
Yokluğun terbiye ettikleri
Bazen gözyaşlarım benden önce oturur yazımın başına. Yoklukla terbiye olundum ben. Takip eden haftalarda, aylarda ve yıllarda ve yıllarca idrak edeceğim her ne ise, önce onun yokluğuyla kıvranırım.
Çay bardağımı tabağına koymamın şiddetinden çıkan sesin kabalığı örneğin; sonra düşüncelerimin hoyratlığı; yalnız olduğumda alelacele yutulan lokmalar; gereksiz uzattığım cümleler, kendini övmeler ile ustalıkla bezenmiş konuşmalarımdaki monolog havası ve benzer binlerce eylem bir şeylerin eksik olduğunu hissettirir önce; öyle bir eksiklik ki ağlatır; âdeta bir bilgisayar “arka planı” gibi beni takip eder. Sonra bir gün, bir an eksik olanın ismi düşer önüme; örneğin yukarıdaki sorgulamada eksikliğini hissettiren nitelik “zarafet” idi.
Bazen, eksik olanın ne olduğunu anlamak yıllarımı alır. Bir kez bulduktan sonra, başlarım bu sıfatı evimde, aşımda, işimde, düşüncemde, ruhumda, eylemimde misafir etmeye; yerleşmeye ikna oluncaya kadar rahat vermem, vazgeçemem. Kıymeti kendinden menkul kendime, lâ demeye mahkumken; düşüncelerime dönüp bakıp, olumsuzlama yapamadığımda nefesimin kesildiğini hissederken vazgeçmek de ne ola ki! Süreçlerin, sonuçların içeriği olduğunu, birinci elden deneyimleyip dururken anladım felsefenin anlatmak istediklerini.
Sonra, Avarelvâri, Puikgilimsi, Don Kişot tadında bir yanım da vardır. Tanrı’nın ilgilenmeye değer bulduğu tek yönüm belki de; yoksa, onları her gece sorguya çeken kötü kraliçenin gazabından kim koruyabilirdi bu zavallıları?
Tanrı’yla da kavgalıyım ben; Tanrı ile didişmeyenin Allah’ı olamayacağına inanalardanım. Hep bir hodri meydan, nârâ atan, boyundan büyük kılıcı sağa sola takıldığından düşüp duran; her savaşta yenildiğinden, kendisini artık izlememesi için Tanrı’ya yalvaran.
En sevdiğim şeyse, insan gözüne bakmaktır; olanaklı ise orada kaybolmak, gözbebeklerinden içeri çekildiğim kara nura kendimi bırakmak. İnsan gerektir buna, yaşayan insan. Polyanna’mı hiç kırmam, gönlümün düştüğü herkese inanırım. Goethe bir kez “İnsan kendini, yalnızca insanda tanır” demişti bana. Ona çok inandım, çırılçıplak soyunmaya hazır oldum. Bir de Hegel “İnsan olmak, anlaşmakta diretmektir” gibi bir şey mırıldanmıştı şarabını yudumlarken. Ne demek istediğini sorduğumda, açıklama yapmaya çalışarak, Château Haut-Brion’unu ziyan etmeyeceğini imâ eden bir bakış fırlatmıştı.
Bir sabah, dedem İsmail Emre, kahvelerimizi yudumlarken “Evlât, bir zerrenin bile dışarıda kaldığı tevhid, tevhid değildir” demişti. Açıklamasını rica ettiydim, endişe benliğimi hemen sarmıştı zira; çünkü, ben değil bir zerreyi insanları, toplulukları, ülkeleri dışarıda bırakıyor burun kıvırıyordum, kimseyi beğenmiyordum. Açıklamayacağını, öne eğilip başımı şefkatle okşamasından anlamıştım. Edepsiz bir günümdü: “Dede” dedim, “Açıklar mısın lütfen? Niçin, bir zen ustası gibi koan fırlatıyorsun şu huysuz, hadsiz aklıma?” Sesli ama lâtif bir kahkaha atmış; sonra, belli ki o en huzurda olduğu şeye, sessizliğe gömülmüştü. Dedim ya, sevdiğime inanırım, hiç sorgulamam; dedemi yüreğimi parçalayan bir sevgi ile seviyordum ama böylesi bir tevhidin olanaklı olabileceğini aklım hiç almıyordu. Bütünlük, tamamlanmışlık gibi olguların, benden fersah fersah uzakta olduğunu düşünüp, başka bir şeye yoğunlaşamıyordum. Sorunun cevabı kimsede yoktu: “Tevhid zor iş” “Ah ki ne Ah!” filân gibi yanıtlar alıyor, giderek bileniyordum. O zamanlar, tanıdığım bir bilge yoktu; yanıtını aklen de olsa alabileceğim bir felsefe kitabını okutacak kadar felsefe sevgiyse hiç yoktu. İnsan için olanaklı olmasa dedem bunu bana söylemezdi diyor; geriye dönüşü olmayan bir öykünmeye girdiğimi hissediyordum. O yıllarda bir gün, Lütfi Filiz’in, “Noktanın Sonsuzluğu” isimli kitabını okurken, “Tuzlaya kedi kılı düşse tevhid olmaz” cümlesini okuduğum zaman içime saplanan mızrağın verdiği acıyı hâlâ hatırlarım.
