23'üncü haftanın derbi mücadelesini kazanan Beşiktaş, şampiyonluk yarışına yeniden güçlü bir şekilde geri döndü. Quaresma ise uzun bir süre sonra bir maça damgasını vurdu.
Beşiktaş, hiç olmadığı kadar favori!
Onca farklı takım ve oyun yapısıyla baş etmeyi öğrenen Beşiktaş, bu noktada şimdiye kadarki en zor sınavını verecek. Liseyi başarıyla bitirdi, şimdi sıra üniversite sınavında. Daha önceki verdiği sınavlara ve not ortalamasına bakılırsa bu engeli de aşmaması için hiçbir neden yok.
Büyük takım taraftarlığı ne zor şey usta!
Büyük takım taraftarlığı ile güçlü bir iktidarın mensupları arasında benzerlik var: Her ikisi de her türlü imtiyaza, yönetme gücüne ve kurdukları hegemonyaya rağmen aradıkları huzuru bir türlü bulamazlar...
Fenerbahçe ve Trabzonspor nasıl kazandı?
Sadece bu haftanın değil, sezonun en önemli gelişmesiydi belki de, bu kadar yıl sonra kavgasız bir Trabzonspor-Fenerbahçe maçı izlememiz. Umalım ki Fenerbahçe kalecisi Volkan, maç öncesi Trabzonspor formalı çocuğa gösterdiği şefkatin yarısını bir iç saha maçında meslektaşı olan bordo-mavili futbolculara gösterebilsin...
Süper Lig'de üçlü şampiyonluk yarışına doğru...
Süper Lig'in ikinci yarısının ilk haftası, ligin kalanı için hayli ipucu verdi. Bunlardan en önemlisi yarışın üç takım -Başakşehir, Beşiktaş ve Galatasaray- arasında geçeceğinin belli olması oldu...
Başakşehir'in şampiyon olması, futbolun çöküşü demek
Başakşehir, Türkiye'nin sponsorluk geliri en fazla olan kulübü. Peki, bu nasıl oluyor? Ne tarihi, ne taraftarı olan bir kulüp, bunu nasıl 'başarıyor'?
17 haftalık hesap bakiyesi ve Fatih Terim'in "sahalara dönüşü".
Terim, daha göreve başlamadan son haftaya damgasını vurdu. Öyle ki, rakipleri de onun için çok güzel bir hoş geldin hazırladı. Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor, Kayserispor ve bizzat Galatasaray'ın mağlup ettiği Göztepe; hiçbiri de galip gelemedi. Terim daha ilk haftadan rakiplerinin kayıplarıyla 13 puanlık bir avantaj yakaladı. Üstelik Fatih Terim, Göztepe maçını da Tudor taktiğiyle kazandı. Yani Terim geldi ama Tudor'un ruhu yaşıyor!
Galatasaray hariç herkes mutlu!
İstanbul kulüplerinin ilk dört sırayı zapt ettiği Süper Lig'de, bu takımlardan bir tek Galatasaray bunalımda. Diğerleri ise Göztepe, Kayseri ve Trabzonspor'la paylaştıkları bir mutluluğu yaşıyorlar...
Ya Igor Tudor da taraftara saldırsaydı?
15 haftanın geride kaldığı 'Süper Lig'de, en çok eleştirilen ve tartışılan isim, lider Galatasaray'ın teknik direktörü Tudor olmaya devam etti. Acaba Hırvat çalıştırıcı, meslektaşı Ümit Özat'ın bu hafta gerçekleştirdiği taraftara saldırma eylemini yapsaydı, hali ne olurdu?
Beşiktaş ne kadar ileriye gidebilir?
Şampiyonlar Ligi grup maçlarını ülkemizde daha önce elde edilmemiş bir biçimde geçen Beşiktaş'ı bir üst turda zorlu takımlar bekliyor. Öyle ki, eşleşme şansı olduğu ekipler içerisinde en zayıfı gibi görünen Basel bile başa çorap örebilir...
Emrullah'tan önce Fabri de ağlamıştı...