Uzatmayayım, bu sorunun yanıtını vermem tam iki yılımı aldı: Zerre bendim! Kâinatta her şey yolundaydı, zihnim dışında.
Dışarıda kalanın, zerrenin ben olduğunu anlamamla ilişkilerimdeki tutumum değişti. Zekice yapılmış iki analizle, paramparça edip, ardımda bıraktığım ilişkilerin vicdan azabıyla, uzun süre kavruldum. Uzun yıllar, değişmesi gerekenin, karşımdaki değil de “ben” olması gerektiğini unutmamaya çalışarak; alttan alarak, çatışmalar içindeki “ben”i cesurca eleştirerek; kontrol hastalığını küserek ortaya koyan korkak insanlara “ne olur küsmeyelim” diye yalvararak; tonlarca ağırlıktaki pek çok kabalığa rağmen “özür dileyerek” yaklaştım. Bunları hep o “zerre” uğruna yaptım. Bir çatışma içindeysem, “zerrece haksız değilim” diyemedim. Kendi nefs köpeğimi bağlı tutmaktan sorumlu olmak kolaydı; zor olan, karşımdakinin köpeğini havlatmamaktı ve bunun sorumluluğu bana aitti. Dostluk için, hakikisi için yıllarca paramparça olduktan sonra şaşırtıcı bir şey oldu: Dostluk kurma çabam kalmadı, derin bir sessizlik bıraktı ardında; dünyamdaki tüm yalanları da peşine takıp gitti. Karşılaştığım her insanda Tanrısal bir yan olduğunu biliyor, O’na sığınıyorum.
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Hidrobiyoloji mezunudur. University of London King’s College’da yüksek lisansını tamamladıktan sonra National Rivers Authority ve Anglian Waters’da biyolog olarak görev yapmıştır. Türkiye’ye döndükten sonra özel kuruluşlarda Ar-Ge alanında uzman olarak çalışmış, yöneticilik yapmıştır. Ege Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü, Tıp Fakültesi ve CNRS Paris ortaklığında yürüttüğü doktorası insan genetiği üzerinedir. Avrupa birinciliğini kazanan Bio-Ace Centre of Excellence başvurusunu yürüten iki kişilik ekiptendir. Bir süre bu projenin müdürü olarak görev yapmıştır. Düşünüyorum Dergisi yazarlarındandır. Felsefe ve Kadın Sorunları üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Kürtler, öteki, Büyükada
Türk toplumu “sınırda” kişilik bozukluğu taşıyor. Bu türden bir kişilik bozukluğu için, övülen kusursuz, yerilense mutlak kusurludur.
Bu filmi izlemeden 'yoldayım' dememeli: Whiplash
Hey gidi Ekşi Sözlük, hey!
Birbirinize yaslanma gereksiniminiz, özgürlüksüzlüğünüzden. Kapalı kimliklerinize sığınıp, en tehlikeli bulduğum şeyi yapıyorsunuz; emeği tanımıyorsunuz. Emeği, emek veren tanır. Siz, kendi akıl potansiyelinize de ihanet içindesiniz. Bunu hakaret gibi algılamayın, yazık ediyorsunuz aklınızı zihninize köle ederek.
Orgazm taklidi yapan kadınlar
Yıllar geçtikçe ilişkiler çirkinleşiyor, eşler birbirinden ümidi kesiyor. Bir ilişkide ve bence her ilişkide asıl sorumluluk, iki tarafın iyi yanlarının ortaya çıkmasının desteklenmesidir. Dürüst ve cesur bir ilişkide büyümektense karşılıklı acılaşıyoruz. Dedikleri gibi tango iki kişilik bir danstır ve düşünmek de insanın kendiyle dans etmesidir. Bedensel kollarına teslim olduğumuz sevgiliyle, bu sefer kenetlenerek, bağrında bizi ruhen geliştirecek olana neden teslim olamıyoruz?
Savaşın gerçek tarafları
Marx “El değirmeni, feodal efendiyi veren toplumu, buhar değirmeni ise kapitalist sanayiciyi veren bir toplumu içerir” demişti. Tarihsel etmenin, üretim kipinde ifade edildiği bir dünyada, ne buhar değirmenini ne de bilgisayarı bulmuş bir toplumun çocukları olarak neyi paylaşamıyoruz?
Avrupa’dan gelen Müslümanlık
Binlerce kilometre ötede toplumsal cinsiyet eşitliği dert ediliyor, kazanımlar elde ediliyorsa, örneğin, “Türkiye’de henüz kültürün etkisi altındayız, bu bize uygun değil” denilemez. Özsel yansımanın farklılığın, zenginliğin önemli bir unsuru olduğunu değerlendirmeye almamak değildir böyle bir tutum; insanlığın kazanımlarına ortak olmayı, hak bilmektir. Benzer bir biçimde, İŞİD zulmü altında doğmuş bir çocuğun, resim sanatına düşmanlık besleyerek yetiştirilmesine rağmen, perspektif bilgisinin artık onda içkin olmasının önüne geçilemeyeceği gibi.
Deneyim ve bilgiyi bir etmiş kadınlar
Boşinanç ile hakikatin derin köklerini karıştırdık; hem de hepimiz. Giderek gömüldüğümüz bataklıktan nasıl çıkacağımızı düşünmeliyiz. Eğitim seferberliğini imam hatip okulları açarak, fen liselerini kapatarak gerçekleştiren, olumsuz sıfatlarını satırlarca sıralasam da tarifi eksik kalan kültürsüz, kaba saba insanlar tarafından yönetiliyoruz.
Halkların kardeşliği mi gerçekten?
Bir zamanlar, sol değerler üzerine inşa edilecek bir toplum hayal edenler, bugün açığa çıkan açgözlü, atomist toplumdan kurtuluşun yönüne işaret edecek ilklerden olmalıdırlar. Bu beklenti onlara verilen değerdir. Bizimki gibi ceberrut devletin pençesinde Aleviler de zulüm görmüştür, kadınlar da. Kardeşlik söylemleri ne zaman toplumsal olandan bu denli uzaklaştı? Keyfi tutumların bitimsiz yeniden üretiminden yorulduk. Aydın, faal aklı gereği ayıran değil, birleştiren, bütünleştirendir.
Neden bu kadar öfkeliyiz?
Narcissus güzel, hem de pek güzel olan yansımasına vurulmuştu. Bizim kaygımız ise, çevremizdekileri, suya yansıyan çirkin görünümümüzün güzel olduğuna ikna etmek.
Sorun, sandığımızdan daha derin
İstiflense boyumuz yüksekliğinde kitap yazmış olan bir hocaya, konusunda had bildirebildiğimiz gibi; içi boş bir teneke misali ses çıkaranların da kitap yazdıkları bir dönemde yaşıyoruz. Nereye baksak kendimizi görmek, yarattığımız sahte imajı sürdürmek istiyoruz. Üretilen bilgiye 10 MB katkısı olmayanların çıkardığı gürültü yorucu ama kayda geçmek istiyorlar.
Türk Solu’na anahtar
Bizim sol anlamamıştır bu düşünürleri. Çabasız, emeksizdir bizim sol. Bizim “emeksiz aydın” anlamadığı ne varsa, tepeden bakar. Felsefe çalışmıyorsa, felsefe boş iştir; yok, eğer çalışıyorsa anlayamadığı filozoflar boş adamlardır. Evrensele bu denli direnen solculuk olur mu yahu!
Türk Solu’nun açamadığı kilit
Beden suyla, akıl ilimle, ruh göz yaşıyla arınır diye duymuştum. Ne işle uğraştığımızdan bağımsız, çeşitli mertebelerde gezeriz gün boyunca. Örneğin, müzik hepimizi dorukta buluşturur, öfke ise en aşağıda.
Ey Diyanet, yoksa siz de mi anlayacaktınız?!
Diyanet İşleri Başkanlığı, sizin din anlayışınıza, eksik bir anlayış denilmesi yanlıştır. Eksik, tamamlanma potansiyelini haizdir; eksik, karşıtını barındırır. Sizin din anlayışınız ise eksik değil, kasten kusurlu.
Tango ve erkek
Hayvanca çiftleşmenin, tanışır tanışmaz yatağa atlamanın, sevişmek olduğunu düşünmeye başladık…Özgürlüğün, çiftleşmekten geçtiğine inanır olduk. Tıpkı, dansın, sanatın, cinselliği çağrıştırdı için günah olduğunu düşünenlerin tutumu kadar endişe verici; bir o kadar ıssız, insansız.
Tate Exchange: Sanat nedir? Sanatçı kimdir?
Duymuşsunuzdur; bir zamanlar, sanatçıların eserlerine imza atmaları, densizlik olarak kabul edilirdi. Çünkü, sanatın açığa çıkardığı şey, tümel güçlerin egemenliği altında yaratıma giren bir aracı olarak, sanatçının eseriydi.
Önce, çocuk haklarını çaldık hep birlikte
Her istediğini yapabilen, her istediğine ulaşabilen çocuk mutlu değildir, derin bir tatminsizlik duygusu yaşar. Çocuğa, sahip olamadıkları üzerinden de, kendisini tanımlayabilme şansı verilmelidir.