En iyi yine Beşiktaşlılar bilir; çok uzağa gitmeye gerek yok: Geçen yıl Ukrayna'da, Beşiktaş Dinamo Kiev'e 6-0 kaybederken o maçla ilgili hepimizin hafızasına kazınan görüntü Fabri'nin gözyaşlarıydı...
Aslan av oldu, Kanarya yeniden doğdu!
12 haftanın geride kaldığı ligde, Galatasaray liderlikten olmadı ama alaşağı oldu. Fenerbahçe ise aldığı galibiyetle yarışa yeniden tutundu. 'Son şampiyon' ise hâlâ 'relax' takılıyor. Aşağıda ise Gençlerbirliği adına 'küme düştü' dememek için hiçbir neden yok...
Liderlik, şampiyonluk için yeterli değil!
Galatasaray, sezon başı travmasını çok iyi atlatmanın verdiği yenilenmeyle kazandığı güveni iyi kullanarak, iki maçtır takılmasının ardından bu hafta aldığı kolay ve farklı galibiyetle bu güveni tazeledi. Fenerbahçe ise aynı dönemde benzer sorunları yaşadı ve bunu bir türlü tedavi edemeyince vaat ettiği hiçbir şeyi gerçekleştiremedi.
Puan farkı 'suni'; ama sadece Fener'le!
Ligin 10'uncu haftasına ilk 4 sırada giren hiçbir takım galip gelemedi. Eğer Fenerbahçe kazansaydı, ilk 4 sıra alt üst olacak ve Kocaman'ın bahsettiği suni puan farkı eriyecekti. Aslında bu fark, Fenerbahçe hariç, eridi de...
Futbol tekerrürden ibarettir!
Şampiyonluğun en güçlü dört adayı bu hafta birbirleriyle oynadı. Galatasaray-Fenerbahçe maçında futbol geri planda kalırken Beşiktaş, Başakşehir'i yine yenemedi. Futbolun güzellikleri ise iki maçta toplam 12 golün atıldığı Ege Bölgesi'ndeydi...
Beşiktaş, kendine yakışanı giyiyor!
Artık mazide kalan Penguen Dergisi'nde "vatandaşa sorduk" bölümünün klişe ifadesidir: ".... insanın kendine yakışanı giymesidir." Beşiktaş da kendine yakışan lig olarak Şampiyonlar Ligi'ni seçmiştir!
Maçlar golle başlayınca...
Süper Lig'de haftalar ilerledikçe güzel oyun ısrarındaki takımlar yukarıya doğru heybetli bir şekilde yükselirken, bunu yapamayanlar ağızda 'Buruk' tat bırakıyorlar...
Avrupa semalarında bir 'Kartal' dolaşıyor!
Beşiktaş, Avrupa'da en çok konuşulan takımlardan biri oldu; hem oynadığı futbol hem de stadyumdaki atmosferle. Ve bir kez daha görüldü ki, onlar artık bir Şampiyonlar Ligi takımı...
Girilmesi en zor stadyum
Antalya'daki stadyumun etrafında hatırı sayılır derecede kadın seyyar satıcı ve köfteci var. Daha önce hiçbir yerde rastlamadığım, hamurunu orada açıp gözlemesini yapan teyzeler bile vardı. Ama stadyuma yaklaştıkça keyfim kaçtı.
Sarı-kırmızı hegemonya!
Ligde 5'inci maçlar tamamlandı. Bu periyoda damga vuransa sarı-kırmızılı Galatasaray, Göztepe ve Kayserispor takımları oldu...
En Avrupalısı Beşiktaş
Beşiktaş'ın Avrupa'da başarılı olması, ligin kalitesinin ötesine geçen bir anlayışla futbol oynama isteğinde yatıyor. Başakşehir ve Konya lig vasatını aşamayınca bu kulvarda tökezlediler.
Avans bitti, lig yeni başlıyor!
Süper Lig'de dördüncü hafta geride kaldı. İlk üç haftanın 'ciddiye alınmadığı' sezonda ilk hafta maçları sanki bu hafta itibariyle oynandı ve lig de yeni başladı...