Nesnel gerçekliğe devam…
Erdem “giyilen” bir kavramdır. Kavranılması, deneyim olmadan olanaklı değildir. Hukuk normlarımızı, erdem yoksa oluşturamayız. Bu özsel ilişki nedeniyle, yurttaşı erdemsiz olan memleketin âdalet sisteminin işlemeyeceğinden söz edilir. İçselleşmesi uygulanmasına bağlıdır.
Nesnel gerçekliğin olmadığı mı ispatlandı?
Eğer sizin gerçek/nesnel dediğiniz dışsal olan ise, bilimin özünün bu olduğunu düşünüyorsanız, atom üstü örgütlenmeden şüphe duymanız normal. Bu tip şüphe, bu deney sonucu karşısında “Yoksa bardak bardak değil mi?” demekten başka bir şey üretemez.
Ölüm ve sonsuzluk
Sonsuzluğa doğru adımlayarak kendini sonludan kurtardığını sanmak, gerçekte kaçarak kurtulmaktır. Kaçan ise henüz özgür değildir, kendisinden kaçtığı ile koşulludur.
Yasama, yürütme, yargı ve İslâm
Adaleti sağlamak devletin görevidir dersek, bu doğrudur; bakanının görevidir dersek, bu da doğrudur; hakimin görevidir dersek bu da doğrudur; fark mertebelerdedir. Farkın, ayrımın birliğe gelmiş ifadesi devlettir.
Enerji üretenler ile tüketenler
Uzun bir süre, hemen herkesten aldığım bu çiğ tadın nedenini kendimde buldum. Kendime yönelttiğim bakışlarla, bunun, her insanın yaşadığını hissedebilmek için oluşturduğu bir zırh olduğunu anladım. Hepimiz, varlığımızı hissettiğimiz bir alan inşa ediyoruz. Varlık ile yokluk arasında insan.
Erdoğan vs İmamoğlu mu?
Türkiye’nin en büyük, en kalabalık, ekonomik açıdan en önemli ve belki de en güzel şehri İstanbul, değişim talep etti. Sentezi (Doğu-Batı), evrensel değerleri; kısacası bize hediye edileni; artık, bilinçli bir biçimde koruyup, derinleştireceğimize olan inancın bir sembolüdür Ekrem İmamoğlu. Çocukluk devri bitti, yapılacak çok iş var, altında ezileceğimiz denli ağır sorumluluklarımız var.
Fizikçilerden daha hızlı anlayan hippiler
Kuantum şifreleme çok önemli bir konu. Bu konuda Çin lider konumda ve muazzam bir projeye imza attı. Kuantum bilgisayarların birbirleri ile haberleşmelerinde aralarındaki mesafe ile ilgili problem yaşanıyordu. Çin, bir kuantum iletişim uydusu fırlattı ve kuantum dolaşıklığı ilkesini kullanarak, kırılması olanaksız bir şifreleme çağı başlattı.
ABD’de bilim çıkmazına önerilen bir model olarak Atatürk
Yazar, sıradan, hatta zaten başka türlü olamayacağını düşündüğümüz bir şeye işaret eden “en hakiki mürşit ilimdir, fendir” sözünün, söylendiği dönemde söylenebilmesinin tartışmaya açık ve cesur bir söz olduğu belirtiliyor. Atatürk’ün bu sözündeki ilm ve fen sözcüklerinin, yan yana kullanımlarındaki denge ustalığını, sözcüklerin etimolojilerini ve kültürel bağlamdaki yerlerini inceleyerek anlaşılır kılıyor.
Bilgeliğe giden yolda modern fizik
Yakın dönemde yaşamış, BBC’nin kendisiyle söyleşi yaptığı büyük bilge İsmail Emre, insanın bir idrak varlığı olduğuna sıkça değinir. Hatta günümüz insanının, nasıl olup da binek üzerinde bir mirâca inanabildiğini sorgular ve mirâcın aslında bir “idrak mirâcı” olduğunu vurgular.
İçimizde yaşayan hayalet: Epigenetik
“Armut dibine düşer”, “Dedesi koruk yemiş, torunun dişi kamaşmış” hepimizde ortak olan bilgeliğin söylemleri. Şimdi sıra “Ben dedemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken”’in sırrını çözmeye geldi. Hoş çözüldü de! Ne zaman çözüldü?
Olay ile olgu arasındaki fark nedir?
Bir olgu üzerinde konuşurken, olaylar önem arz etmez. Olgu konuşulurken, öznel tecrübeler konuyla ilgili değildir. Olgular doğada determinedir, eğitimli her bilinç bunu anlar. Düşünce alanında, olay ve olgu farkının anlaşılamaması, ikili ilişkilerde büyük sorun yaratır. Oysa, bu geldiğimiz aşama yalnızca başlangıçtır. Henüz, neden-sonuç ilişkisini kurmayı becerdik.
Cumhurbaşkanı, yeni tüzük teklifi, kadın ve erkek
Cumhurbaşkanı, kadın erkek eşitliğini beden üzerinden algılayan gruptan. Kadınların, erkeklerden daha hızlı koşamayacaklarını bir argüman olarak ileri sürüyor. Etrafında, kendisini uyaracak danışman kalmamış belli. Ona, çitaların bütün erkeklerden daha hızlı koştukları, yunusların bütün erkeklerden daha hızlı yüzdükleri ve orangutanların bütün erkeklerden daha güçlü oldukları hatırlatılmalı, ve telâşla ilâve edilmeli: “Sayın Cumhurbaşkanım, bu türde bir önerme, hiçbir mantık dersinde geçerli bir örnek olarak verilemez. Kadın erkek eşitliği ile sözü edilen şey ‘İnsan’dır beden değil.”
Twitter, Facebook kullanımı ve linç
Vigilantizm tehlikesinin endişe yarattığı bu günlerde, Aleviler, Kürtler, LGBT bireyler kısacası ötekileştirilmiş toplulukların sosyal medyada nasıl saldırıya uğradıklarına bir bakın lütfen.
Kim CHP’ye halkın kafasını şişiren cılk parti dedi?
“Atatürk, dinlerin Tanrı anlayışında olduğu gibi 'ebedi'lik payesiyle bir tarafa koydu, transandantal bir mertebeye çıkarıldı. Kemalizm, artık statik, gelişemez, deneylenemez, tartışılamaz bir doktrin haline getirildi.”
Din nedir? Gerekli midir?
Dinin köklerini düşüncede bulamaması her iki taraf için de incitici bir gerçektir. Başka nerede bulunabilir? “Yalnızca insan dine yeteneklidir, hayvan değil.” İnsanın, Tanrısal yanını deneyimlemesine düşman bu iki bilinç seviyesi, dışarıda bir Tanrı düşüncesi ile sanrılar yaratıyor.
Mantık nedir, herkes mantıklı mıdır?
Bir insan zeki ama ahlaksız olabilir; ancak, akıllı ve ahlaksız bir insan olamaz. Akıl her zaman iyiyi, hayrı talep eder.
Kutsalın yorumu nasıl yapılır?
Newton uzayında bir yerlerde, dondurulmuş bir toplum gibiyiz. Çift yarık deneyi, atom altı fiziği, dolanıklık kuramı, izafiyet teorisi, belirsizlik ilkesi, kaos fiziği, sibernetik, diyalektik anlamadan (bilmeden değil, anlamadan) Kur’an nasıl yorumlansın? Zevk edenlere bir sormalı? Bu topraklardan geçen, ilgilenmediğimiz, önemsemediğimiz canlardan dingin bir can Farabi’ye kulak verelim: “Doğru bir biçimde anlaşılan dinle felsefe arasında çatışma yoktur.”
Aklımız ve ruhumuz hasta olabilir mi?
Cumhurbaşkanı, çiftçi, rektör, doktor, çaycı, kasap, overlokçu kısacası hepimiz, bir yudum sevginin dilencisiyiz. Her şeye rağmen sevebilmek için, sevilmeyi beklememek gerek belki de.
Soyut düşünme, bilim ve bizim ateistler
Bilginin, maddesiz sermayeye dönüşümü üzerine yazılmış, ufuk açıcı kitaplardan birisi olan “Maddesiz” André Gorz tarafından kaleme alınmış… Özellikle yapay zeka ve genetik konularında düşünülecekler listesi uzun. Üzülerek söylemeliyim ki, bizlere düşünecek pek bir şey bırakmamışlar.
Diyalektik nedir?
Düşünmenin özgürleştirici kolları, tam da gereken anda “talep ettiğimiz” aleti bize verecektir. Her aleti vermeden hemen önce, kafamıza değişen şiddetlerde vurduğu doğrudur.
Politikacılarımız, bürokratlarımız ve biyolojik evrim
Deli bir düşünce biliyorum ama yoksa biz, hani o sol lobu “türün devamı” “kabilenin yararı” “hayatta kalma güdüsü” gibi uyaranları da filtre eden bir bir güruhla mı karşı karşıyayız.
Çalma kapımı sevdiceğim, artık açamam
Böylesi pek zormuş yalnızlığın, pek de yavan: Hakkın sesi yenilmezliğinden olsa gerek. Her şey olurmuş da insan, yalnız olamazmış meğer.
Genetiği tasarlanmış bebekler neden bir devrim?
Şu anda referans olarak kullanılan genom tek bir insanın genomu! Hedeflenen bölgeden farklı bir yerin kesilmesi ise ciddi bir risk olarak önümüzde duruyor. Bu tür kazalar hastalıkların artması demek olacaktır. Uzmanlar, bu yöntemi hızla yayılan bir orman yangınına benzetiyorlar.
Bozuk halkın bozuk devleti: Bir ezme aracı olarak adalet
Din bir korku aleti olarak kullanılmaktadır. Bu durumda güç kazanan sahtekârın asıl amacı gizli kalır, onun hayat tarzının ilâhi bir yaşam olduğu sanılır, bütün bu nimetleri asla kendisi için istemeyen bir görüntü verir. İnsanlar ona itaat eder; yaptığı kötü işleri iyi görürler. Böylece o, itibar, iktidar, servet, zevk ve istediği her şeyi yapmakta herkesten üstün olmuş olur.
Entelektüelin dışlama ve küsme hakkı var mıdır?
Hayran bırakan bir donanıma sahip; kibrin kendilerine yakıştığı, bu çalışkan, çok değerli insanların küsmek gibi çocuksu bir tutum içinde olmaları önemsiz bir ayrıntı olsaydı keşke.
Türkiye’de köşe yazarlığı sorunu
Kapitalist düzende, bireysel satın alma gücünün önemli bir aktör olduğu anlaşıldı. Benzer şekilde, okurlar daha kaliteli yazılar talep edebilir, yazarlar da okurlarını emek harcamaya yönlendirebilir. Tıpkı kalitesiz, uzun, kendini sürekli tekrarlayan, seyircinin aklı ile dalga geçen dizilere talebin bıçak hızıyla kesilmesinin olanaklı olduğu gibi.
Korkak erkeklerimiz
Şu sevimsiz, saldırgan, öfkeli, alaycı; demem odur ki, korkak eril tutumun gizlenmesi olanaksızdır. Erekte olmuş penis misali aramaya devam eder, dışarıdaki kadında değil; ta ki içindeki, kendindeki dişil yanı bulup huzura ere.
Söz verme zamanı yaklaşıyor
Erich Fromm “Karar vermek risk almaktır. İnsanı insan yapan risk alma becerisidir. Bir türlü karar veremeyen kişinin iradesi, karar almada ve hatta sonunda eyleme geçmede tamamen felce uğrar” der.
Sinan Canan lincine Soner Yalçın katkısı
“Adam, bilim pipiyle yapılır sanıyor herhalde” cümlesini sosyal medyada yılın esprisi olarak ilan etmenizden ben utandım Sayın Soner Yalçın. Yok, “pipi” sözcüğünden dolayı değil...
Tanrım, üç boyutla aran niçin iyi değil?
Günümüzde hiç bir medeni ülke yoktur ki, alt düzeydeki halk tabakaları huzursuz ve muhalif olmasın. Bazı Avrupa ülkelerinde, bu durum üst tabakaların da başına gelmeye başlamıştır. Bu, psikolojik sorunlarımızın dev boyutta olduğunun göstergesidir.
Celal Şengör ve tutsak aklımız
Bilimsel merakın “hayret” etmekle başladığını neredeyse 2 bin 500 yıldır biliyoruz Sayın Şengör. Dışkınızın tadına bakmanıza neden olan merakın, bilimsel bir merak olamayacağı açıkça ortada. Acaba diyorum siz yeniden mi düşünseniz?!
Doğru tedavi ediliyor muyuz?
Aradan aylar geçse de hekiminiz, bu kanın rezonansını temel alarak çalışır; parça, ait olduğu bütünle titreşir. Öldüğünüzde aylar, belki de yıllar önce verdiğiniz kandan artık sinyal alınmaz olur.
Mangal yürekli erkekler olmalı
Attıkları yalanlara tutsak, koca koca adamların yaşadıkları sarayda içilen “ruy-i derya” isimli içecek kadar karikatürize olmuş hâlimize lâfım…Tanrı’nın istifa ettiği bir mıntıka.
İyi olmak için çabalamamalı
İyilik yapmak başkalarının yaşantısını kontrol edebilme olanağını doğuracağı için; tercihli iyilikte, cesaret, eksik olandır.
Kutsal-dışı bir yaşam olanaklı mıdır?
Dini, ilâhi aşkı yalnızca dinlediklerinden, okuduklarından bilen; bir türlü kendisinde tecessüm ettiremeyenlerin; ruhsal ya da fiziksel olarak dolaştığı yer neresi olursa olsun, bir ayağını bu sabit noktada tutmayı unutanların; uzun yıllar “yol”da uğraşmalarının ardından, “yaşadıkları gibi” inandıkları görülür.
Merhaba yeni dostum Dr. Burnell
“Suçlanırsan, suçlama işlemleri ve doktoradan kovulmak için gereken zamanda durmaksızın çalışıp, kayıt yapmaya devam edersin. Yine de atılırsan en azından ‘elimden gelenin en iyisini yaptım’ dersin.”
CHP kapatılmalıdır
CHP’nin İnternet sitesini takip edenler, ana sayfadaki kaydırmalı menünün her bir sayfasının, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili olduğunu fark etmiş olmalılar.
Anneler ve kızları
Anneyle hesaplaşma bitmek bilmez; ona benzemekten en korktuğumuz, sonunda mutlaka benzediğimiz; suçlamakta pek yaratıcı olduğumuz, hatta hiçbir suç bulamasak dahi, bize katlandığı için kabahat yüklediğimiz, belki de tek insan.
Seçimle ilgili bezgin bir yazı
Uzayla, atomlarla, Frigyalılarla, buğday üreticiliğiyle ilgili konularda, karşılıklı, zevkle konuşabilseniz de; örneğin, Kürtlerle ilgili nesnel bir konuşma yapamazsınız.
Başkanım, n’olur bir Etik Virtüöz ol!
Görülüyor ki, “açık” olup rakı içebiliyor olmak modern olmak demek değildir; tıpkı, “kapalı” olup, ibadetleri aksatmadan yapmanın dindarlık olmadığı gibi.
Salome ile Yudit ve Rubens’in Delila’sı
Rilke, Salome’ye yazdığı bir mektupta, kendisini, gündüz güneşini tam anlamı ile alabilmek için açan, ancak gece olunca kapanamayan bir çiçek (anemon) gibi hissettiğinden söz eder. Bu yersiz ve zamansız açıklığın kendisini nasıl parçaladığını anlatır. Bunu duyup ağlamayan var mıdır?
YÖK Başkanına müzik dersi
Marmara Üniversitesinin Müzik Bölümünü kapatıyorsunuz. Gerekçeniz öylesine ucuz ki! Bizler hep aptalız, değil mi Sayın Başkan? Bir insan niçin yaşamın, sevincin, ruhsal terapi olanağının, evrensel dilin, rahmetin böylesine karşısında olur?
Seksör Türkler ve aşk
Allodoksafobi olarak isimlendirilen bir fobi var. Ben ona Türk’ün fobisi diyorum. Diğer insanların fikirlerini duymaktan nefret etmek olarak geçiyor.
İsrail’i dize getirebilecek tek silah olarak Akıl
Müslümanlar yenilmeye doymadılar mı? Yavan, samimiyetsiz, özeleştiri yoksunu jargonu bir yana bırakabilsek ne güzel olur. Aklı terk etmedik; çünkü, onu samimiyetle inşa etmeyi denemedik henüz.
Bir şişe bira ile giden iman
Şarap (hamr), önce, hem güzel hem de rızık olarak anılıyor. Mayalanmış üzüm suyunu, Allah niçin önce güzel rızık olarak adlandırıp, sonra yasaklasın?
Tanrı’yı insan kılmak
Cebr eden, zorunlu bir yeti olarak akıl, ki bir adı da ‘namus-u ekber’dir. Aklı olmayanın namusu olmaz denir.
Bu gelen ilkbahar değil
“Yavaaş!” “Yavaş dedik sana aptaaal” “Duymuyon muuu?” Yokuşun sonunda, yamacımda durdu güzel kız. Nihayet ona yetişen oğlan artık bağırmıyor, böğürüyordu.
Sayın Cumhurbaşkanım, İhsan Eliaçık kimsesizdir…
İhsan Eliaçık bilenlerden olduğu kadar yürekli de bir insan; bilenlerden, yâni bir avuç dolusu azınlıktan.
Her gün ölmemek için okumanız gereken üç kitap
Hep kandırılırız, dış mihraklar vardır, düzenbaz ABD ve İngiltere elinden kurtuluş yoktur… Size bir oyun önereyim: Bu cümlenin sonunda gözlerinizi ekrandan uzaklaştırın ve ‘cisim’ nedir? sorusuna yanıt verin.
Ütü ile ev ısıtanlar
İkili ilişkilerde, örneğin; alttan almayı bilmemek, soğutma enerjisinin kullanılması gerektiği yerde muhatabımızın yüzüne sıcak ütü bastırmaya; talep edilmediği halde birisine kusurlarını söylemek ise cilâlama silindiri ile yüzeyin parlatılacağı bir zemine matkapla girmeye benzer.
TBMM Başkanı'na açık mektup
Tiyatro tüm sanatların mabedidir. Şarkı söylenir, şiir okunur, mitlerde, dinlerde anlatılan personalar üzerinden ilkeler anlatılır tiyatro sahnesinde. Görünmez olan görünür kılınır. Seyirci ile bütünleştiği yerde katarsis/arınmadan bile söz edilir. İnsanın kendisi ile yüzleşmesine yardımcı olur.
Sayın Mücahit Bilici’ye katkı ve eleştiri
“Deizm denilen şey aslında İslam’ın kabuk bağlamamış hâlidir.” Bu açıklamaya oldukça şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Deist Tanrı köşeye çekilmiş Tanrı’dır. Bugünün gençleri Deist Tanrı ile uzlaşamazlar. Emekli olmuş bir Tanrı imajı onları tatmin etmez.
Okurla dertleşme, anlam yitimi
Bilim ile nesnesine sorduğu sorulara dürüst yanıtlar koparmayı başaran insan, yalan söyleyebilen ve hatta yalan olabilen tek canlıdır. Anlam yitiminin temeli olabilecek bu boşluk ile bilim nasıl baş edecektir? Yöntemi ne olabilir?
Bedeninden kurtulan bir nüktedan: Stephen Hawking
Hawking'i kahraman yapan şey, fizikteki buluşları değil; gencecik bir insanın, iki yıl ömrünün kaldığını bilmesine rağmen, tüm gücüyle bilime sarılmasını sağlayan tutkusudur kanımca. Olağanüstü bir irade ve çalışma azmi ile sonuç olarak ortaya koyduğu işin özgünlüğü şaşırtıcı olmasa gerek.
Reformist anlayış, böylece otomatik Güncelleme
Mısr-î Niyâzi’ye sormuşlar: “Mesih gelecek, mehdi gelecek diyorlar, bu konuda ne düşünürsünüz, sizce ne zaman gelecek?” Yanıt muhteşem…
Kadınlar Günümü kutlama, çay yap
Dünyada birçok kadının Stockholm sendromundan muzdarip olduğunun farkında mısınız? Sizinle aynı dünyada yaşamak çok zor.
Tarikat ve cinsellik
Ülkemizde, son dönemlerde, basına yansıdığı kadarıyla, oğlancılığın tarikat-cinsellik bağlamında bir sorun olduğunu düşünmek haksız bir tutum olmaz.
Bir çukurda deliriyoruz ve bu çok iyi
Niyet iyidir başta, ama “inandığı gibi yaşamayan, yaşadığı gibi inanır” sonunda. Daha derini zor bulunur bir çukur.
Son Bektaşîlerden Leonard Cohen
Sorup dururlar “İsa gerçekten yaşadı mı yoksa yalan mıdır?” diye. Yanıtı sana bağlı dostum: Sen yaşıyor musun? Yoksa uydurduğun yalanlara inana inana yalan mı oldun? Hiç gerilmeyeceksin çarmıha desene… O halde, olmayan bir peygamberin babasından sana ne!
Nobel ödülü ve Allah her an bir şendedir
Tahmin edemeyeceğimiz kadar kısa bir süre içinde gelecekten borç enerji alınması söz konusuysa; geçmişi, şu an olarak deneyimlemekte olan bir bilinç var demektir. O halde gelecek dediğimiz aslında gelecek değildir.
Bilim insanı da vahiy alır
“Size ne bulduğumuzu açıklayacağım, anlamayacaksınız. Dert etmeyin, çünkü benim fizik öğrencilerim de anlamıyorlar. Onlar anlamıyorlar, çünkü ben de anlamıyorum. Hiç kimse anlayamıyor!”
Pozitivizm canımıza okudu
Pozitivizm haddini bilmekte zorlanan anlayışlar yeşertti. Felsefe ile ilgilenmeyen, kitap okumayan yine de her konuda fikri olan nesiller yarattı.
Hakikat bu, smokin de giyer şalvar da!
Peygamberlerin vahiy aldığı kaynak ile bilim insanlarının beslendiği kaynak farklı mıdır? Konuyu inceleyenler yanıtı biliyorlar. Peki, bir ateist kendi aklına mâlettiği bir yolda peygamberlere rastlarsa; sorgusuzca inanan da kutsal sayarak boşalttığı bir bölgede bilim insanlarına denk gelirse tutumu ne olacaktır?
Hz. Muhammed kimin dinindendir?
Her peygamber bir bilinç aşamasına işaret eder. Hedef olarak bir saray tanımı yapılmıştır; bize ait değildir. İçinde yaşayacağımız sarayı bizzat inşa etmek durumundayız; en sağlam temeli atmayı başarıncaya dek yıkıp yıkıp tekrar yapmak zorundayız.
Ana kuzusuyla seks!
Mesela bir köy kahvesinde bir erkek göğsünü gere gere “ben o işi yaparken kendimi bir insan gibi hissedebiliyorum” demeli ve eklemeli “çaylar benden, toplaşın” nefesler tutulmalı; sevgi nurunun gözlerinden akmasına izin vermeli.
Yazarın forum bölümündeki yazıları
Gülgün Türkoğlu'nun 26 Temmuz 2017- 28 Aralık 2017 dönemindeki yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.